Toplam yorum: 3.253.599
Bu ayki yorum: 5.625
E-Dergi
John Mirra Tarafından Yapılan Yorumlar
Kjersti Skomsvold’un Çocuk romanı, bir annenin bebeğine seslenirken zihninde oluşan kırılgan ve kesintisiz akışı okura hissettiriyor. Annelik, gündelik anlarla geçmişin ve geleceğin muhasebesi arasında gidip gelen bir deneyime dönüşüyor; sıradan anlar bile beklenmedik derinlik kazanıyor. Anlatıcı, kızının doğumuyla birlikte kendi çocukluğunu ve aile ilişkilerini yeniden düşünürken, evliliğin ve insan ilişkilerinin kırılgan yanlarını da dürüstçe ortaya koyuyor. Skomsvold melodrama kaçmadan, küçük gündelik anların taşıdığı duygusal derinliği nazikçe açığa çıkarıyor. Çocuk, bir annenin kendiyle ve bebeğiyle kurduğu karmaşık ilişkiyi, hem sevinç hem kaygıyla keşfetmeye davet ediyor.
İlay Bilgili’nin Onca Günah Varken adlı üçüncü öykü kitabı, öyküye karşı önyargısı olanları bile etkileyebilecek güçlü bir eser. Önceki kitaplarında hissettiğimiz derin duyguyu bu kitapta da bulmak mümkün; bazı öyküler ise okuru adeta sarsıyor. Yazar, bir çocuğun savaşın dehşeti karşısındaki direnişini, göç eden bir kadının bilinmeyen bir ülkede hayatta kalma mücadelesini, aile olmanın zorluklarını, toplumsal önyargılar nedeniyle yalnızlığa itilmiş insanları, gizli aşklar ve yanlış algılarla şekillenen toplumlarda var olma çabalarını işliyor. Anlatım yine akıcı, cesur ve kısa ama etkileyici; insan ruhunun derinliklerine inmeyi sağlıyor. Öyküler, kim haklı kim haksız tartışmasına girmeden saf ve sert gerçekleri sunarken, yaşanan sıkıntıları evrensel bir boyuta taşıyor. Onca Günah Varken, sıradan insan hikayelerini evrensel bir perspektifle işleyerek insan olmanın sorumluluklarını ve tüm insanlığın birbirine bağlılığını hatırlatıyor.
Tempo, görünüşte bir anlatıcının dostuyla kurduğu karmaşık ilişkinin ve yol açtığı karanlık olayların hikâyesi. İlk sayfalardan itibaren psikolojik gerilimden çok varoluşsal bir sorgulamaya dönüşüyor: Dostluk tehlikeli bir takıntıya, gözlem suç ortaklığına evriliyor. Yazar, okuru olaydan çok zihnin ve vicdanın içine davet ediyor; kimin gerçek, kimin yankı olduğu sorusuyla yüzleştiriyor. Şiddeti eylemde değil, dil ve iç hesaplaşmada kuruyor; öldürmek bastırılmış duyguların ve suçlulukların dışa vurumu hâline geliyor. Kesik, ritmik ve soğukkanlı üslup kara mizahı besliyor; cümleler bazen akıp gidiyor, bazen duraksıyor. Tempo, okuru sarsan, bastırılmış yankılarımızı gösteren, yüksek tempolu bir iç hesaplaşma romanı.
Geber Aşkım, sınır tanımayan bir ruhun itirafı gibi.Yabancı bir ülkede, kırsalda yaşayan bu kadın karakterin ne bedenine ne de yaşadığı yere sığamayışı tuhaf bir yakınlık hissi veriyor. Bastırılmış arzular, deliliğin kıyısında gidip gelen düşünceler arasında nefes almaya çalışırken, annelik duygusu da sevgiyle yıkımın, şefkatle öfkenin iç içe geçtiği bir çatışma alanına dönüşüyor. Harwicz’in kadını yargılamadan, dürtülerini tüm çıplaklığıyla göstermesi etkileyici. Doğa, roman boyunca adeta bir karakter gibi kadının iç dünyasındaki fırtınayı birebir yansıtıyor ve özgürleşme isteğinin yavaş yavaş bir yok olma arzusuna dönüştüğünü hissettiriyor. Yazarın anlatım dili keskin: cümleler nefes nefese, bazen eksik, bazen birbirine çarpıyor.Göçmenlik temasının bir arka plan olmaktan çıkıp aidiyetsizliğin ta kendisine dönüşmesi ise romanın en güçlü yanı.Geber Aşkım, rahatsız eden dürüstlüğüyle sarsıcı; deliliği bir yenilgi değil, yaşamın ağırlığına karşı en samimi direniş biçimi olarak sunuyor.
Hernán Díaz’ın Güven’i, anlatının gücünü ve kırılganlığını aynı anda hissettiren, katman katman açılan bir roman. Her sesiyle başka bir dünyanın kapısını aralıyor; ama o kapılardan geçtikçe, kimin gerçeğini okuduğumuzu sorgulatıyor. Paranın, itibarın ve sessizliğin yankılandığı bu atmosferde kelimeler birer silah, sessizlik ise bir direniş biçimi hâline geliyor. Díaz, görünmeyeni göstermekten çok, duyulmayanı duyurmayı seçiyor. Güven, bir hikâyeden çok, bir yankı gibi zihinde dolaşan bir deneyim. Kimin anlattığına göre şekil değiştiren, sabırlı okurunu içine çekip uzun süre bırakmayan bir roman.