Toplam yorum: 3.090.136
Bu ayki yorum: 734

E-Dergi

Ali Ömer Akbulut Tarafından Yapılan Yorumlar

04.05.2002

İnsanın yaratılıştan sahip olduğu fıtri öz,’büyük bütün’e,kemalata doğru olan koşusunu tarih boyunca büyük katılımlarla,büyük çağlayanlarla sürdürmüştür.Her aşamada kutlu bir yolcunun sadrından feyezan etmiş,taşarak ‘büyük coşku’ya katılmıştır.Her taşıp coşması, varlığın türküsünü şakıyacak,varlığı çepeçevre sarmalayacak,varolanlara anlamlarını iade edecek,adeta varlığın ve insanlığın özü sayılabilecek ‘O Kutlu Yolcu’ya hasret içinde sürmüştür.Ve hasret dinmiştir...‘O Kutlu Yolcu’ sidreyi aşıp,varlığı kuşbaşı tarassut ederek,simasında FITRAT’ın cazibedar tebessümüyle aramızda/başımızın üzerinde yerini almıştır. Övünç kaynağımız Hz.Muhammed’dir O.Selam Onadır,muhabbet Ona;Onadır ihtiram..
Hz.Muhammed insanlığın anlamıdır. İnsanlık Onun Sünnet’ini;hayatı,fıtratı anlama ve yaşama biçimini doğru tanıyabildiği oranda anlamına kavuşacak,anlam bulacaktır.Bu nedenle Sünnet’i doğru tanımlama ve anlama önemlidir.
Sahip olduğumuz sahih düşünce mirasını iyi tanıyıp yorumlayarak,o mirasın bize sunduğu imkanlılıkları iyi değerlendirerek,gelinen noktadan ileriye doğru hareket etmek gerekiyor.’Sahih düşünce mirası’ ifadesini olmuş,muhtemel sapma,yanılma durumlarını dışta bırakıcı bir özellikle kullanıyoruz.
Sünnet’i hadisle karıştırma,zayıf hatta uydurma haberler sarmalında Sünnet’in özünü yıpratma,tarihi bir insanlık hastalığı olarak olağanüstü ögelerin aldatıcı görüntüsünün desteğine sığınma,insan oluş çabasının dayanaklarını içi boş,kuru kurallar yığınına dönüştürme,fıtrata uygun insani duruşu ‘robotik’ bir davranış silsilesi olarak algılama ve sunma vb. gibi sapma ve yanılmalar bakışımızı,anlayışımızı gölgeleyecek unsurlardır.
Bunları göz önünde bulundurarak,Hz.Peygamber’in (s.a.v) Sünnet’ini doğru tesbit etme noktasında Ona yakınlığı/erken dönemde yazılmaları sebebiyle siret/siyer kitaplarının daha sahih veriler sunduğunu söyleyebiliriz.Dolayısıyla Hz.Peygamber’in (s.a.v) hayatı üzerinde durmak ve bu anlamda çalışmalar ortaya koymak daha bir önem kazanmaktadır.Bu alanda bir-iki alternatif dışında elimizde ciddi sayılabilecek,sadre şifa bir çalışma yoktur.Kimi önceki çalışmaların bir tekrarı olmalarıyla birlikte,bu durum elimizde bulunanların kıymetini iyi bilmemizi gerektirmektedir.
M.Asım KÖKSAL’ın İSLAM TARİHİ adlı çalışması bunlardan biridir.Üzerinde konuşulacak,tartışılacak hatta reddedilecek unsurları barındırmasına rağmen M.Asım KÖKSAL’ın çalışması en derli,toplu alternatiflerden birisidir.

Hamiş: Reklamların insan dikkatini çok celbedici bir hale geldiği günümüzde,onlarda sunulacak ifadelerde bir güzelliğin taşınabileceği/yansıtılabileceği anlayışını taşıyoruz.Ancak kaş yapayım derken göz çıkartmamalı,işi mecrasından saptırmamalıdır.
M.Asım KÖKSAL’ın İSLAM TARİHİ adlı eseriyle ilgili Şule Yayınları’nın bir reklamı yayımlanıyor bu günlerde.Bir CD ile beraber sunulan bu eserin reklam sloganının bizi hayli irkilttiğini,endişelendirdiğini ifade etmeliyiz:”SEVMEK İZLEMEKTİR’.
Buradaki izleme -CD ile beraber olması sebebiyle- ‘seyir’ anlamının ötesine taşınamaz zannımızca.Konu Hz.Peygamberimiz (s.a.v) olunca böyle bir tanımlama ürperticidir.
Bu sloganın tersinden çağrıştırdığı anlamı ise düşünmek bile istemiyoruz.
Hadi biz de işi dipkucağına götürelim ve diyelim ki: ”Seyirci ölmek üzere olan bir hayvandır.”
23.04.2002

Olup bitenlerden memnun olan var mı?Tabii genelleme yaparak soruyorum.Hepimiz birşeylerden şikayetçiyiz,yapılan haksızlıklara kızıyoruz.’Demokrasi’ diyoruz,’vahşet’ diyoruz...E tabii haklı olarak.
Filistin meselesiyle birlikte yoğunlaşan bu çırpınışlar yeni bir düşünmenin,yeni bir irfanın kapısını aralamalı.Aksi halde bu şikayetlerden hiç kurtulamayacakmışız gibi görünüyor.
Özellikle İslami endişeler taşıyan genel okuyucu ortalamasına bakınca dikkatimizi kimi şeyler celbediyor.Her platforma/çevreye açık bir okuyucu profili var.Özellikle siyaset,kültür ve edebiyat alanında iyi okuyan ve fena da üretmeyen insanlar bunlar.Buraya ‘genç yazarlar’ denilen kitleyi de ekleyebiliriz.Her konuda konuşabiliyor,her teoriyi değerlendirebiliyor,farklı/modern tüm yaklaşımlarla boğuşabiliyoruz.Lakin iş kendimize/özümüze,İslam ve iman konularına gelince bir mübtedi olup çıkıveriyoruz.Daha da garibi,hiç dirsek çürütmeden,hiçbir biçimde çilesini çekmeden mesele Allah inancına gelince hiç laf söyletmiyoruz.Bu konuda hiçbir meselemiz yok.Tuzumuz kuru.Üstelik aksi yaklaşımda olanları da sanki meseleye nüfuzumuz çok iyi imiş gibi bir çırpıda eleştiriveriyoruz: ’Kimin haddine imiş Allah’a inanmamak.Beyinsizlik bu...?!’ Tanrıya inanmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyoruz elhasıl.
Niye şunları okuyorsunuz filan demek için söylemiyorum.Ama atlanan çok önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.Diğer yayınları okumaya harcadığımız zamanla, ‘Kendini Tanı’,’İbrahimin yoluna,FITRAT DİN’ine tabi ol.Gerçek din Odur;siz bilmezsiniz.’ hakikatlerinin şahitleri olarak bunları anlamaya ve kendimizi bunlarla kurmaya,bu misüllü kitapları okumaya harcadığımız zamanı bir kıyaslamalı önce.Sonra nedir bizim Allah algımız?Uluhiyet gerçeğiyle ilgisi var mıdır bu algının?Şeriat ve din hakikatlerine ne kadar nüfuzumuz var?Kur’an nedir,ne işe yarar?! Gerçekten biliyor muyuz.’Nefsinizde olanı değiştirmedikçe...’ hakikatinin anlamı nedir,acaba sanıldığı gibi bu sadece günahlardan korunmak,kötülüklerden kaçınmak anlamını mı taşıyor?
Sonra nedin bu okur gurubunun ahaliyle bağlantısı.Başı sıkıştığında dua eden,kötülüklerde hep kaderi suçlayan,günahlarından dolayı Allah’tan korkan,her türlü uzlaşısının Kur’an’dan çaresini bulan,Haşa Allah’ı bir PTT işletmesi,Peygamberi bir postacı gibi gören, kıldığı namazının yanlış eylemlerden kurtaramadığı,dar’ın durumu ve çağın icabları icabı bu zamanda bazı şeri esasların uygulanamayacağını,böylelikle kimi şeylerin helal olduğunu,kimi şeylerden de sorumlu olmadığımızı söyleyerek bir nevi (haşa) Allah’ın bizi yanlış zamanda gönderdiğini iddia eden,en cahili olduğu din konusunda en fazla konuşan,Hakikatli Müslüman alimlerin “Allah’ın yaratması bakımından kainatta mahza şer/kötülük yoktur;mahza iyilik ve güzellik vardır.Yani hayır Allah’tan şer kulun fillerindendir” diye canhıraş feryatlarına rağmen Hayrın da,şerrin de Allah’tan olduğu herzesini yıllardır tekerleyen,Uluhiyet ve kulluk hiçbir biçimde yan yana getirilemeyecek olmasına ve ‘Allah’ın zatını/uluhiyeti tartışmayınız.’ ihtarına rağmen rağmen özellikle kader konusunu yanlış yerde (insan/kul açısından değil uluhiyyet açısından) değerlendirmekten kaynaklı ‘Allah bilir mi?,yapar mı vb..’,’Ahirette Allah görülecek mi?!’ ‘Kur’an mahluk mu?’...sorunlarını/konularını tartışıp duran,Allah’ın (haşa) bir nevi yukarıda olduğu zehabıyla dua ederken yukarı bakan,meleği,Kur’an’ı yukarıdan indiren,Mi’raçta Peygamberimizi göklere/yukarı gönderen....ahali ile/sergerdanlarla nedir benzerliklerimiz.
Bunları ciddi/ilmi anlamda sorgulayan,emek mahsülü,dikkate değer/sadre şifa çalışmalar yapılıyor,kitaplar yayımlanıyor şükür.Nazarımızdan kaçan,üzerilerinde çok konuşulmayan,ciddi eleştirilerin gelmediği hatta çoğumuzun haberdar bile olmadığı kitaplar bunlar.Yayımlandığı anlardan itibaren günlerce,aylarca,yıllarca konuşulmayı/eliştirilmeyi hakkediyor bu kitaplar.
Bunlardan birinden sözetmeye çalışıyoruz işte biz.Özellikle (yukarıda dile getirmeye çalıştığımız)Uluhiyyet konusunu inceleyen bir kitap İlhami Güler’in ‘Allah'ın Ahlakiliği Sorunu’ adlı kitabı.’Sabit Din Dinamik Şeriat’ isimli kitabı da her yönüyle dikkatle okunmayı,eleştirilmeyi ve üzerinde çokça konuşmayı hakkediyor.Aklına sağlık,bileğine kuvvet İlhami Güler diyoruz.
Ve ‘Tanrı’ya inanmanın dayanılmaz hafifliğini yaşayanlar’ı,varsa yüzleşmeye cesaretleri bu kitabı okumaya çağırıyoruz.
20.04.2002

İsa Peygamber'e atfedilen bir söz vardır:"Çocukluğunuza döneceksiniz ve çocukluğunuz sizi özgür kılacak."Gökhan Özcan 'çocukluğunun özgür kıldığı' bir yazar.Dolayısıyla da çocuklar için de en güzelleri yazanlar arasında.
Çocuğu küçümseyen,hafife alan hiç bir bakış açısı insani olamaz.Etrafımız bu misüllü dergi ve kitaplarla dolu iken bir-iki 'sergerdan' çıktı ve 'hey efendiler
eşşekler susabilirler,
ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi?!' dedi.Ve dediler ki 'şu büyüklere bazı şeyleri anlatmak ne zor oluyor.her şeyi bi tamam açıklamanız gerekiyor'.
İşte Altmışikiden Tavşanbunlardan biri ve Özcan'ın kitabı'özgür çocukluğunun kitabı'.

20.04.2002

farklı tanıtım biçimleriyle eleştirilen bir kitap oldu kar.bu eleştirilerde 'popülerolan'ın içerik ve değer kaybına uğrayabileceği ve edebiyatta kaliteyi zayıflatabileceği endişesi de vardı tabii.ancak biliyoruz ki bir çok kitap okuyucusuyla buluşamıyor.örneğin mustafa kutlu'nun 'beyhude ömrüm'.kekre tadı hala dudaklarımızda.keşke mümkün olsaydı da onun tanıtımı da geniş bir platforma uluşsaydı.
bütün bunların dışında kar,fantazik kurgu diyebileceğimiz ihtilal bölümü ve yer yer Türkçe yanlışlıkları dışında okunmaya değer bir kitap.üslup biraz sıkboğaz olsa da,sizi çeken,düşündüren yanları var.
toplumumuzun,cemiyetimizin kimi sıyrık yanlarını tuzu kuru,'aristokrat' bir yazarın dilinden yarı mayhoş bir edayla okumak fena sayılmaz.
19.04.2002

Siyam Balığı filminden hatırlıyorum.Herkesin yardım istediği ama yine de deli dedikleri bir abisi var gencin.genç bunu bir türlü anlamlandıramaz.birgün babasına delinin ne anlama geldiğini sorar.babasının verdiği cevap ilginçtir."deli,her şeyi yapabilecek bir yetenekte olan,ama yapacak değerde bir şey bulamayan kimsedir."
işte böyle bir 'deli' sinanoğlu.ilginç bir hayat hikayesi var.farklı ve kaliteli birşeyler yapmaya niyetlenen herkes okumalı bence.