Edebiyat dediğimiz tuhaf nesnenin, sanat dediğimiz yorucu çabanın, yeryüzünün içli çocuklarının acılarından mürekkep olduğunu ve bizim o acıların kıyısına geçip şenlikler derlemeye çalıştığımızı daha erken farkedebilsek, hayatlarımız belki de farklı bir seyir takip ederdi. Evlerimizi, odalarımızı dolduran kütüphanenin karşısına geçip, başbaşa kalacağımız acılı bir insan seçiyoruz kendimize ilkin, arkasından da o acılı insanın kılavuzluğunda, yeni acılara doğru kanat çırpıyoruz ve düşünme zahmetine bile katlanmıyoruz: Değer mi hiç? Pavese’nin cevabını merak ediyor musunuz gerçekten de...