Toplam yorum: 3.253.599
Bu ayki yorum: 5.625

E-Dergi

Saliha Toprak

Asıl mesleği olan Bilgisayar Mühendisliğini, yazılım alanında çalışarak icra ederken, öğrenme ve kendini geliştirme dürtüsü ile İslami ilimler fakültesinde de okuyarak mezun olur. Sürekli ve vazgeçilmez görevi 3 evladına annelik yaparken, bu kutsal görevi layıkıyla yapabilmek ve geçici olan bu dünyada hoş bir seda bırakabilmek için küpünü değerli ve kalıcı olanla doldurmanın gerekliliği bilincindedir. Bunun da en ulaşılabilir ve en güzel yolunun okumak olduğu düşüncesiyle, okur, okur, okur.. Okumak bir boşluk doldurmak değil, hayatı anlamlandırmak meselesidir çünkü...

Saliha Toprak Tarafından Yapılan Yorumlar

08.05.2025

Bazı kitaplar var ki, minikler için yazılmış olsa da büyüklere katkısı da çok büyük. Hekimoğlu İsmail’in çocuklarım için aldığım kitapları da bu kategoriden.

“Şükürler Olsun Allah’ım” kitabı 3 yaş üstü çocuğunuzla birlikte, ama yavaş yavaş sindire sindire okuyabileceğiniz, farkındalıklar içeren hikayelerden oluşuyor. Birlikte okuyup, okurken de arada yorumlar eklemek, ilgisini çekecek, eğlenceli sorular sormak kitaptan istifadeyi arttırabilir kanaatindeyim. İçindekiler çok akıcı hikayeler olmamasına rağmen, verdiği dikkat çekici bilgiler ile çocuğun sıkılmadan takipte kalmasını ve keyifli bir vakit geçirmesini sağlayabiliyorsunuz. Malumunuz üzere 4-7 yaş arası çocuğun dikkatini bir noktada tutabilmek her zaman kolay olmuyor.

Sonuç olarak çocukların farkındalığını artırmak, çevresine bakışına yeni bir boyut kazandırmak için “Şükürler Olsun Allah’ım” kitabı evlerimizde bulunsun ve ara ara çocuklarımızın dimağlarına sunalım bu lezzetli kitabı..
Dedemin Bakkalı, köyde yaşayan bir kız çocuğu olan Şermin'in gözünden, çocukların büyüklerle iletişiminde ortaya çıkan sorunları, yaşadığı olaylar üzerinden hikayeleştirerek anlattığı bir kitap.

Şermin, meraklı, yeni fikirler üretmeyi seven, ticari zekası gelişmiş bir çocuk. Tabi bunda biri köyün tek bakkalı, biri de köy kahvesinin işleticisi olan dedelerinin de rolü vardır muhakkak.

Şermin, küçük yaşta sıkça maruz kaldığı "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusuyla aklının bulanıp kendisinin de "Sahi ben ne olacağım" diye düşündüğü dönemde tüm seçenekleri inceleyerek "Sıkıcı" oldukları kanısına varır ve bakkal olan dedesini göz önüne alarak çocuk aklıyla en eğlencelisinin bakkal olmak olduğuna karar verir. Ve dedesini de ikna ederek hemen başlar yanında çırak olarak çalışmaya... Yalnız bir sorun vardır: Şermin'in, ticari zekasını da kullanarak köyde eksikliğini gördüğü şeyleri kendi aklıyla tamamlamaya çalışması, biraz ortalığı karıştırır. Aslında o sadece dedesinin işlerini ilerletmek ve insanlara fayda sağlamak ister ama; yenilikçi fikirleri, hasta insanlara şikayetlerine göre taneyle ilaç satmaya kadar ilerleyince olayların rengi değişir.

Şermin yaşadığı olaylarda büyüklerle arasında geçen meselelerden çıkardığı dersleri "Çocukların yetişkinlerle iletişimde dikkat etmesi gereken hassas konular" ismini verdiği defterine not almaktadır. Ve bu notlar aslında hepimizin kulağına küpe olması gereken dersler. Bazen düşünmeden yaptığımız davranışlarımızla, bir çocuğun içinde nasıl fırtınalar koparabileceğimize şahit oluyoruz Şebnem’in iç sesine kulak verdiğimizde. Defterine yazdığı 9. maddede şöyle diyor bu iç ses : "Bu yetişkinler böyledir. Sana oyuncak bebek alırlar ama saçını kesemezsin, yüzünü boyayamazsın. Onlara göre bebek bebektir, araba arabadır. Bebeğin saçını tarayabilirsin, ama kesemezsin. Kimin koyduğunu bilmedikleri kurallarla yaşamaya fena hâlde alışmış zavallılar."

Kitabı okuyup bitirdiğimde, çocuklarla iletişimimizde, onların bazen hırçın davranışlarında, bazen bizim gereksiz serzenişlerimizde, sorunun çoğunluğunun, onlarla yeterince derinlemesine konuşamamak, onların naif duygularını anlayamamaktan kaynaklandığını düşündüm. Belki onların anlamayacaklarını düşündüğümüzden, belki çok vakit ayıramamaktan, belki sorguladıkları fazlaca soruya maruz kaldığımızdan, belki de onların yaşam enerjisine ayak uyduramadığımız için... Ama burada düzeltmemiz gereken bir sorun var gibi geldi bana :)

Özetlemek gerekirse kitap her yaşın keyifle okuyup kendine bir şeyler katabileceği türden bir hikaye. Yalnız şöyle bir konu var dikkat edebileceğimiz, çocuğumuz kitabı okuyup bitirdikten sonra Şermin'in davranışlarında gördüğümüz yanlışlar ile ilgili küçük bir konuşma yapabiliriz çocuğumuzla (yalan söylemek gibi mesela) olası yanlış anlamaların önüne geçebilmek için... Okuyacak olanlara şimdiden keyifli okumalar...
22.04.2025

Altı Dakika kitabı; Fatma Bayram hocamın, 6 dakikalık süre içinde belirli bir kelime ile ilgili gönlüne düşenleri kalemi susmadan yazıya döktüğü deneme yazılarından oluşan bir kitap.

Hani kitaplar vardır, uzun süre elinizde dolaşır durur da bitiremez, durmadan ertelersiniz, okumanız gerekse de okuyamazsınız çünkü içine alıp götürmez sizi bir yerlere.. Ama bazı kitaplar da vardır ki, elinizden bırakmak zor gelir, biraz daha okuyayım, az daha, derken bakmışsınız ki çoğu bitmiş.. Ama bitirmek istemezsiniz ki yarın da, diğer gün de biraz lezzet gelsin bu kitaptan hayatınıza.. 6 Dakika da böyle lezzetli kitaplardan işte.. Bir çırpıda okumak isteyeceğiniz ama birazda sonraya kalsın çelişkisini yaşayacağınız..
22.04.2025

Sen nasıl güzel, nasıl içten, nasıl yüreklere dokunan bir kitapsın öyle.. Çocuklarımın okuması için almıştım, ancak daha önce okuduğum tek Zarifoğlu kitabı olan "Yaşamak" kitabı biraz okunması ağır olunca, çocuklardan önce kendim okuyayım istedim. Onlara ağır gelirse böyle tanışmasınlar Cahit Zarifoğlu ile diye düşünerek..
İyi ki öyle yapmışım, şimdi diğer bütün hikâyelerini okumayı düşünüyorum :)

Velhasıl kelam çocuk kitabı gözüyle bakmamak gerek bu hikayelere.. Zira günümüzün birçok büyüklere yazılan kitabından daha çok yüreklere dokunuyor Yürekdede..
Babaannem Geri Döndü kitabında, hikayeyi, olayların etrafında döndüğü asıl kahraman olan Çınar adındaki, yaptığı yaramazlıklarla ailesini ve çevresindekileri bezdirmiş olan bir çocuğun ağzından dinliyoruz. Çınar aslında araştırarak öğrenmeyi seven, meraklı, gülüp eğlenmeyi seven ve aynı zamanda çabuk sıkılan, bildiğimiz, etrafımızda sıkça gördüğümüz çocuk karakterinde bir çocuk. Maalesef ki, ailesi de, yoğun çalışma temposu ve hayatın koşturmacasında yorulan ve belki biraz dinlenmek maksadıyla akşamları telefon, TV karşısında vakit harcarken çocuklarını ihmal edebilen, bildiğimiz ve sıkça gördüğümüz bir aile karakteri. Aslında kendi çocukluklarından uzaklaştıkça, normal bir çocuğun nasıl olduğunu unutup, hep söz dinleyen, uslu, çalışkan, sözün özü olgun bir insan davranışı beklemekteler çocuklardan. Hepimizin bazen yaptığı gibi... Nitekim kitabın ilerleyen kısımlarında bunun itirafı da vardır şöyle ki;

"Kendi çocukluklarını anlattıkça gördüler ki aslında ben gayet normal bir çocukmuşum."

Çınar'ın ve birçok çocuğun yaşadığı bu haksız duruma bir son vermek için ise, hikayenin sevimli kahramanı Hasibe babaanne çıkar meydana ve ortalık karışır. Babaanne’nin gelişiyle birlikte çok zekice planlanmış, hem düşündüren hem güldüren, üzerinden kendimize de paylar çıkarmamız gereken eğlenceli bir hikayeye dönüşür bu macera...

Yazarın dili, samimi anlatımı, her evden tanıdık bir manzara gösterebilen kurgusu, küçükleri eğlendirip kıkır kıkır güldürürken, büyüklere verdiği ince mesajlar kitabı çocuk kitabı olmanın yanında büyüklerinde okuması gereken eğlenceli bir serüvene dönüştürüyor. Nitekim Çınar bu güzel hikayede hepimizin yanımızda taşımamız gereken şu anlamlı notu bırakıyor bizlere;

"Bir gün mutlaka büyüyeceğim ama karar verdim, çocukluğumu da yanımda götüreceğim. Bundan sonra ben nereye, çocukluk oraya."