Şen Sahir Sılan'ın 'Pişman Değilim' adlı otobiyografisinin insanı birkaç yönden düşündüren zengin bir içeriği var. Genç Cumhuriyet'in varlıklı bir yüksek bürokrat ailesinin yaşama biçimini, aile ilişkilerini, değer yargılarını merak edenler kitabın başlangıç bölümlerinde bol malzeme bulacaklardır. Kırklı, ellili, altmışlı yıllarda hali vakti yerinde olanların nasıl yaşadığını, nerelerde eğlendiğini, çocukların, gençlerin hangi okullara gittiğini hatırlamak isteyen yaşlı kuşak anılarını tazeleyecek, genç kuşak ise, belki biraz şaşarak, belki imrenerek
o yılların İstanbul'u, Ankara'sı hakkında çok şey öğrenecektir.
Şen Sahir Sılan, soylu bir aileden çok güzel, çok bilgili bir hanımefendinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilk milletvekilleriden, Atatürk'ün değer verdiği bir yüksek bürokratın kızı olarak dünyaya gelir ve böyle bir çevrenin sağladığı olanaklar içinde özenle, fakat gene aynı çevrenin değer yargılarına göre sıkı bir disiplin altında büyütülür. Kitabı okudukça, bu olanakların ve bu disiplin anlayışının genç kadının yaşamına nasıl yön verdiğini görürüz.
Şen Sahir Sılan, varlık içinde büyütülmüş, iyi okullarda okutulmuş bir genç kadındır. Fakat, o çevrenin kız çocuk yetiştirme kurallarına göre onun hakkındaki kararları büyükleri vermiş, ihtiyaçlarını onlar karşılamışlardır. Bu durum evliliğinde de devam eder. Bu kez karar kurulunda anne ve baba yanında koca da yerini alır. Bu ortamın genç kadını, evli de olsa, çocuklu da olsa her zaman uyumlu olmak zorundadır.
İşte yaşamın kırılma noktası dediğimiz an, bu koşullar altında yetişmiş bir kadının, ihanete uğradıktan, alıştığı bütün olanaklar elinden alındıktan sonra, kendi ayakları üstünde durmak zorunda kaldığı zaman ortaya çıkar. Çetin bir süreç başlamıştır. Bu dramatik süreçte kırılgan bir kadının nasıl bir savaşım verdiğini, fiziksel ve ruhsal sınırlarını nasıl zorladığını görürüz.