E-Dergi

Muvafak-ı ömer diye aldık. Tesettürün Kuran'da olmadığını -cariye kadın ile hür kadını ayıran örfi bir şey olduğunu- Kuran'ı kendi kafamıza göre nasıl yorumlayacağımızı, kendince bazı kaynaklar olarak gösterip ona itibar etmeyi öğrendik (!)

kitaptan alıntı:

 Sabah namazı için Nedvetu’l-Ulemâ’nın içindeki büyük camiye giderken; panel için Nedve’ye gelen, Muhammed Vâdıh’ın dönem arkadaşı Prof. İhtişam en-Nedvî ile karşılaştık. Koluna giren bir gençle o da camiye doğru gidiyordu. Selamlaştıktan sonra, “Akşam konuşan Türkiyeli sen miydin?” dedi. “Evet” deyince, titreyen sesiyle şunları söyledi: “Sizi görünce imanım tazeleniyor. Dünyada sömürüyü kabul etmeyen yegâne millet sizsiniz. Allah Teâlâ’nın inayetiyle bu ümmet düştüğü yerden yine sizinle kalkacak. Dedeniz Sultan Fatih gibi yine bu ümmete müjdeli haberleri siz vereceksiniz. Osmanlı, ümmetin izzetini temsil ediyordu. Siz de onun gibi izzetli olun ki, ümmete izzet gelsin.”

okuduğum en iyi kitaplardan biri diyebilirim.

kesinlikle tavsiye etmiyorum. ösym tarzıyla alakası yok. sorular çocukça. boşuna almayın. bir işe yaramaz.

Birkaç alıntı kitabı anlatmaya yeter diye düşünüyorum.

" Artık uyanmak ve rüyamıza dönmek zorundayız. Bizi rüyasında görenlerin aşkına, bizi ruya olarak görenlerin aşkına... Uyanın şimdi rüya vaktidir."

"Adımız şu, bu veya o değil, Allah' ın hepimize isim olarak seçtiği Müslüman' dır."

"Reddet: Yeryüzü ve içindekilerden daha hayırlı olduğu ifade edilen sabahın iki rekatı mesela, kalkıp yerine getirilemeyecek, getirilse de baştan savılacak bir mecburiyet haline geliyorsa, seni bu noktaya getiren doymuşluğu reddet!

Reddet: Mizana konulsa hiçbir şeyin kendisine denk gelemeyeceği ve "hayır" diyerek başlayan o tevhid kelimesi, dilinden kalbine inmiyor, kalbindeki putları parçalamıyor ve seni alıp kendisi edip yeryüzünün bütün putlarına karşı seferber etmiyorsa, bu halin ağırlığını, bu sarsaklığı, bu nobranlığı reddet!"