Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

Sadi Evren Seker Tarafından Yapılan Yorumlar

27.08.2007

bu kitabı okumak bir demdir
anlamak bir derttir
dertli olmak var olmak demektir
bu kitap hiçliğindir
aşık olmak için yok olmak gerekir
24.03.2007

kitap oldukça güzel hazırlanmış, son zamanlarda çok rastlanan dar ve tek yanlı bakıştan daha çok, olayları detaylıca analiz eden ve tek bir kalıp yerine mümkün olan bütün görüşlere yer vererek etraflıca inceleyen bir yapıya sahip. Kitap temel olarak 3 bölüm üzerine oturtulmuş,
Giriş bölümü denilebilecek ilk bölümde etraflıca devlet kavramı incelenmiş ve devletin tanımı, kaynağı incelenmiş, devlete karşı olan görüşler ve hukuk ve İslamiyet göre devlet teamülleri incelenmiş.
Örneğin kitabın giriş bölümü sayılabilecek, devletin kaynağı kısmında
Realist Nazariye
Biyolojik Nazariye
Felsefi Nazariye
Ekonomik Nazariye
Psikolojik Nazariye
Sosyolojik Nazariye
Mukavele Nazariyesi
gibi konulardan, devletin kaynağı incelenmiştir. Örneğin felsefi nazariyede diyalekttik yaklaşım kullanmış ve “... sosyal birimler ve kurumlar arasında, sınıflar arasındaki tezatların hepsi bir sentezle çözüme ulaşmıştır. işte tezadın (çelişkinin) bu çözümüne, bu sosyal senteze devlet diyoruz. Devlet hem fertlerden gelen istikameti hem toplumun isteklerini dengede tutar. Üniter, kurumlar arasındaki tezadı gidermeye çalışır” şeklinde tanımlamıştır. Yine aynı bölüm içerisinde, Hegel'den Marks'a, Psikolojik nazariye içerisinde Eflatun'dan (Aristokrasi,Timokrasi,Oligarşi,Demokrasi,Tiranlık) , Sosyolojik nazariye'de Franz Oppenheimer'a (mücadele gasp yağma devletin sosyolojik kaynağıdır) bahsetmiştir.
ikinci bölüm olan Farabi'de Devlet Nazariyesi bölümünde Farabinin hayatı ve felsefesinin genel hatları verildikten sonra Farabi'nin sosyolojisi anlatılmaya başlanmış.
3. bölümde ibni haldun ve devlet felsefesi incelenirken daha çok cemiyet ve cemaat tipi topluluklar, münferit bir yaşam ve cemiyet tipi yaşam incelenmiş, toplumun gelişim süreçleri ve toplum yapıları, insanları bir arada tutan özellikler incelenmiş.

Kitabın bu bölümünde asabiyet vurgusu çok fazla ön plana çıkmış. Hemen tanımlayalım buradaki asabiyet kelimesi aynı soydan olma anlamında, soy birliği anlamında kullanılmıştır.

Kitapta anlayamadığım bir şekilde sona doğru insan milliyetçilik düşüncesine kendisini iyiden iyiye kaptırıyor ve hatta bazı yerlerdine ibn haldun'un islam-milliyetçilik ikileminde yaşadıkları bile anlatılmış. Böyle bir amacın kasıtlı olup olmadığını bilmiyorum ama, böyle bir amaç varsa bile okuduğum en içerikli kitap diyebilirim.
06.02.2007

Kitap rönesans dönemi ütopyalarına bir örnek, 18. yüzyıldaki zamansal olarak uzak gelecekleri yansıtan ütopyalar veya 20. yüzyıldaki, bilimsel determinizm etkisindeki teknokrat oligarklardan farklı olarak, yazıldığı dönemdeki katı klise baskısı ve hristiyanlık mitleriyle dolu bir kitap.
Hatta kitabın yazarı Campenella, dönemin nispeten özgür bekası osmanlıya iltica etmeye çalışırken, bu farklı düşüncelerinden dolayı engizisyonun elinden kurtulamamıştır.
Kitap Hospitalario ile Cenovalı arasında bir diyalog havasında geçiyor ve cenovalı içinde bulunduğu güneş ülkesi isimli bir ülkeyi bu hospitalit'e anlatıyor.
Şahsi görüşüm, bir sistemin ne kadar dışına çıkılmak istenirse istensin bu imkansızdır, ancak bu çalışmalar sistemi genişletir ve daha büyük bir bakış açısı kazandırır. Bu kitapta bunun güzel örneklerinden, içinde bulunduğu dünyaya farklı bakmaya çalışmanın bir örneği.
Örneğin "Bilgi adını verdikleri tek bir kitapları vardır, bütün bilimleri kıstltılmış bir şekilde bir araya toplamış, harika bir şekilde bastileştirerek özetlemiş bir kitaptır bu. Pythagorasçıların tarzında bu kitabı halka yüksek sesle okurlar", alıntısında klasik bir skolastik yaklaşım yakalanıyor,
veya 7 katlı güneş ülkesinin duvarlarındaki bilimsel ve eğitici resimler açıklanırken de bu skolastik düşüncenin devamı izleniyor ancak bu resimlerle eğitmenin aslında yeni bir bakış olması vurgulanmış. Şimdi iki yaklaşım arasında bir fark bulunmamakla birlikte yeni bir yaklaşım sistemi genişletiyor.
Yine at ve köpekleri islah edip üstün soylar oluşturmak için insanların verdiği mucadelenin, insan soyunun islahı için kullanılması da belki yeni birşey değil ancak içinde bulunulan zaman düşünüldüğünde sistemi genişleten şeyler. Şahsi görüşüm ütopyaların koruları içerdiği yönündedir.
Örneğin kitapta ilgi çekici bir unsur toplumun dünyaya yarı açık olmasıdır. Savaşlar esaret ve ticaret diğer toplumlara açıkken kendi içlerine yabancıları almaları zor şartlara bağlı olan güneş ülkesi insanları belki de ütopyalardaki korkunun bir eseridir. (yani yabancılar kirlidir ve kirletir)
Yine benzer bir örnek, kamusal malların gasp edilip kişilerin bu mallar üzerinde hak iddia etmesi bir bencillik iken, tamamen bir kommunacı zihniyetten kaçınılma sebebi ise kitapta açıkça verildiği gibi "... bir zamanlar Aristoteles'in Platon'a karçı çıkarak iler sürdüğü gibi, kimse çalışmak istemeyecektir, çünkü herkes geçimini, beslenmesini başkasının emeğine bağlamış olacaktır".
Sonuç olarak oldukça zevkli ve akıcı çeviriye sahip bu ütopya günümüzdeki pekçok düşünceye kaynak olması açısından önemli ve okunması gereken bir eser.
27.01.2007

Şimdi kitaba bakınca, kitabın yazarı Ibn Rüşd ve ismi "Din-Felsfe Tartışması" ve türkçeye çeviren Hüsen Portakal gibi görülüyor olabilir ama kesinlikle bir yanılgı. Kitabın(tamamı 100 sayfa kadar) 57 sayfasının yazarı Hüsen Portakal ve Ibn Rüşd onun bu yazdıklarını görseydi nasıl yorum yapardı bilmiyorum ama ben şahsen okumaktan çok zevk almadım. Sürekli olarak Gazali ile Ibn Rüşd arasında bir karşılaştırma yapılıp içine İslamda var olan vahiy-akıl ikilemini sokarak, İslam'ın aslında bilimden uzak, yeniliklere kapalı ve felsefeyle uğraşanları kafir ilan etmesine varan suçlamalarda bulunulmuş. Tabi şahsi görüşüm bunun tersi yönünde ancak bir görüş olarak saygıyla bu sayfaları hızlıca okuduktan sonra ikinci bölümden itibaren İbn Rüşd ile başbaşa kaldığınızı sanıyorsanız gene yanılıyorsunuz, çünkü buradan itibaren de müthiş zorlama bir türkçeyle yazılmış tercüme başlıyor. "ussal uslamlama", "Ulu Tanrı", "Yüce Tanrı", "Tanrısal esin", "tanıtlayıcı düşünce", "Şanlı Tanrı" gibi. tabi buradaki yazılar gerçekten ibn rüşd'ün yazılarımı, bunlar nereden tercüme edildi bu bilgi kitapta bulunmuyor, yani ibn rüşdün hangi eseri çevrilmiş bu satırlar nereden gelmiş hiçbir referans da yok (insan en azından eserin orjinal ismini vs. yazar).
İlk sayfalarda kanımca skolastik düşünce sebepleriyle açıklanmış ve bilimin ilerlemesinde doğrusal bir saplantıya girilmiş, "Öyleyse eskilerin kitaplarını Tanrısal yasa gereği şimdi bizim için incelemek bir zorunluluktur, çünkü onların kitaplarındaki niyetleri, amaçları, Tanrısal yasanın bizim varmamız için teşvik ettiği ile tam olarak aynı şeydir."
Ayrıca yorumlamak için yapılan "yorum" da ilgi çekici, olayın mecazi ve metaforik açıklamalarının yorum için geçerli olması ve yorumun da bulunan ilkelerin "Gerçek Varlık"ın yoluna götürmesi ve bu varlığın Tanrısal yasada söz konusu olması durumunda gerekli olduğu anlatılıyor.
Devam eden sayfalarda felsefeye gelen yasaklardan yakınan cümleler bulunuyor: "Kimi insanlar felsefe kitaplarını okurken yanlışlığa düştükkleri için, bu incelemeye yatkın olan birisine bunu yasaklamak, insanlar suda boğuldukları için, birisine soğuk ve iyi bir suyu içmeyi yasaklamaya ve onu susuzluktan öldürmeye benzer"
Yine dinde bulunan muhtelif tartışmaları birer zaafiyet olarak gösteren sayfaların ardından söz Gazali'ye geliyor ve onun felsefenin değişik kısımları için yaptığı imansızlık eleştirisi tek boyutlu olarak cevaplanmaya çalışıyor. Yani örneğin evrenin sonsuz olduğu gibi bir görüşte nacizane ben bile şirk sorununu görürken bu kitapta sadece olay birlik problemine indirilmiş ve birlikten ayrılan (ibn sina, farabi gibi) ve ayrılmayan (gazali gibi) kişilerin tartışması yapılmıştır. Oysa kitapta üretilmiş ve sonsuz madde çelişkisi üstünde uzun uzun durulmuş, Eşari diğer mezheplerden ayrı tutulup zamanın ve kainatın yaratılışındaki ilk ve son madde ve hatta bu ikisi arasındaki madde konuları tartışılmış.
Genel olarak çıkarılabilecek netice sanırım şu satırlarda toparlanmış:"Öyleyse dinden bu yeniliği (bid'a) uzaklaşmak isteyenler,Değerli Kitap'a başvurmalıdır ve bizim inanma eğiliminde olduğumuz şeylerin her biri üzerinde bulunan tüm bilgileri toplamalıdırlar; yorumun kendi başına açık olması dışında.
Şahsi görüşüm İslam'ın şu anda yukarıda çıkan sonucu (ki İbn Rüşd'un 12. yüzyılda yaşadığı düşünülürse, kendisinden sonra gelenlerin) etkileriyle birlikte kapsadığı yönündedir.
Ayrıca kitabın sonunda Fasl-ül Makal'da Sonsuz Bilim Sorunu isimli kısa bir bölüm bulunuyor, bu bölüm ise daha çok varoluş, ontoloji ve Allah'ın İlm sıfatıyla ilgili, yine üretilmiş ve sonsuz maddelerin durumu tartışılmış.
Nedendir bilmiyorum son zamanlarda özellikle derinliği olan kitapların çoğunda önsözler, giriş bölümleri, kitabın kendisini geçmiş durumda, genelde insanların bu kitapları bilginin kaynağına ulaşmak için aldıkları düşünülürse birileri bu kirlenmeye dur dese fena olmaz. Bunun dışında kitap oldukça faydalı ve okunmasına fayda olan bir kitap, yeniden okuyacak olsaydım kesinlikle ilk kısmı atlayıp ikinci kısımdan başlardım.
26.01.2007

Bu kitap, okumuş olduğum çoğu felsefe kitabının bir birleşimi ve islami bir harmanı niteliğinde. Kitapta öne çıkan tartışmalardan birisi de Vahiy-Akıl ikilemininin İslamdaki yeri.
Kitabın 4. bölümünde modernizm, hümanizm ve modern bilim saçmalıklarını ortaya konuluyor. Üniversitelerin nasıl modern toplumun tapınakları, öğretmi görevelilerinin, din adamları haline geldiği, küşük esnafı, zanaatkarı yok eden fabrikalar gibi, üniversitelerinde yerel bilimi yok ettiği, tek düze bilim ürettiği, uzmanlaşmanınn gerekli genli görmeyi engellediği. Çok şey bilen ama bilge olmayan insanlara atıfta bulunulmuş.
5. bölümde: Bilim ve modernizm nasıl keni içinde bir tasnife gidiyorsa bunun paraleli (hem etken hem edilgen olarak) insan üzerinde de yapılmıştır. İnsan da sosyoloji ve psikoloji gibi bilimlerle önce incelenmiş sonra şekillendirilmiştir. Buna tarih gibi bilimler alet edilmiştir. Nitekim duygulardan, inançtan ve sanattan uzak insanlar yaratılmıştır. ve ne yazık ki din adamları, sanatçılar bu konuda pasifize edilmiştir.
6. bölümde akıl ve türevleri başlığı altında, hem batıda hem de islamda aklın tanımları ve yorumlarıyla ilgili toparlayıcı pekçok kaynak bulunuyor. ancak okunarak elde edilebilecek bilgiler içeriyor. Yine batıda aydınlanma çağının etkilerini görürken, İslam dünyasındaki (akıl-nakil) tartışmasına ve aklın kalbden gelişine değinilmiştir.
7. bölümde, Akıl ve vicdanın peygamberleri tanımakta onların getirdiklerini anlamakta en büyük yardımcılar olduğu anlatılıyor. (Buraya peygamberlerden binlerce yıl sonra yaşayanların mücizelerden mahrum olması ve belki ancak akıl ve vicdanla bazı devam edegelen mucizelere şehadet etmesi ( akıl kalbin bir çeşidiyse) eklenebilirdi)
Şahsımca bu bölümün, İslam dünyasındaki akıl-nakil problemini nihayete erdirece ve düzene oturtacak bir yazı özzelliği var (en azından teoride)
Ayrıca Klisenin akıl ve vicdana ne kadar düşman olduğu, İslam dünyasıyla kıyaslarla gösterilmiş
Akıl ve nakil tartışmasının aydınlığa kavuşturulduğu 8. bölümde aslında benzer bir Din-Bilim çatışmasının avrupada ne kadar yıkıcı olduğu ortaya konulmuş. Ne yazık ki bunun etkilerinin bize de ulaştığı bir gerçek, belki sorulması gereken, alternatifinin ne olduğu, modern bilimin yerine neyi koymalıyız?
9. bölümde, Doğayı anlamak ve doğayı değiştirmek arasındaki fark, Modern bilimin yanlış kaynaklardan beslenmesi ve sonucunda ortaya çıkan felaketler, bu Modern Bilimin islamlaştırılmasının sakıncaları (Abdüsselam'a bir cevap) yer alıyor.
Yine kitapta enteresan bir dönüşüm Ali Bulaç tarafından yakalanıp okuyucuya aksettirilmiş buna göre:
İbn Haldun'un

a) Dikkat ve farkına varması,
b) Hayret ve merakla onlara yaklaşması
c) İlişkilerin yasalarını, yani sebep-sonuç ilişkisini kavraması
aşamaları, Auguste Comte'nin
1) Teolojik dönem,
2) Metafizik dönem,
3) Pozitivist dönem,
sıralamasıyla yakın ilişkide olduğudur. Buna göre İslam henüz ikinci merhalede yani metafizik dönemdedir.
Yine bu bölümde tarihin yeniden yazılması ve insanlara Teknoloji bağımlı bir tarihin benimsetilmesi incelenmiştir.
İlgi çekici bir not: "Yunanlılar tanrılarıyla hep savaş içindeydi ve gereken desteği hep doğudan almıştır (Tarım silah medeniyet gibi) ve bunları kendi çelişkileriyle işlemiştir.
"1)Descartes din ile bilimi ayırdı(Din'in söylediği ile Bilim'in söylediği farklı olabilir, ikisi de kendi dünyalarında incelenmeli dedi).
"2)Newton dünyayı bir makine halinde düşündü ve parçaların yerini değiştirme fikrini getirdi
"3)Bacon bir sorgu memuru gibi dünyayı sorgulama sürecini başlattı.
Kitapta buna benzer oldukça ilgi çekici ve güncel konuların temelini oluşturan mesele incelenmiş. Sonuç olarak güncel meselelerin arkasında yatan fikri akımları merak eden herkesin vakit kaybetmeden okuması gereken oldukça önemli bir eser olarak görüyorum.