Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

Mahmut Doğruluk Tarafından Yapılan Yorumlar

18.02.2008

Sinema öğrencisinin ve sinemayla ilgilenen herkesin başucu kitabı olması gerektiğine inandığım bir kitap. Blaın Brown sinematografinin temel kavramlarını, yöntemlerini ve tekniklerini sade, her kesimden okuyucunun anlayabileceği bir dilden anlatıyor. Kamera teknikleri, ışık, ses, pozlama, diyafram gibi temel konuları örneklerle, fotoğraflarla destekleyerek anlatılmıştır.
18.02.2008

Georg, babasının ölümünden 11 yıl sonra kendisine yazılmış bir mektup bulur. Georg, mektupta zor bir soruyla karşılaşır. ' Eğer sana seçme şansı verilseydi, bile bile yaşamayı kabul eder miydin?' Georg babasının kendine yazdığı mektupla birlikte inanılmaz güzel ve bir o kadar da üzücü bir yolculuğa çıkar. Mektup esrarengiz bir portakal kızdan bahseder. Babası, oğluna bu gizemli portakal kızla yaşadığı aşkı uzun uzadıya anlatmıştır. Mektubun sonunda Georg, portakal kızın annesi olduğunu anlar. Kitap, aşk hikayesinin ötesinde Gaarder'in Sofie'nin Dünyası gibi kitaplarının bir çoğunda kişiyi felsefik dünyayı tanıması yolculuğuna iter. Kitap, kendimizi sorgulamamız gerektiğine dair bilgiler içerir. Portakal Kız'da okuyucuyu hayata, aşka, bilime ve felsefeye dair soruları kendine sormasına neden olacaktır.
18.02.2008

kendimizi çözümlememiz için mükemmel bir kitap. ayrıca biraz daha akıllıca davranıp karşımızdakini de tanımak için kullanılabilir. sayın okuuyucular ister inanın ister inanmayın kitabı okuduktan sonra benim hayatım değişti. ama unutmayalım sadece okumakla değişmez hayat. bir de öğütleri uygulamak lazım.
18.02.2008

Masumiyetin simgesi olan çocuklar; sevimlilikleri, çabuk öğrenmeleri, inatçılıkları ve hayata olan pozitif yaklaşımlarıyla bilinirler. Ailenin en şirin ve sevilen üyeleridir onlar. Bir bakarsınız en ufak şeye ağlarlar, huysuzlukları onların en çekilmez davranışıdır. Uykusuz ve yorgun gecelerde nöbetçi olmamızı beklerler. Onların dünyasına anlam vermek pek mümkün olmasa da hepimiz masumluklarında, cana yakınlıklarında hemfikirizdir. Bebeklik ve çocukluk dönemi öğrenmeye en hızlı ve açık yaş dönemleridir. Onlara ne öğretmek isterseniz hemen anlarlar ve unutmazlar. Bu fırsatı iyi ya da kötü yöne kullanmak da tamemen ailelerinin elindedir. Eskiden elektronik aletlerin pahalı olması, televizyonun siyah-beyaz olması, belli saatlerde yayınlanması nedeniyle pek popüler değildi. Televizyonun popülerliğinin artmasıyla çocukların televizyonu çok sevmesi değil aynı zamanda ailelerin ilgisizliği, görsel ve bilgiye kolay ulaşılır olması ,artan program sayısı, elektronik medya patronlarının çocukları bir sermaye aracı olarak görmeleri çocukları elektronik medyaya çeken en önemli unsurların başında geldi. Endrüstrileşmeye başlayan dünyada evdeki tüm yetişkinler çalışmaya başladı. Çocuklarına vakit ayıramayan aileler televizyonu bir bakıcı gözüyle görmeleri çocukları elektronik medya’nın daha da kucağına itti. Ağlamasın, yaramazlık etmesin gibi nedenlerden dolayı aileler, çocuklarına bilgisarda oyunlar oynamalarına, televizyonda istediklerini seyretmelerine izin verdiler. Durum böyle olunca ilgisizliğin çocuklar üzerinde birçok olumsuz etkisi oluşmaya başladı. Bunların en başında şiddet olmak üzere, kültürel yabancılaşma, fiziksel ve psikolojik problemler, kendi kimliklerini bağımsız bir şekile geliştirememe, dildeki yozlaşma gibi olumsuz etkiler bir bir kendini gösteriyor. Çocukların masum hayatlarını bozan televizyon ve bilgisayar ve bunların doğurduğu şiddet içerikli yayınlar çocukları saldırganlığa davet ediyor.. BBC araştırma raporuna göre,çocuklar şiddet filmi izledikten sonra uyuyamama, günlerce süren kötü düşler, gece tuvalete gidememe gibi sorunlarla karşılaşıyorlar. Televizyon ve internette çocukalrın algılama ve anlama süreçlerini yavaşlatan programalr çocukların kendi kimliklerini bağımsız olarak geliştirememe sorununu ortaya çıkarıyor.Yer ve zaman kavramı oluşmayan çocuklar televizyonun etkisiyle kendini bir düş dünyasının içinde buluyor. Ne izlediklerini ya da ne anlattığını tam kavrayamayan çocuklar, kendilerine televizyondan doğru ya da yanlış roller edinmeye başlıyorlar. Önceleri annesine ya da babasına özenip onları taklit eden çocuklar, şimdilerde çeşitli magazin, şiddet programlarındaki ablalarını ve abilerini talkit ediyorlar.Neyin sağlıklı, neyin zararlı olduğunu anlayamayan çocuklar, reklamlarda ne görürlerse büyüklerinde istemeye başlıyorlar. Durum böyle olunca da televizyon izleyen çocuklar abur-cubur atıştırma alışkınlığını edindi.. Çok uzun süre ekran karşısında vakit geçiren çocuklar, gerçekle hayali anlamayıp, gerçek hayattan kopuyorlar. Toplumla uyum bozukluğuna neden olan aşırı ekran bağımlılığı anti-sosyalleşmeye davetiye çıkardı. Aşırı televizyon izleyen çocuklarda hiperaktivite, otizm, huzursuzluk, hırçınlık gibi tıbbi problemler oluşmaya başladı.Son negatif etki olan dilde yozlaşma sorunu ise günden güne hayatımızda daha önemli bir sorun olmaya başladı. Kimin, nasıl ve neyi konuştuklarına dikkat etmeksizin aileler, çocuklarını televizyonun karşısına oturttular. Türkçeyi kısa ve süslü cümlerle öğrenmeye başlayan çocuklar rol modellerini televizyon veya interneten duyduğu gibi yazıp kobnuşmaya başladılar. Türkçeyi yanlış kullanmaya başlayan çocuklarda dil bilinci gelişemedi ve bu da dilin yozlaşmaya başlamasına neden oldu. Sonuç olarak, çocukları unutan elektronik medya neyi, nasıl yaptığını unutup her şeyde olduğu gibi çocukları da sermaye aracı olarak görüyor. Ailelerin çocukalrına karşı ilgisizliği de bu sorunların oluşmasına zemin hazırlıyor. Her ne olursa olsun çocukların televizyon ve internet ortamında yetişmesine izin vermemiz gerekiyor. Burada hepimize görev düşüyor.
18.02.2008

MEDENİYET VE ONUN HUZURSUZLUĞU Freud’a göre, hayvani dürtülerle güdülenen insanın aynı zamanda uygar bir varlık olmaya çalışması trajik bir durumdur. Bununla beraber Freud, insanın uygarlıktan vazgeçemeyeceğini de kabul eder. Sonuç olarak ise Freud, uydarlığın kazçınılmaz bir huzrsuzluğunun var olacağını söyler. Medeniyeti bir süreç olarak gören Freud, medeniyet bizleri bir araya getiren şey olduğunu söyler. Bireyleri gruplar halinde yani, insan aileye, ırk insanlığa ve ulusu dahil ederek gruplar oluşturuyor. Süreç ulusta bitmiyor insanlığın büyük birliğine kadar sürüyor.. Sadece ulus medeniyeti değil, insanlığında medeniyeti var olduğunu söyler. Bireylerin gruplara dahil olması olayı medeniyettir. Medeniyetin bir rolüde süreç içine girmektir. 1. Süreçte insan esas olarak agresiftir. İnsanın doğal içgüdüsü vardır. İnsanda içgüdü olduğu içinde süreç ve kasıtlık var. İnsanın agresifliğini içinde tutan birde üst durum vardır. Aşk ve ölüm arasında bir mücadele vardır. Eros, bireyin hazlarını tatmin etmeye çalışan ve yaşama arzusudur. Ölümü kontrol altında tutan şey ise, medeniyettir. İnsanın yıkıcı yönlerini kontrol altında tutmak için gözlemleyen bir şeydir medeniyet. Bu ikisi arasında olan mücadele ise insan türünün yaşama mücadeledir. Freud, medeniyeti birey gibi düşünüyor. Bir şekilde medeniyetin super egosu var. Bu da Freud’a göre, kültürdür. Bireyin kötü olması kendisinin kötü olmasıyla alakalı değildir. Zina zararlı değidir, ortaya çıkan şey iki bireyin istemesi ve yapılmasından dolayı zarar oluşmaz. Ancak burada suçluluk duygusu ortaya çıkar. Freud’a göre otorite dış etki olabilir. Anne ve baba kötü olanı engeller. Sekse ilişkin şeyleri yasaklıyorlar. Kötü olan şeyleri engelleyerek suçluluk duygusunu oluşturuyorlar. 2 çeşit suç vardır. Anne-baba ‘dan korktuğu için iç güdüsel olarak yapmayanlar ve super egodan korktuğu için kendi kendini kontrol edenler. Freud’a göre babamızı öldürmekle düşünmek arasında hiç bir fark yoktur. İkisi de suçluluk duygusudur. Neden suçluluk duygusu duydugumuza Freud çünkü aşk ve ölüm arasında mücadelenin sınırları kesin belli değildir diye cevap verir.Egoistik davranış bireyin gelişmesiyle alakalı bir şey. Bir dürtü ve egonun birleşmesi lazım. Bireyin gelişmesi egoistik bir dürtüdür. Fedakarcı davranış ise, bizim aile, ulus, insan olabilmemiz için yapılan çaba. İnsanlığın gelişmesine yapılan çabadır.