Gözyaşlarımı Sileceği Gün Hakkındaki Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Gözyaşlarımı Sileceği Gün
Üç yaşına doğru delireyazmış adam otuz beşinde, beşinde neyse o, hastanede aklı ve kanseri için yatıyor ama kanseri tartışmalı, aklından çok. Delirdiği söylenebilir, delirmişse pek bir şeyine güvenilmez ama o anlatacak, başka bir şeyi dinleyecek hal yok, yazıcısı gizemi çözmeye çalışır gibi gözükse de o da anlatıcısına uyacak ve anlatılan neyse onu kaydedecek. İki akış belirecek; anlatının kendi ve anlatının anlatıldığı zaman, hastane odası, hasta ve yazıcı. Parantezler bu ayrımda işi iyi yapıyor.
Kronolojik bir çizgide kurulan tarihi herkes aynı şekilde yaşamıyor, bunlara teknik olarak "güvenilmez anlatıcı" diyoruz ama bence "barbar" demek daha doğru; medeniyetimiz bu kronolojinin üzerine inşa edilmiştir ve barbarlar bu düzene uymazlar. Zamanları birbirine karıştırırlar, gerçekler üzerinde oynayarak kendilerinin kılarlar. Kurmacanın gerçeğe sızdığı noktadır bu, hikâyesini anlatan karakter anlatısını kurarken gerçeği kendisinin kılar, yavaş yavaş. "Kendinde-şey" geçer metinde, dünyayı anlaşılır kılmak için yığılmış onca bilgiden, algılanmış veya bir şekilde insanlaşmış bilgiden ayrı bir şey, tam bir kendilik hali. Kişi diyeceğim, kişimiz bu şeyi kendi bakış açısı haline getiriyor ve değiştirilemez, mutlak bir kendilik durumu yaratıyor. Okur dışarı taşacak gibi değil, takip etmek ve barbarlığın ulusalcılıkla birleşmesine şahit olmak zorunda. Anlatının tarihi bir arka planı var, savaş sonrasının çökük idealizminde var olmaya çalışan ÖBÜRÜ -baba- ve çocuğu, çocuğun aklının daha da parçalanmasına yol açacak ama zaten üç yaşında parçalı beyinli bir hava çalıyor, rüzgâr esiyor ve kırıntılar oradan oraya savruluyor. Bir odada, kaydedicinin önünde. Happy days, bir şarkıdan izlek, kurtarılmaya çalışılan bir memleket ve bir arada tutulmaya çalışılan bir zihin, bu güzel günlerin izinde kalmanın başat sebebi. Bir ezginin etrafına kurulan dünya, fırtınada kırılmamaya çalışan bir dal.
Vasiyetname yazıcısı da ansızın beliren bir izdüşüm. Bu Zaman Tarihi'ni yazmak için orada, yaratılıyor belki, anlatıcısının akli dengesinin yerinde olmadığını hemen anlıyor ve oturup yazıyor, çok normalmiş gibi. Kendisi normal değil anlamında. Şarkının nakaratının notaları verilmiştir, dileyen enstrümanla çalıp öğrenebilir ve melodiyi sayfalar boyunca kulaklarında taşıyabilir. Lazım da; barbar bir metinle karşı karşıya olduğumuz için, Oe yine otobiyografik cehennemini araladığı için, toplumun ve bireyin aynı çukurda boğulmasını izleyebilmek için, topyekun kırılmanın sesini bastırmak için lazım. Kanser içeride büyüyor, dışarısı çoktan çürümüş ve ölüme yaklaşmaktan başka bir şey kalmamış geriye. Öznellik de çürümenin kitabını yazdıramayacağı için keyfiliğin çok ötesine geçmek istediğini söylüyor Kişi, tarihini kendi kuruyor ve ÖBÜRÜ'nün sokak savaşında öldürülmemesi halinde BM'nin kendisiyle yakından ilgileneceğini söylüyor, yazıcı da BM'nin sekreterlerinden biri olabilir bu halde. O halde bir mahkeme kuruluyor, tek kişilik, kişiselin ötesinde bir tarihin sorgulanması çocukluktan itibaren başlıyor. Cinsellikten sonraki en büyük keşif, Kişi için. Morfin iğnelerinin meşruiyetinden şüphe duyurduğu ifadede kendini oluşturmanın gönendiriciliği var. "İnsan gelip çürümenin yüceliğini ve görkemini zedelemesindi!" (s. 20) Kişi, anlattıklarının gerçekliğinden emin değil, bunu kendisi de söylüyor ama anlatılanın gerçek olup olmadığını belirgin kılacak akli melekenin bu anlatıda yeri yok. Kişi doğruyu anlatsa bile yazıcının doğruyu yazdığından emin değil, bu belirsizlik en başta ortaya çıkıyor.
Babanın ÖBÜRÜ namını kazanması, Kişi'nin abisinin ölümündeki payıyla beliriyor. Japonlar geri çekiliyor -ki Güneş İmparatorluğu deyip çizgiyi çekmek lazım- ve babanın bir parçası olmaktan çıkıp doğduğu vadiye çekilmesi, annenin de babayı takip etmesi, abinin birliğinden firar edip öldürülmesi babanın adını siliyor. ÖBÜRÜ'nün yavaş yavaş delirmesini Kişi'nin lisedeki deliliği takip ediyor. Savaş sonrasında lisede okuyan Kişi, dayak yerken kesici aletiyle elini yarıyor ve kendi üzerindeki gücüyle herkesi korkutuyor, ucube diye bakıyorlar ona artık. Ucubelikten duyulan mutluluk, rahat bırakılmayı da beraberinde getiriyor. Paspal bisikletiyle intihar etmeye çalışması da aynı. ÖBÜRÜ gittikten sonra annesiyle evlenip birçok çocuk yapma fikrinin ardında ÖBÜRÜ'nün öldürülmesinin bedeli var, yeni bir başlangıca duyulan açlık. Kanserin belirsiz gerçekliği de böyle bir yaratının ürünü; yaratılacak başka bir şey kalmadığında ölümün getireceği yeniliğe sığınma.
Vadide gizli bir yaşam, Tokyo Üniversitesi'nde okumak için elden geçirilen İngilizce polisiyeler odaya çıkacak yolun taşlarını diziyor. Anneden aldığı kanı vücudundan atmak için kendini yaralamaları bitecek gibi değil, ÖBÜRÜ'nün izinden kurtulmak için annesinden de kurtulmak zorunda ama kan sürekli üretilir, bir kez oluştuktan sonra duracak gibi değil. Annenin defterindeki bir şiiri hoşlandığı kadınlarla sevişirken okuması, okumadan orgazm olmaması da bir diğer kurtulamayış. Hiç kendisinin olmamış bir Kişi, kanserini yaratıp kendisinin biricik nesnesi kılabilir. Anneye duyulan nefretin temelinde ÖBÜRÜ'nün kendilerini düşürdüğü durum, yol kenarında bulunup yenen patates artıkları var, abinin ölümü en başta tabii.
ÖBÜRÜ'nün ölümü ayrı kabus. Kendisini kapadığı ambarda durmadan yiyen, kilo alan adamın geçmişinde Çin'deki mücadeleden kaçış ve utancın getirdiği deliliğin sayısız yüzü var. Bu yüzlerden biri Kişi'nin taktığı gözlüklerin altında. ÖBÜRÜ, Mançurya'da savaştığı sırada bir güneş tutulmasını izlemek için biçimsiz gözlüğünü takar takmaz yıllar sonrasının Kişi'sinde, gözlerin anlamlandırdığı aynı dünyaya bakarız. ÖBÜRÜ'nün gözlerini Kişi'nin gözlerinden ayıran bir şey kalmaz, babanın öldürülmesine şahit olan çocuğun dehşetinin sahiciliğinde bu bakışın izi vardır. Babanın kan ve irinle dolu şeyinden akan sıvıyı durmadan silen çocuk ve en az kendileri kadar delirmiş güruhla birlikte, bir devrimin yakıcılığıyla kente gelen tayfadan bir tek çocuk/Kişi sağ kalır. Belki de yaşayan son bir parçadan başka her şeyi ölür demek gerek.
Çıldırmışlığın ağırlığını çeken, büyük bir metin.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla