Fazıl Hüsnü Dağlarca, birçok özel eleştirmene gereksinim duyan bir şair. Birkaç bakımdan böyle bu... Kuşkusuz ilki, Dağlarca'nın yapıtlarının oluşturduğu sığanın çapından kaynaklanıyor. Önümüzde Çocuk ve Allah'tan Tapınağa Asılmış Gövdeler'e, Taş Devri'inden Uzaklarla Giyinmek'e, Malazgirt Ululaması'ndan Kubilay Destanı'na, İstanbul Fatih Destanı'ndan Çukurova Koçaklaması'na, Toprak Ana'dan Pir Sultan Abdal Günleri'ne, Haydi'den Şeyh Galip'e Çiçekler'e, Nötron Bombası'ından Vietnam Savaşımız'a, Almanyada Çöpcülerimiz'den Batı Acısı'na kadar bir sığa oluşturan bir yapıt söz konusu.
Bu bağlam ve duyarlılık farklılığı veya genişliği bu kadarla değil, ama bir fikir vermesi bakımından bu sınıflandırma burada yeterli. Bunun kadar önemli olan bir başka neden ise, Dağlarca'nın yapıtının, şimdiye kadar kendi bütünlüğü içinden okunmamış olmasıdır. Türk şiir eleştirisinde, Dağlarca'nın yapıtının neliğini kendi bütünlüğü içinde gösteren bir çözümleme henüz mevcut değil. İşaret ettiğim sorun, (sadece) eleştirel okumaya ilişkin değil. Dağlarca, yapıtlarının bütünlüğü bakımından, şairler tarafından da pek okunmuş değildir. Dağlarca'nın şiirinden söz eden şairler, yaygın olarak sadece Çocuk ve Allah'a atıf yaparlar ve Dağlarca'yla ilgili sözlerinin merkezinde sadece Çocuk ve Allah yer alır. Bu durumun iki anlamı vardır kuşkusuz. Bu şairler, Dağlarca'nın ya Çocuk ve Allah'ı aşamadığını veya Dağlarca'nın, diğer yapıtlarıyla kendi anlam alanlarının dışına çıktığını düşünmektedirler ya da kendileri, Dağlarca'nın Çocuk ve Allah'tan başka bir yapıtını okumuş görünmemektedirler.