Toplam yorum: 3.253.599
Bu ayki yorum: 5.625

E-Dergi

cigdema Tarafından Yapılan Yorumlar

03.03.2006

‘Bitik’, Adem, Mine, Mümtaz ve Çağdaş adlı dört kişinin yaşamlarını anlatıyor. Adem, bir fabrikanın sahibidir. Karısı Mine, şehir dışındaki yazlıklarında oturmakta ve kocasını sevmektedir; pek çok açıdan, az bulunur bir eştir Mine. Ancak Adem için bu evlilik sıkıcılaşmaya başlamıştır. Karısının kusursuzluğu Adem’in elini kolunu bağlamaktadır. Aradığı yeniliği önce başka kadınlarda bulmaya çalışır. Ama bulamaz. Yaşadığı bunalımdan çıkmak için tek yolu kalmıştır: karısına yeniden aşık olmak... Bunun için bir oyun kurgular Adem. Şirketin müdürü Mümtaz’a güvenir. Onunla konuşur, Amerika’ya bir iş gezisi için gideceğini, bu arada karısını ayartmaya çalışmasını Mümtaz’dan ister. Ancak döndüğünde Mümtaz’ın fabrikadan ayrıldığını, ortadan kaybolduğunu öğrenir. Karısını da bulamaz. Yokluğunda gizemli bir şeyler olmuştur. Bu arada şirketin işleri de kötü gitmektedir. Borçlar ödenememekte, ödemeler yapılamamaktadır. Üretim durmuş, işçiler maaşlarını aylardır alamamaktadır. Adem olup biteni anlayabilmek için çabalar ama işin içinden bir türlü çıkamaz.

‘Bitik’, son sayfasına kadar olaylar hakkında ipucu vermeyen, okurun soluk soluğa okuyacağı bir roman.

Roman, bir yandan kendi yatağında akıp giderken, bir yandan da kendi hikâyesiyle tuhaf benzerlikler içeren ‘Nehrin İki Yakası’ adlı filmden görüntülerle besleniyor. Adem, başından geçenleri Bitik adlı bir köpeğe anlatmakta.

Romanın başından sonuna kadar belediye işçileri grevdedir. Grev uzadıkça sokaklarda çöp yığınları yükselir. Köpeğin adı, Adem’in durumunu da işaret etmektedir aslında: ‘Bitik’...
03.03.2006

II. Dünya Savaşı’ndan sonra 25 Haziran 1950 yılında Komünist olan ve Komünist olmayan sistemlerin, küresel politik mücadelesinden meydana gelen soğuk savaş ürünü Kore Savaşı üçüncü yılında sonlanırken karşımıza kanlı bir bilanço çıkıyor.

Kore Yarımadası’nda dört milyon civarında erkek, kadın ve çocuk ölüyor, yaralanıyor. Bunun iki milyonunu ise siviller oluşturuyor.

18 Ekim 1950 yılında bilmedikleri bir ülkenin topraklarına ayak basan Türk askerlerinden ise 718’i şehit düşüyor. NATO’ya üye olabilmek için Türk askerinin bilmediği bir ülkede, ideolojik savaş uğruna bizim olmayan bir savaşa sürükleniş öyküsünü okuyoruz bu kitapta.
03.03.2006

Kumar batağına saplanmış işadamı Serdar’ın hem sevdiği hem de burnundan fitil fitil getirdiği Aydan’ın hikayesiyle yeni tanıştığımız yazar aşk, macera ve hüznü iç içe geçiriyor.

Sosyal statüsü ne olursa olsun, aşık bir kadının göze alabilecekleri, roman içinde temposu yüksek bir sinema filmine dönüşüyor adeta ...

Polisin, savcının, gözaltı sahnelerinin sansürsüz çekildiği, gerçeklik duygusunu olağanüstü yaşatan bir sinema filmine...
03.03.2006

Necdet Mahfi Ayral, Rasih Nuri İleri, Hıfzı Topuz, Memduh Ün, Yaşar Kemal, Ferruh Bozbeyli, Recep Bilginer, Tuncel Kurtiz, Recep Tayyip Erdoğan ...

Bütün bu isimlerin hayatında ortak bir nokta var, İETT.

Türkiye’nin yetiştirdiği önemli isimlere İETT tarihinin tozlu raflarında rastlamak oldukça şaşırtıcı. Bu isimlerden kimi sayaç okumuş, kimi tahsilat yapmış, kimi kantinde çalışmış, kimi futbol takımında ter dökmüş. Kurumdan aldıkları maaş onlar için güvence olmuş. Kısaca İETT onların ekmek kapısı olmuş.
01.03.2006

Sonsuzluk İçin Yedi Gün’de Şeytan ve Tanrı, dünyanın geleceğine karar vermek için bir araya gelirler. Korkunç bir meydan okumadır bu. İkisi de dünyaya en iyi ajanlarını gönderirler.

Lucas ve Zofia’nın zafere ulaşmak için sadece yedi günleri vardır. İnsanlığı ‘İyilik’in mi, ‘Kötülük’ün mü yöneteceği bu yedi günün sonunda belli olacaktır.

Bu meydan okumayı planlayan Tanrı’yla Şeytan her şeyi öngördüklerinden emindirler, bir şey hariç: Ya İblis ve Melek karşı karşıya kalırsa... ya zıtlar bir araya gelebiliyorsa... ya aşk...

Her şeyin tüketim ve aşırılığa temellendiği bir toplumun bireyi olan yazar, romanında sevgiye tutunur. İnsanların birbirlerini daha tanımadan terk ettikleri bir çağda duygunun sonsuzluğunu anlatır. Karşısındakine açılma tehlikesini göze alan, hayal kırıklığına ve ihanete uğrama riskine giren insanın dağları devirebileceğinden söz eder.

Sadece çiftlerin aşkı değildir romanına konu ettiği, dostluktan, ebeveyn olmanın derinliği ve gururundan da dem vurur. İnsanın kendine ihanet etmesinin en büyük sahtekârlık, en büyük yalan olduğunu söyler yazar.