Tarık Buğra, kendisi ile yapılan bir söyleşide, "3-4 yaşlarındayken, 1921-22 yıllarında Akşehir'de şahit olduğu ve hiç unutamadığı görüntülerin yörüngesine girmiş bir yazar olarak, uzun yıllar boyunca alttan alta gelişen, sonra da karşı durulamaz bir baskı oluşturan,"büyük konu"nun Kurtuluş Savaşı olduğunu" belirtmiştir.
Kurtuluş Savaşı'nı konu alan romanlardan farklı bir rengi ve dokusu olan Küçük Ağa, Kuvva-i Milliye'nin oluşum sürecinin sancılarını, insanların düşünce ve duygu dünyasında yarattığı ikilemleri, yüzyıllar boyunca süregelmiş fikri ve milli kabuller üzerindeki değiştirici ve zorlayıcı etkisini, bu değişime karşı koymakla, uyum sağlamak arasında hem bireysel hem de toplumsal planda yaşanan gel-gitleri, endişeleri ve kararsızlıkları açıkyüreklikle ve kimseyi yargılamadan işlemesi yönünden edebiyatımızda özel bir yere sahiptir. Altı yüzyıllık yaşama geleneği ile kurtuluş umudu arasındaki büyük çelişme, doğru yolu seçmenin bir erdem işi olmaktan öte,herkesten beklenemeyecek bir görüş üstünlüğü gerektirdiğini, bu seçimi yaparken yaşanan dramın psikolojik boyutlarını, İstanbullu Hoca'nın Küçük Ağa olarak tekrar doğuş serüvenini okurken anlayacaksınız.