Toplam yorum: 3.087.068
Bu ayki yorum: 6.755

E-Dergi

tan0006 Tarafından Yapılan Yorumlar

29.01.2006

Hiç kuşkusuz ki, sanat eleştirisi, sanat pratiğinin ayrılmaz bir parçası. Ancak, yalnızca sanat alanının içinden yapılan eleştiri, çoğu zaman arkasında bir keçiboynuzu tadı bırakmaya mahkûm oluyor. Sanatın toplumsal ilişkiler ve siyasal yapıyla ilişkisini sağlıklı bir şekilde kurmayı başaran eleştiri örneklerine ise çok sık rastlayamıyoruz ne yazık ki. Postmodernizmin hâkim sanat anlayışı hâline gelmesiyle bu beklentinin kendisi de 'out' oldu zaten. Yine de, bu genellemeyi bozan, trend dışı istisnai örnekler de yok değil. İşte elimizdeki kitap, Türkiye'deki sanat eleştirisi çalışmalarının yüz akı örneklerinden birisi. Üstelik bu çalışma asıl mesleği eleştirmenlik olmayan birinin, ekonomist Ergin Yıldızoğlu'nun imzasını taşıyor. Muhtemelen kitaptaki sanat yazılarının bu kadar sağlam bir kuramsal çerçeveye oturmasında, başka bir disiplinden gelmenin hatırı sayılır bir payı var.
29.01.2006

Bir roman kahramanının hayatı ne kadar mükemmel görünüyorsa, işler onun için o kadar karışacak demektir. Michael Robotham'ın Şüphe romanının kahramanı Joe O'Loughlin için de bu kural geçerli. Londra'da bir hastanenin çatısında kanser hastası bir genci atlamamaya ikna etmesiyle ne kadar başarılı bir psikolog olduğunu keşfettiğimiz, ilerleyen sayfalarda Julianne adlı sevimli eşi ve Charlie adındaki dünya tatlısı kızıyla tanıştığımız ve hayatına imrenmeden edemediğimiz Joe O'Loughlin, kendini elbette yazarın gazabından kolay kolay kurtaramayacak.
Kırk iki yaşındaki, neredeyse tek sorunu yeni başlayan Parkinson hastalığı olan psikoloğun hayatı, dedektif Vincent Ruiz tarafından yardıma çağırılmasıyla değişir. Joe, zaman zaman fahişelere danışmanlık yaptığından, kanalda birçok bıçak yarası almış bir genç kadın cesedi bulunduğunda danışman olarak çağırılmıştır. Cesedin durumundaki gariplik bıçak yaralarının bizzat kurbanın kendisi tarafından açılmış gibi görünmesidir. Joe O'Loughlin, her ne kadar dedektife genç kadının bir fahişe olmadığını düşündüğünü söylese de bu eksik bilgilendirme ilerleyen sayfalarda başına birçok iş açacak ve hatta onu baş şüpheli hâline getirecektir. Çünkü bıçak darbeleriyle delik deşik olmuş genç kadın O'Loughlin'in eskiden birlikte çalıştığı ve bir süre için hastası da olmuş olan, Catherine McBride adlı bir hemşiredir aslında. Neden olduğu çok da belli olmayan bir biçimde bu bilgiyi polisten gizleyen kahramanımız böylece polisiye romanların ikinci en büyük hatasını da yapmış olur; biz de kısa süre içinde kendisini şüpheli listesinin bir numarasına oturtacak bu hareketin sonuçlarını beklemeye başlarız.
29.01.2006

Aslında kadın doğası gereği sessiz değildir, susturulmuştur. Söyleyecek çok şeyi olmasına rağmen, söyleyeceklerini içtenlikle dinleyen birilerini bulamadığı için, sessizdir. Tutku ve ceza arasındaki yoğun ilişkinin farkındadır ve bu yüzden sessizdir. 'Saldırganlık' derecesinde cinsel arzuları olan kadınların başına nelerin geldiğini filmlerden, romanlardan yeterince izlemiş ve okumuştur. Kraliçelerinin, sultanlarının ölüm fermanlarını yazan nice krallar, padişahlar görmüştür. Tutkulu ve çekici kadınların kitaplara ve sahnelere, gazetelerin üçüncü sayfalarına, televizyonların ana haber bültenlerine serpilmiş ölü bedenlerini gördüğünde seslerindeki yankıyı çoktan yitirdiklerinin farkına varmışlardır. Ama bütün bunlara rağmen 'erkek' kadının bu tekinsiz suskunluğunun tedirginliği içindedir kaç bin yıldır. Evli Kadınların Erotik Sessizliği kitabı, kadını reddetmeden anlamak gerektiğini söyler. Anlamak çünkü cesaret gerektirir. Kompleksi ortadan kaldırır. Tek başınalıktan çok başınalığa geçişin yollarını arar. Ayrıca Heyn, toplumun ikiyüzlülüğünü dile getirirken, kadınların da farkında olmadan kabul edilmiş erkek düzeninin ve paradigmasının içinde eridiğini, onu içselleştirdiğini söyler.
29.01.2006

Komplo teorileri, özellikle de mistik öğeler barındıran ve ön araştırması iyi yapılmış olanlar, eli yüzü düzgün bir yazar tarafından ele alındıklarında altın madenine dönüşür. Bu teoriler arasında bir şekilde süregelen dedikoduların, şehir efsanelerinin ya da sosyal fobilerin parçası hâline gelmiş olanlar; gelecekle veya dinle bağlantısı olanlar kendilerini sürekli hatırlattıklarından kolay kolay popülerliklerini yitirmezler. Örneğin Mehmet Ali Ağca'nın serbest bırakılması daha önce Papa ile ilişkilendirilmiş bütün komplo teorileri için de bedava reklam olacaktır. İşte Steve Berry'nin Üçüncü Sır isimli, Fatima'yı konu alan ve Vatikan çevresindeki katakulli ve dedikodularla şekillenen komplo teorileriyle dolu kitabı da bu son cümlede bahsedilen kitaplardan biri; Türkiye'de yayımlanış zamanı itibariyla da belki de bu bedava reklamdan en iyi yararlanacak olan. Daha yazının başından belirtelim, aynı Dan Brown'ın Melekler ve Şeytanlar'ında olduğu gibi bu kitap da çeşitli araştırmalardan yararlanılmış olmakla birlikte kurmaca bir yapıt. 'Ne kadarı doğru ne kadarı kurmaca' gibi bir dilemmayla uğraşmazsanız kitabın oldukça sürükleyici olduğunu itiraf etmeliyim.
29.01.2006

Madrid'deki bombalı saldırılar İspanya'daki seçim sonuçlarını nasıl etkiledi? Ukrayna'da seçimlere itiraz nasıl 'Turuncu Devrim'i doğurdu? Güney Kıbrıs'ta Annan Planı'yla ilgili referandumdan neden hayır sonucu çıktı? Seçimlerle ilgili bu sorulara cevap veren bir kitap Avrupa Siyasi Danışmanlar Derneği tarafından yayımlandı. Kitap 2004'te Avrupa'da gerçekleştirilen yirmi iki seçim kampanyasını inceliyor, bu seçimlerin iç yüzünü ortaya çıkaran ilginç analizleri ve kampanya örneklerini bir araya getiriyor. 2004'te Avrupa'daki seçimleri 'Avrupa Seçimleri', 'Başkanlık/Parlamento Seçimleri/Referandumu', 'Bölgesel/Yerel Seçimler' başlıkları altında ele alan kitap kampanya afişleri ve seçim sonuçlarını geçmiş dönemdekileri de ekleyerek gösteren tablolarla zenginleştirilmiş. Türkçede basılması vesilesiyle kitabın yayımcısı, Avrupa Siyasal Danışmanlar Derneği kurucusu, Avusturyalı siyasal danışman Sepp Hartinger'la ayaküstü konuştuk. Konuştuğumuz konuların ayrıntıları kitapta!
Son yıllarda, Avrupa ülkelerindeki seçimlerde oy kullanma oranının gittikçe düştüğü görülüyor. Bu, Avrupa demokrasisi açısından bir krizi mi işaret ediyor?
Kriz durumunda değiliz, bazen oy kullanan seçmen oranının azaldığı doğru. Porto'da bu sene yaptığımız konferansın anateması buydu. Bunun nedenlerini tartıştık. Farklı nedenler ortaya çıktı. Örneğin Avrupa seçimlerine insanlar ilgisizdi bunun nedeni Avrupa parlamentosunun politik kararlar alan gerçek bir iktidar olarak görmemeleri idi. Diğer seçimlerdeyse farklı nedenler vardı. Örneğin yeni seçilen hükümetten hayalkırıklığına uğramak gibi.
Avrupa'da sağın yükselişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu, hükümete gelen büyük partilerden hayal kırıklığı yaşanmasıyla ortaya çıktı. İnsanlar, merkez sağ ve merkez sol partiler karşısında hayal kırıklığına uğradılar.
Soğuk savaş döneminde partiler arasındaki ayrımlar çok daha ideolojikti, kampanyalar da bu paralelde yapılıyordu. Soğuk savaş sonrasında bunun yerini neler aldı?
Evet, önceden çok daha kolaydı. Artık daha zorlaştı. En önemli başlıklar sosyal problemler, işsizlik gibi sorunlar oldu.
Ukrayna gibi ülkeler için genç demokrasiler deniyor. Dışarıdan demokrasi ithali ülke içinde demokrasinin kurumsallaşması açısından ne kadar sağlıklı?
Seçim sonucundaki haksızlık üzerine insanlar haklarını aradılar ve yeni bir seçim yapıldı. Yani halk, hakkını aradığı zaman ve güçlü olduğu zaman bir şeyleri değiştirebiliyor, biz bu süreçten bunu anladık. Tabii ki biz dışarıdan demokrasi götürmemeliyiz, demokrasinin oturması için yardım etmeliyiz. Demokrasi her şeyden önce ötekine saygı göstermek demektir. Dolayısıyla bu Irak örneğindeki gibi yapılmamalı.
İspanya'daki terör saldırılarının seçim sonuçları üzerindeki etkisini nasıl yorumluyorsunuz?
Büyük bir etkisi oldu. Ama temel etken bu değildi. Temel etken, muhafazakâr hükümetti. İnsanlar, kendilerine yalan söylendiğini düşündü. Sosyal demokratlar Irak müdahalesine karşı çıkıyordu, insanlara bunun yanlış olduğunu anlatıyordu ve onları etkiliyordu ve bu saldırı da onları doğrulamış oldu.