Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

KY-1684456 Tarafından Yapılan Yorumlar

11.11.2021

Aslında zor çocukla mücadelenin yegane yolu olduğunu bildiğimiz ama uygulamada çuvalladığımız "konuşma" stratejilerini örnekli olarak açıklayan bir kitap. Çoğu öğretmenlerin bile üstesinden gelemediği ve diğer ebeveynlerin neredeyse hiç anlayamadıkları zor çocuklarla mücadele konusunda, uygulamak zorunda olanlar için temel bir yöntem önerisi. Hayatınızı değiştirir mi bilmiyorum ama deneyeceğinizi, zaman zaman işinize yarayacağını söyleyebilirim. Hayatınızı değiştirmesi ise sizin bu uygulamalara kafa yormanıza ve performansınıza bağlı olacak. Kitap onlarca öneri içermiyor. Bir temel öneriyi çok örnekle ve çok tekrarla yerleştirmeye çalışıyor. Bu yönünü olumlu buldum. Soyut ifadelerin işe yaramadığını her anne-baba bilir, somut bir çare arayışındadırlar. Bu yöntem de gayet somut bir çare.
“Bir kızılderili hiçbir zaman acelesi varmış gibi görünemezdi.” Kitap, kızılderililerin özelliklerinden bize ilkin yansıttığı sabır ve sükunetin, okurun da ihtiyaç duyacağı erdemlerden biri olacağını hissettirerek başlıyor. Çerçeve metin, kızılderililer arasında yaşayan bir “solukbenizli” ailesinin çocuklarının kızılderili bakıcısı Mary'nin çocuklarla yaşadıklarını ve yeri geldiğinde anlattığı masalları kapsıyor. Bu bakıcı, şikayet ve cezalandırmaya karşı, olumlu yaklaşıma dayalı kendince bir disiplin anlayışı olan ve bundan taviz vermeyen bir kızılderili. Sorunları konuşarak çözmeyi hedefliyor; bunu başaramadığı zamanlarda ise sadece uzaklaşıyor. Çocuklar onun masallarını beğenmediklerinde veya yetersiz bulduklarında kabilenin ihtiyar masalcılarına başvuruyor ve daha eski masalların peşine düşüyorlar. Masalcıları kızıştırmaktan keyif aldıkları da söylenebilir. Kitabın kahramanı olan aile, kitabın yazarı metodist misyoner bir öğretmen olan Egerton R. Young'ın ailesinin bir yansıması. Dolayısıyla kızılderili masallarını bir kızılderili yazardan değil de hayatının bir kısmını onların bölgesinde geçirmiş, masalları Büyük Şef Canoe'den dinleyip derlemiş bir beyazdan okuduğumuzu bilelim.

Masallarda doğadan esinle oluşturulan imgeler insan davranışlarıyla ve sonuçlarıyla örtüştürülüyor. Pasaklıların insanlara sivrisineklerin musallat olmasına sebep olması, dedikoducuların sürekli sallanan ve sesi kesilmeyen kavak ağaçlarına dönüştürülerek cezalandırılması, rakunların kuyruklarındaki halkaların, yalıçapkınlarının göğüslerindeki lekelerin işledikleri suçlarla ilişkilendirilmesi gibi... Tanrı temsilcilerinin yaşlı bir dilenci olup ziyarete gelerek insanların merhametini test etmesi gibi uzak olmadığımız kişileştirmelere de rastlıyoruz.

Masallar doğaüstü söylemlere ve mitolojik öğelere başvururken çerçeve metinde doğrudan hayattan ve doğadan alınma öğretici örnekler de mevcut. Doğayla barışık, doğaya saygıda en yüksek inceliklere sahip kızılderililik algısı bu kitapta baskın değil. Aksi hareketlerinden, doğaya, eşine ve çocuklarına yeteri kadar değer vermeyen kızılderililerden de bahsediliyor ve bunlarla ilgili ağır yaptırımlar yerine çekimserliğin görüldüğü masal bile var. Erdem odaklı bir anlatıdan ziyade varoluşu anlamlandırmaya çalışan bir mitolojiye daha yakın bir eser. Güllerin dikenlenmesi, tavşanların gözlerinin güçlenmesi ve tüylerinin kışın beyazlaması, yılanlara çıngırak verilmesi, volverinin cüssesinin değişmesi, çekirgelerin tütün kokması gibi oluşumlar sebeplendiriliyor. Nuh tufanı benzeri bir tufan hikayesi mevcut ve bu da aynı özellikte. Bazı erdem masallarının doğadaki izlerle bağdaştırılması, dinleyenin hafızasında yer etmeyi, o izi her gördüğünde masalı ve ilgili erdemi hatırlamasını hedefliyor. Masalların ana kahramanı olan mitolojik Nanahboozhoo karakteri, insan üstü güçlere ama aynı zamanda insanî zaaflara da sahip biri. Yardım ederken sinirine hakim olamamak, adaleti sağlarken hileye ve hırsızlığa başvurmak gibi huyları var. Yazar onun bariz hatalarını dinleyici çocukların kabullenmeyişiyle yumuşatmış.

“Salt Okur”un Dünya Masalları Serisi kitaplarını yorumlamaya bu kitaptan başlamış oldum. Diğerlerini de incelemeye çalışacağım. Kültürler arasındaki farkları yakalamanın dünyayı ve yabancıları anlamada insana çok şey kattığını, geniş bakabilmeyi öğrettiğini biliyorum. Kıyas ancak okumalar tamamlandığında yapılabilecektir ancak “Kızılderili Masalları”nı okumadan önce, belki de bugüne kadar oluşmuş algımız nedeniyle, beklentimin daha büyük olduğunu itiraf etmeliyim.
19.10.2021

İnsanlığın hazlarla imtihanı, hazları keşfeden satıcıların ticarette her yol mübah anlayışıyla bunları sektörlere dönüştürmesi, bu "verimli" işleyiş sayesinde günden güne yozlaşan insan alışkanlıkları çarpıcı biçimde anlatılmış. Çocuklarını bu çarkın dışında tutmak isteyen ebeveynlerin okuması gereken bir kitap. Öncelikle iradesine güvenenlerin, çoğu tuzaktan kendini beri görenlerin dahi kendilerini sorgulamalarını sağlayacaktır. Ardından direnişlerinin amaçsız ve yersiz olmadığını hissettirip dirençlerini pekiştirecektir.
07.10.2021

Temel düzeyde verilen bilgiler herkes açısından uygulanabilir olmasa da gerektiğinde akıllıca düşünmeyi sağlayabilir. Kitabın karekodlu bağlantılarla videolara yönlendirmesi ve anlatılan konuların videolarla desteklenmesi iyi bir fikir, çok faydası oluyor ancak videoların tamamının yüklenmemiş olması da bir o kadar sorun. Kitap yayına çıkalı dört ay olduğuna göre videoların çoktan tamamlanmış olması gerekirdi. Kitabı alıp okuyanların bir süre sonra yeni yüklenecek videolar için dönüp kanalı kontrol etmelerini istemek pek adil değil.
Yazar kitaba, etimoloji meraklılarının çoğu kelimenin kökenine dair sık sık duyduğu Hint-Avrupa dillerinin ve dolayısıyla konuştuğu dil olan İngilizcenin de tarıma başlayıp yerleşik düzene geçen Anadolu çiftçilerine dayandığını belirten, insanlık medeniyetinin temeline Anadolu'yu, burada evcilleştirilebilen bitki ve hayvanları, icat edilen metal aletleri ve oluşturulan toplum yönetim erkini yerleştiren bir önsözle başlıyor.

Kitabının konusunu, tarihin seyrini oluşturan ve bugünkü eşitsizliklerin de kaynağı olan, farklı kıtalardaki insanların farklı hızlarda gelişmesinin nedenlerini irdelemek olarak açıklıyor. Bu irdelemeye, genetik üstünlükler yanılgısıyla veya gelişmişlerin sistematikleştirdiği ölçütler üzerinden bakarak taraflı, ırkçı davranma hatasına düşmeyeceğini, onu Toynbee'ninki gibi boşluklar bırakan bir teze bağlamayacağını da peşinen beyan ediyor.

İlk bölümde Polinezya adalarına dağılan bir topluluğun, aynı kökene sahip olmalarına rağmen maruz kaldıkları çevresel farklara bağlı olarak kısa süre içerisinde gösterdiği büyük gelişim farkını örnekleştiriyor. İkinci bölümde ise İspanyolların Amerika kıtası yerlileri olan İnkalarla ilk karşılaşmalarındaki teknik donanım, okuryazarlık, siyasi örgütlenme, denizcilik teknolojisi ve mikroplara karşı bağışıklık avantajlarını ortaya koyup, bu farkların nasıl oluştuğuna dair meraklandırmaya devam diyor. Cevapların verilmeye başlandığı takip eden bölümdeki salgın hastalık, bunun hayvanların evcilleştirilmesiyle ilgisi ve mikrop mutasyonu konuları güncelle ilişkisi bakımından ilgi çekici. Tarıma geçiş zaman farklarının anlatıldığı bölüm, ülkemiz topraklarının bir kısmını da kapsayan Bereketli Hilal'in üstünlüğünü ve değerini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Bugün kanıksadığımız “çeşitlilik” kelimesinin Bereketli Hilal'le Amerika kıtası arasında 5000 yıllık bir fark oluşturması gibi. Tarım ve hayvancılığı kapsayan yiyecek üretimi üzerinde kıta eksenlerinin etkisine değindikten sonra, yazının tarihi ve peşinden de obalardan devletlere siyasal örgütlenme basamaklarını işliyor. Bu bölümde bahsedilen din ve ekonominin devlet yapısındaki işlevleri, bu işlevlerin bugüne kadar nasıl geldiğini gösteriyor ve bundan sonra değişip değişmeyeceği konusunda düşündürüyor. Önce Asya'dan, sonra Avrupa'dan Avustralya'ya göçler bölümü, çevresel etkenlerin ne denli çeşitli ve belirleyici olduğundan emin olmamızı sağlayacak örneklerle dolu. Son bölüme yaklaşırken yazar Afrika üzerine yoğunlaşıyor. Bölge, dillerin gelişim hareketleri üzerinden toplulukların göçleri ve diğer kıtalarla ilişkileri bağlamında irdeleniyor. Yazarın çok garip bulduğu, Afrika'ya çok yakın Endonezya'ya oldukça uzak Madagaskar adasının garip demografi ve dil yapısı, Orta Afrika'dan güneye inen Bantuların Koisanlara, Avrupa'dan deniz yoluyla gelen Portekizlilerin de onlara baskın çıkarak Güney Afrika'yı istila edebilmelerinin sebepleri, coğrafî rastlantılar meselesini zihninizde iyice belirginleştiriyor. Japon çömleklerinin genel kabullere aykırı tarihlenmesi, Korelilerle Japonlar arasındaki ilişki, Japonya ile İngiltere'nin benzer enlem adaları olarak benzemez gelişimleri son bölümün şaşırtıcı konuları. Sonsözde yazar, kitabın devamında yapılacak çalışmalara yol gösterici olarak bıraktığı soruları listelerken, Bereketli Hilal'in tarihî üstünlüğüne rağmen Avrupa'nın gerisinde kalışını, yiyecek deposu olma özelliğini ve ormanlarını yitirmesine ve bunları takip eden bir dizi sebebe bağlıyor. Çin donanmasının sömürgecilikte Avrupalılarınkilerin gerisinde kalmasını ise siyasî birliğin dezavantajlarına, siyasî çeşitliliğin imkânlarına. Hollanda-Zambiya karşılaştırmasına dayanarak kurumlaşmanın önemini vurgulayan araştırmacılara cevaben kurumlaşmanın temelinde de coğrafî etkenlere bağlı gelişme süreçlerinin olduğunu tekrar ispat ediyor.

Yazar iddiasını savunmada oldukça başarılı ve tutarlı. Kitabın farklı bölümlerine serpiştirilmiş kilit bilgiler, dünyadan gelen bazı haberleri tuhaf karşılayışımızın konuyla ilgili bilgisizliğimize dayandığına ayıktırıyor. Avustralya kıtasının yıllık olmayan iklim döngüsü ve kurak dönemlerde yaşanan felaketin boyutları buna en çarpıcı örnek. İnsanlık tarihini etkileyen bir durumun geçen yılki sonuçlarına -bitmeyen yangınlar ve su tüketen hayvanların itlafı gibi- sığ ve çiğ akıl yürütmelerle yaklaşmış olabiliriz. “Tazmanya canavarı” diye anılan çizgi film kahramanının esin kaynağını da benzer bilgi serpintileri arasında bulabileceksiniz. Bu gibi birçok ilginç bilgi okumanıza renk katıyor. Kitaptaki fotoğraf, tablo ve çizimlere ek olarak önünüze açacağınız bir atlas ile veya google haritalara sık sık başvurarak okumanız büyük kolaylık sağlayacaktır. Ayrıca bu konuda okumaya devam etmek isteyenler için kitabın sonuna, kitabın her bölümüyle ilgili onlarca, toplamda yüzlerce kitap içeren bir tavsiye listesi eklenmiş.

Çevirmenin yaygın kullanılan “dağarcık” kelimesi yerine “dağar”ı tercih ederken, “tasarlamak” fiili yerine tüm metin boyunca “tasarımlamak” fiilini ve türevlerini kullanması, kitabın yalın akışkan dili içerisinde rahatsız edici bir çelişki olarak gözümü tırmaladı.

Özetle kitabı, Teoman Duralı'nın TRT2'deki “Felsefe Söyleşileri” programının tam kapsamlı ve hızlandırılmış bir sürümü olarak tanımlayabileceğimi düşündüm. Verdiği cevaplar kadar yeni sorular da üreten ama asıl önemlisi, tarihin akışını anlamanızı, bugüne kadar göremediklerinizi görmenizi sağlayan bir eser. Bazı önyargılarınızın, alıp kabul ettiğiniz peşin hükümlerin sarsılacağını söyleyebilirim.