Akıl Çağı
Adamımız Mathieu Delarue, daha romanın başında kendisiyle ilgili çok önemli bir bilgi verir. Bir dilenciyle konuşuyor, mevzu İspanya İç Savaşı.
"'Yemin ederim ki oraya gitmek istiyordum. Ama işimi yoluna koyamadım.'" (s. 9)
Mathieu ve Sartre 1905 doğumlu. İkisi de bir lisede felsefe öğretmeni. Benzerlikleri geçiyorum. Mathieu, kendi erdemleriyle, kendi doğrularıyla ağzına kadar dolu, kendisinin dışına çıkmayan ve 35 yıllık hayatını bu şekilde geçirmiş bir karakter. Özgür. Kendini hayatına, davranışlarının sonucuna zincirleyebilecek, bu sebeple hayatının ziyan olduğunu düşünecek kadar özgür bir insan. Özgürlükle karakterin çatışmalarının, birleşmelerinin ve hiçbir şekilde yenilenmeyişlerinin ayaklı ispatı.
Yedi yıllık sevgilisi Marcelle hamile. Mathieu, romanın başlarında Marcelle'i ziyaret ediyor ve eski fotoğraflara bakıyorlar. Mathieu, Marcelle'e o günleri arayıp aramadığını soruyor. Cevap aha:
"O zamanları mı, hayır; elde edebileceğim hayatı arıyorum sadece." (s. 12)
Şimdi bu iki alıntıyı birleştirirsek şu çıkıyor ortaya: Mathieu, hayatı kendisini pek bir yere sürüklemesin diye harekete geçmemekte direnen, değişkenliğe karşı olan, kendi özgürlük anlayışınca hareket eden ve bağ kurmaktan uzak duran bir adam. Marcelle ise sabit değil; istekleri, arzuları var ve hayatını arıyor. "Kendimi tanımak beni pek o kadar ilgilendirmiyor." (s. 19)
Ardından hiçbir şey olmamanın değil, istediği gibi yaşamanın peşinde olduğunu söylüyor Mathieu. Varoluşla bir sıkıntısı yok, en azından dış dünyanın saçmalığını, absürdlüğünü irdeleyip o bakış açısından görmüyor kendisini. Olay tamamen kendi özüyle alakalı, özden önce gelen bir varoluş yok.
Lola'nın Mathieu hakkındaki yorumu. Kitaptaki en geniş yorum sanıyorum. Sartre'ın aydınlar üzerine pek çok düşüncesi var, diğer kitaplarında da bunlardan bol bol bulabiliriz. Bu kitapta yer alanı şu:
"'Hepiniz birbirinize benzersiniz. Ah, siz aydınlar; her şey yıkılıyor, herkes kaçıp gidiyor, silahlar neredeyse kendi kendine patlayacak ve siz durmuş sakin ve telaşsız inanmaya hakkınız olduğunu iddia ediyorsunuz.'" (s. 166)
Görüşlere inanmak. Kendini eğip bükemeyen bir adamın politik görüşleri kendine uydurmaya çalışası mümkün, lakin Mathieu'de mümkün değil. Çünkü adam öyle bir adam değil. Serinin ilk kitabı işte, süper.