E-Dergi

İlişkilerinizin neden yürümediğini hiç düşündünüz mü? Ya da sağlıklı bir ilişki kurmanın yollarını? Yazarlarımıza göre üç farklı bağlanma stilimiz var. Kaçıngan, Kaygılı, Güvenli. Her insan bu üç bağlanma stilinden birine ait. Yazarlar eserin içerisinde ilişki ölçeklerini de koymuş ki kendi bağlanma stilinizi öğrenin. Evet, kitap çok şeyi anlamanıza yardımcı olacak. Ancak eksik yanları da mevcut eserin. Örneğin kaygılı-kaygılı ilişkisini ele almamış, neden bu stillere sahip olduğumuz hakkında bir tahminde bulunulmamış. Yetiştirilme şekillerinin bu stilleri benimsememizde pek bir etkisinin olmadığını söylüyor ancak problemin derinine de inilmiyor. İlişki hayatınıza dair ipuçları vermesi açısından faydalı ancak bütün sorularınızın cevabını beklemeyin.

Woolf'un "Kadın ve Kurgu" konulu konferanslarının bir derlemesi. Kadınların kurgu dünyasındaki yerini neden erkeklerden daha geç aldığını, kadınların kaleminin hayattan neler taşıdığını anlatıyor eser. Ve diyor ki; kadının kendine ait bir odası, belli bir miktar geliri, vakti olmalı. Ancak böyle bir ortamda kadının yazın dünyasında kendini kanıtlayabilecektir. Kadınların bu zamana kadar toplumdaki rolünü, bu rollerin kadınların davranışlarını ne şekilde etkilediğini anlatıyor. Kadınların geçmişte yazım alanında neden öne çıkamadığını anlayacaksınız bu eserin sonunda.

Orhan Pamuk, bizi biz yapan şeyi, hayatın anlamını sorguluyor bu eserinde. Kimiz biz? Kimlerin, nelerin toplamını oluşturuyoruz? Aynada gördüğümüz kendimiz miyiz? Yaşadığımız bu hayat, sadece kendi düşüncelerimizin, eylemlerimizin sonucu mu? Orhan Pamuk kurgularken yine düşündürüyor bizi. Oldukça derin, hem edebî hem de felsefî bir kitap. Kitap okurken kendi iç dünyasına bir şeyler katmak isteyenler için muazzam bir eser.

Kuş yakalanır, renklere boyanır, dış görünüşü değişir. Daha sonra salınıp kendi sürüsüne katıldığında kendi cinsleri onu tehdit olarak algılayıp kuşa saldırırlar, parçalarına ayırırlar...
Burada boyalı kuşumuz aslında küçücük bir çocuk. II. Dünya Savaşı'na bir de toplama kampları dışında, Alman köylülerin arasına karışmaya çalışan, ordan oraya savrulan bir Yahudi çocuğun gözünden bakılıyor. Zulüm, vahşet, işkence, korku... İnsanların eylemleri yaşadıklarıyla değerlendirilmeli. Eser bir otobiyografi olmasa bile, yazarın kendi hayatından da izler taşıyor. Aksi halde bu kadar akıcı, etkileyici anlatılamazdı.

İspanya İç Savaşı'nı ele aldığı bu eserde Cumhuriyetçiler olarak adlandırdığımız kesimin penceresinden, farklı sûretlerde bakıyor. İnsanları aynı çatının altında birleştiren tek bir idealin farklı temellerini ele alıyor. Kitapta ele alınan dört günlük zaman diliminde bir mücadelenin somut yansımasını değil, soyut yansımasını da görüyoruz. Ernest Hemingway bu dengeyi kurarken, size hem bir düşsel görüntü sunuyor hem de yer verdiği içsel konuşmalarla olaylara duygusal bir anlam yüklüyor. "Aynı taraf"ın farklı insanlarını birbirlerinden farklılıklarıyla görüyorsunuz. Kadınlar, erkekler, eğitimliler, eğitimsizler, köylüler, şehirliler, bir fikre sıkı sıkıya bağlananlar ya da o fikri ucundan yakalayanlar, bir dine tapınmayı seçenler ya da dinsizler... Verilen mücadelenin amaçları karakterlerde bireyselleşiyor, başka bir boyut kazanıyor. Satırlar her insanın bir idelojiden ayrı olarak karakterlerin kendi iç mücadelesini gösteriyor.