Uzun süredir elime geçen polisiyeleri bitirdiğimde aynı şeyi düşünüyorum: Kurgulanabilecek başka alternatif kaldı mı? Katilin uşak olmadığını artık hepimiz biliyoruz ama katilin uşak olduğu 'aykırı' örnekler dahi o kadar çok yapıldı ki karşımıza ne çıkarsa çıksın bizi şaşırtmayacak. Ailelerin geçmişlerindeki gizemler, gizli örgütler, psikolojik sorunları olan, psikolojik sorunu olmayan sadece çıkar için cinayet işleyen, intikam alan ve elbette seri katiller. Eskiden seri katil fikrinin bir şekilde okuyucuya çekici geleceği bilinirdi oysa artık bu da büyük ölçüde tüketilmiş durumda. Yamyamlar, psikopatlar, profesyoneller. Sanırım hepsini gördük. Kısaca bir katilin yapabileceği hemen hemen hiçbir şey bizi şaşırtmayacak.
İşte bu noktada, yani kitabın içindeki eylemin bulmacası ilginç gelse bile, 'polisiyeyi çekici kılan nedir?' sorusuna verilebilecek yanıt olarak tek bir şey kalıyor geriye: Karakterler. Karakterler derken de iki asal başlıktan bahsediyorum; av ve avcı, katil ve polis. Tek cinayetlik bir roman söz konusu olduğunda, okuyucunun yoğunlaştığı karakter ister istemez işin peşine düşen dedektif ya da polis oluyor. Avcının karakteri ön plana çıkıyor. Girift olay örgüsünü çözüşünün peşinden koşuyoruz. Tahmin edilebileceği üzere seri cinayetler söz konusu olduğunda başrol oyuncusu çoğunlukla katilin kendisi. Kim olduğu, ne kadar soğukkanlı ve ne kadar zeki olduğu. Şimdiye kadar yazılan örnekler düşünüldüğünde ilginç bir karakter yaratmanın da artık kolay olmadığını kabul etmek gerek. Bu nedenle karşımıza çıkan kitaplar ya başka kitapları anımsatıyor ya da sıradan geliyor.