Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

Tellus Tarafından Yapılan Yorumlar

05.01.2008

Yerleri ve gökleri yaratan yüce rabbinin adını yücelt ve onu en yüce adı ile an…

Yüzüncü ad, rabbin her şeyi açıklayan doksan dokuz isminden öte ve hepsini kapsayan ve hepsinden değerli. Mazandarânî Yüzüncü Ad isimli eseri ile işte bu eşsiz adı anar ve o eşsiz adın nelere kadir olduğunu açıklar, bu kitabı çok arayan ama bir türlü bulamayan Cenevizli bir antika tüccarı vardır Embriaco Baldassare adında işte kitabımızın kahramanı bu antika tüccarıdır. Baldassare bu kitabı bulur bulmasına da, o eşsiz hazine tam eline geçmişken bir anda Konstantinopolis’e doğru yola çıkar. Baldassare’nin önünde iki seçenek vardır; Ya yaşadığı yer olan Cübeyl kasabasında normal hayatına devam etmek yada yıllardır hayalini kurduğu, bir anda elde ettiği ve bir anda kaybettiği Yüzüncü Ad isimli eserin peşinden gitmek. Gerek kendi içsel isteği, gerek yeğenlerinin baskısı ile ilk kervanla yola koyulur ama ne yol Trablus, Antakya, Tarsus, Afyon, İzmit ve Konstantinopolis akabinde İzmir, Sakız adası, Cenova, Amsterdam ve Londra. İşte bu kadar şehir gezer Baldassare ne için mi tabiî ki o eşsiz eseri elde etmek için. Gittiği her şehirde başına farklı olaylar gelir, kah isyanlar görür Sabetay Sevi misali İzmir’de, kah esir edilir Sakız adasında ama dönmez bu kutsal yoldan kahramanımız Baldassare.

Sadece seyahatler midir kahramanımızın hayatında yer alan, tabiî ki değil kadınlar vardır hayatında Cübeyl’de bulup Sakız adasında kaybettiği Marta gibi, Londra’da ona hayat veren Bess gibi, atalarının diyarı Cenova’da bir şekilde evlendiği Orietina gibi. Acaba en çok hangisini sevdi Baldassare en çok hangisinde hayat buldu ve hayatının kalan kısmını hangisiyle devam ettirmek isterdi…

Bir kitabın arkasından mı gitti onca yolu yoksa hayalleri mi onu oraya götürdü, aklıma ne geldi biliyor musunuz? Simyacı ve kahramanı Sandiago. Hani Sandiago’nun sürekli gördüğü bir rüya vardı ve o rüya için Endülüsten Mısır’a gitmişti.

Şeytanın yılından korkanlar ve dünyanın 1666 yılında yok olacağına inanlar yanıldıklarını kitabın sonunda anlıyorlar çünkü günlük tutan kahramanımız 1 Ocak 1667 gününe günlüğünde yer veriyor. Şu da var ki 1666 yılı boyunca özellikle; İzmir isyanı ve Londra yangınında Baldassare’de düşünüyor dünyanın sonunun geldiğini en azından gördükleri bu düşünceye itiyor onu.

Kimliği Cenovalı olan ama kendisi doğulu olan bir insan ve kız kardeşi ve yeğenleri ve sevdikleri ve ticaret hayatı boyunca ilişkileri olan kişiler ve Yüzüncü Ad’ın peşinden giderken yolda tanıştıkları. Yolculuklar anılarla doludur ama Baldassare’nin yolcuğu öyle böyle değil, okunması ve dersler çıkarılması gereken türden.

Kutsal yolcu Embriaco Baldassare’ye ve Sakız adasında kalan Marta’ya…

04.11.2007

İngilizlerin emperyalist oyunlarının bölge de ne denli etkili olduğunu ve ortadoğunun bugünlerde yaşadığı sorunların kaynaklarının neler olduğu konusunda fikir edinmek isteyenlere önemle tavsiye edilecek bir kitap. Şerif Hüseyin ve oğullarının Osmanlı Devletine isyanı ve Melik Abdullah'ın kendi tabiriyle Arap uyanışının başlaması, başlıbaşına bir aydınlanma ve özgürlük hareketi değil aksine en meşhur ingiliz casusları ve devlet adamlarının etkisi ile başlamış olan bir oyunlar yumağı. Arapları toptan hain ilan etmek tabiki çokta doğru değil ancak bu kitapta yer almasına rağmen Lawrence ve diğer önemli etkenlerden söz etmeyerek arap isyanında tüm kabahati İstanbul hükumetine yüklemekte çok insaflıca olmasa gerek. Şerif Hüseyin'in çocukları arasında paylaştırılan ortadoğunun bugünkü haline bakarsak aslında kimin ihanete uğradığı, vadedilenlerin verilmediği ve eğer bir hain aranıyorsa ortalıkta birden fazla hain olduğu görülebilir... Tabi görmek isteyene....
30.10.2007

Ahmet Cevdet Paşa deyince akla hemen Tarih-i Cevdet gelir; halbuki Paşa’nın Tezâkir-i Cevdet, Ma’lûmat-ı Nâfia, Ma’rûzât, Kısâs-ı Enbiyâ gibi önemli eserleri vardır. A. Cevdet Paşa Eselerinden Seçmeler isimli kitapta saydığımız eserlerden bölümler yer alıyor. Eserlerin tamamının yer almamış olması sorun teşkil etmiyor, okuyucu genel hatları ile eserler ve içerikleri hakkında bilgi ve fikir sahibi oluyor. Tezâkir-i Cevdet’te yer alan tezkireler misal 17. Tezkire; “ Sultan Abdülmecit’in vefatı ve Sultan Abdülaziz’in tahta çıkışını anlatmakta, gerek Paşanın üslubu gerekse detaylı anlatımı okuyan kişinin olayı kavraması açısından önem arz eden bir durum. Mâ’lûmat-ı Nafia’da yer alan özellikle dönemin nüfus bilgileri tarihi araştırmalar için önemli bir kaynak. Târih-i Cevdet’in önemi ortada ama en az onun kadar önemli bir eser daha var bence oda Mâ’rûzat. Paşa bu eserinde 1800’lerin genelinde devletin ve devlet adamlarının yapıp ettiklerinden bahseder, adından da anlaşılacağı üzere maruzat bildirilir. Paşa bu eserini 2.Abdülhamit’e sunmak üzere hazırlamıştır, geleneksel Osmanlıcılık anlayışına sahip pek kişinin bu eseri okumadığını iyice anladım. Gelenekselcilerin Osmanlı adına reddettikleri pek çok şeyin dönemin devlet adamları tarafından rahatlıkla ve sıklıkla işlendiği anlatılmakta örnek verecek olursak Maruzattaki ifadesiyle “Zenparelik ve Gulamparelik” gibi. Paşa dönemin en büyük devlet adamlarından Osmanlının en zor yüzyılını detayları ile okumak ve anlamak adına her eseri satır satır okunacak bir kişi. Tarih seven ve araştıran kişilere buradan pek çok eser tavsiye ettim bu eserde ısrarla tavsiye ettiklerimden.
30.10.2007

Tersanede kürek mahkumu olan Jan Valjan’ın, gangsterlikten fakir babalığına giden yaşam öyküsü. Yanlış anlaşılmasın bir biyografi yada kişisel roman değil bu, bir dünya klasiği olma unvanını taşıyan Sefiller. Hasta yatağında son isteği küçük Kozete’sini görmek isteyen bir kadına yardım etmek için küçük kızın yaşadığı şehre giden Madlen Babanın insanlığa olan vefa borcunu ödeme gayreti. İbretlik olaylar dizisi.
Kasabada Piskopos Mösyö Miryel ile karşılaşması sizce tesadüfmü, Jan Valjan gibi bir gangsteri gerçek kimliğine ancak Mösyö Miryel kavuşturabilirdi ki öyle de oldu. Bütün kasaba ahalisi ondan kaçarken o Jan Valjan’a kapısını açtı ve ekmeğini paylaştı, ama Jan Valjan Mösyö Miryel’in gümüş tabaklarını çaldı, belki de çalması kaderi gereğiydi belki de gerçek Madlen Baba olmak için o tabakları çalması gerçekten gerekiyordu…
M Kasabasına Belediye Başkanı olması ve kasabayı refaha kavuşturması, insanların barış içinde yaşaması ve fakirlerin mutluluk içinde hayatlarına devam etmesi. Biraz ütopik geliyor değil mi insana romanın bu bölümleri. Nasıl olurda bir adam bütün kasabayı ve insanları baştan aşağı değiştirebilir üstelik sadece bedenlerini ve yaşam şartlarını değil ruhlarını da…
Jan Valjan, Madlen Baba olduktan sonra kötü geçmişi peşini bıraktı mı peki; tabiî ki hayır Javer isimli polis müfettişi romandaki ifadeyle bir av köpeği gibi Jan Valjan’ı takip etti ve her zaman onu enselemek için uğraştı.
Aslında Sefiller üzerine çok şey yazılıp çizilebilir nitekim geçen yıllarda sinema filmi de yapıldı. Benim Sefiller üzerinde asıl durmak istediğim nokta; Bir insan ne kadar kötü olursa olsun, hangi suça bulaşırsa bulaşsın bu durumun onun insan olduğu sonucunu değiştirmemesi. Çaresiz bir kişinin elinden tutmak belki de o kişiyi suçtan alıkoyacaktır ve o kişinin kirlenmesini ve yanlış yola sapmasını engelleyecektir. Romanda olduğu gibi suça sürüklenmiş ve ceza çekmiş bir kişiye el uzatmak aynı şekilde o kişinin hayatını kurtarabilir ve bu şekilde tekrar suça sürüklenmesini engelleyebilir. Sözün başında da belirttim; Jan Valjan’ın elinden Mösyö Miryel tutmasa idi kasabadaki diğer insanlar gibi ona kapısını kapatsa idi Jan Valjan ne yapabilirdi yada ne yapardı…
Dünya Klasikleri budur işte, aradan yüzyıllar geçse de verdiği mesaj güncelliğini korur ve insanlara yol gösterir.
Arada bir düşünmeden edemem; Bu dünya klasikleri neden birer ilahi metine benzer yoksa onları kaleme alanlarda ilahi bir güç mü vardır, ilahi bir mesaj yeteneğimi. Sonuca ulaşamayınca çokta düşünmem ve aldığım mesaj doğrultusunda yol alırım.
Aziz Mösyö Mirye’e, Küçük Kozete’ye, (Pek hoşlanmasam da) Müfettiş Javer’e, Madlen Baba’ya ama en önemlisi JAN VALJAN’a en derin saygılarımla…
12.09.2007

Bir roman, bir tarih kitabı, bir İstanbul haritası, bir medeniyet atlası… daha pek çok şey söyleyebilirsiniz bu kitap hakkında. Roman okuyan, tarih seven, medeniyetleri araştıran bir insan olarak bu kitabı okuyunca zihnim dalgalandı. Bu nasıl bir eser ki bu konuların hepsini bir arada hem edebi bir dilde, hem bilimsellikten ödün vermeyen bir tarihçilikle, hem de önyargısız medeniyet bakış açısıyla satırlara dökmüş. 3. Leo, çobanlıktan imparatorluğa giden yolun kutsal ve yürekli yolcusu, Antuza, bir rahibin kızı iken Kutsal Ayasofya’dan imparator eşi olarak çıkan eşsiz değer. İki insanın kaderinde yollarının kesişmesi var ise, önlerinde ne kadar engel olursa olsun, ne kadar zaman geçerse geçsin o gün geliyor ve yollar aynı yere çıkıyor. Antuza ile Leo’nun hikayesi de böyle, başlarına gelmeyen kalmadı ama o günü yaşadılar, hani Basileus Leo düğün günleri ona demişti ya; Sen imparator eşi olmaya layıksın, işte bu yüzden bekledim bu güne kadar diye…
8.Yüzyılda İstanbul’da nerede ne vardı diye merak ediyorsanız hiç ansiklopedi veya kitap karıştırmayın Erguvan Güzeli’nde her yer ayrıntısı ile yazıyor, özellikle benim gibi İstanbul suriçinde yaşıyorsanız daha da şanslısınız.
İ İlk paragraftaki duygu ve düşüncelerimi yineliyorum; bu romanı okumak, bir ömre bedel.
Leo ve Antuza’ya ve Erguvan Güzeli İstanbul’a…