Toplam yorum: 3.089.887
Bu ayki yorum: 482

E-Dergi

Majestic_Green Tarafından Yapılan Yorumlar

29.11.2005

Kitabı ilk elime aldığımda büyük bir reklam (!) baskısıyla karşı karşıyaydım. Arka kapağında yazanlardan, çevremde okuyan insanlardan, herkese, her şeye kadar reklam vardı. Peki, tamam, bir de ben okuyup öyle karar vereyim dedim. İlk başladığımda gerçekten çok sıkıldım. Kitabın sonunu merakla beklemeye başlamıştım. Ama gel görelim ki kitabın ortasına geldiğimde, kasvet dolu bir kitap olup çıkıverdi karşıma. Kitabın içinde ki dost canlısı mesajlara ve o gerçek insanların (!) doğaya yaklaşımını takdir ediyorum. Doğayla iç içe, onunla barışık bir hayat sürüyorlar. Ona zarar vermeyip, onunla tek bir vücut oluyorlar. Kendi içlerinde geliştirdikleri o üstün (!) kültürleriyle ise bizim batılı zengin Morgan’ı etkiliyorlar. Para yok, trafik yok, iş yok, dert yok, her şeyden uzakta, doğada kendi hallerinde yaşayan bu insanlar yazarımızı bir hayli etkiliyor. Bu kitabı okurken Şamanizm dininin inceliklerini ve saçmalıklarını dinlemekten sıkıntı bastı. Herkesin ilk çıktığında hemen atlayıp, post modern yaklaşımlar “çok mükemmel bir kitap” dedikleri bu esere, ben hiç bu şekilde yaklaşmıyorum…

Saygılarımla…
29.11.2005

Şu an dünya klasiklerinin güzel örneklerinden birini daha bitirmenin zevkini yaşıyorum. Her ne kadar da kitabın başında biraz sıkılsam da sonuna ulaşınca ilk görüşlerim tümüyle değişti. Kitabın kahramanı olan kişinin yalnızlığı, tamamen bana benziyordu. İşte şimdi hayatımın kızını buldum derken onu kaybetmenin ne demek olduğunu biraz anlayabiliyorum. Bende aynı duyguları yaşadım. Ve bir de onun mutluluğu için kalkıp ona yardım etmesi, Nastenka için eski sevgilisini araması, kahramanımızı daha da yükseltti. Yükseltti ama oralarda yapayalnız, gururlu bir kişi olarak kaldı. Kitabın sonunda kız arkadaşının ona bir mektubu sunuldu. Zaten bir kişi öyle bir mektubu alsa –ki alan birisi var- uzun bir süre bir kendine gelemez. Kahramanımızın da gelebileceğini hiç zannetmiyorum. Dostoyevski’nin bu güzel romanını okuma fırsatını yakaladığım için kendimi şanslı sayıyorum.

Saygılarımla...
29.11.2005

Ben kitabın 200.ci baskısını almış olsam da şuan kitabın 300.ci baskısı raflarda bulunmakta. Herkes, bu kitap ve yazar için sevsin, sevmesin üzerine o kadar söz söyledi ki, ister istemez içinizde merak dürtüsü uyanıyor ve okumaya başlıyorsunuz. Yazarla, tamamen günlüğünden oluşan bu kitapta, onun ilk aşk ve cinsellik deneyimlerini, gerçek aşkı bulmak için sarf ettiği çabaları, hiç sansürsüz, onun iç halini yansıtan acısıyla, şehvetiyle ve kendine has üslubuyla karşılaşıyor ve onu daha yakından tanıyoruz. Okurken ilk başta tiksinebileceğimiz bu romanda, ailelerin çocuklarıyla hiç konuşmadığı cinsellik ve aşk kavramının, irdelenmediğinde ne kadar acı veren boyutlara gittiğini görmekteyiz. Yazar, sadece aşkı ve sevgiyi aramaya başladığında saf duygularla yola çıkıyor ama karşısına çıkan insanları kırmamak ve onların sevgisini yitirmemek için her şeyini onlara veriyor. Ve her tanıdığı insanda kendisinden bir şeyler kopup gidiyor. Yaşadığı ‘deneyimler’ onu daha sert, daha olgun, daha acımasız yapmakta ama o, yaşadığı her anda olsun bir damla sevgi aramaktadır. Hikayeye salt yaşanan olaylar gözünden baktığınızda, kitabı ilk elinize aldığınızdaki duyguyu, yani tiksinmeyi yaşayabilirsiniz. Ama bir de Melissa’nın gözünden baktığınızda, O, sadece sevgi ve aşk uğrunda koşmakta olan, koşarken hep düşen, ama sonuna kadar direnmekte olan gencecik bir kızın saf duygularını görebiliriz.

Saygılarımla…
20.07.2003

Herkesin bir hayatı vardır. Yaşarken bir çevre ediniriz. İnsanın yapısı gereği, bu doğal bir olaydır. Fakat ne acıdır ki onlarla -çevremizdeki insanlarla- yaşarken, biz sadece kendi açımızdan onları eleştiririz. Ve biliyoruz ki herkesin çevresindeki bu insanlar toplumun küçük bireyleridir. Herkesin çevresindeki bu bireyler, toplumun ta kendisini oluşturur. Kendi açımızdan arkadaş seçimini yaparken, bize olan iyi ve kötü alışkanlıklarını baz alırız. Ama bu kişilerin topluma olan etkisini, yani bizden başkasına olan etkisini pek düşünmeyiz. Çünkü ‘ben’ düşüncesi, her insanın ilk düşündüğü kavrandır. Onların bize kazandırdıkları/kaybettirdikleri, sadece bize etki eder. Dışarıdan başka birisinin gözüylü bakıldığında ise durum daha da başkadır...
“Niye bu şekilde bir başlangıç yaptın?” diye soranlara cevabım az sonra geliyor... Ayşe Kulin’in okuduğum bu kitabı da böyle bir yapıya sahip. Çevremizdeki bireylerin hayatından kesitler... O kesitler ki, herkesin alması gereken bir ders var. Kitap, kısa hikayelerden oluşan, okuyanı sıkmayan, yalın bir dille yazılmış, güncel olaylardan oluşan güzel bir eser... Beğenerek okuduğum ve herkesin severek okuyacağını sandığım hoş bir kitap.
Saygılarımla...
20.07.2003

Kitabı kısa bir sürede bitirdim. Ama bunun nedeni kitabın akıcı bir roman olması değil. Çünkü eğer bir otelde çalışıyorsanız (bir zamanlar öyleydi...)ve belli bir süre sabah 10”dan akşam 10”kadar kalırsanız, insan ne yapacağını şaşırıyor. :) Bu kitabı okurken daima sonunu merak ettiğim için okudum. Kitapta adam kendi hayatını anlatmış. İyi hoş olmuş. Ama devamlı olarak Katolik dininden bahsetmesi beni gerçekten sıktı. Ama sonunda bitirdim. Sefiller adlı romanı okumadım fakat, yazarın onlarınki kadar kötü bir hayatı varmış. Bir de Pulitzer diye bir ödül vermişler... Eğer bunu adamın zekasından dolayı verdilerse, haklılar. Adam küçüklüğündeki her bir ayrıntıyı hatırlamış. :)Ama kitabın tümüne bakaraktan verdilerse ne diyeyim ben bu jüri üyelerine!. Neyse. Gene de kitabın okunabilir olacağını söyleyebilirim. Hayatımızın ve yaşam kalitemizin değerini anlamak için okuduğumuzda gerçekten de bir ders alabiliriz...

Saygılarımla...