Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

Mahmut Doğruluk Tarafından Yapılan Yorumlar

18.02.2008

ALTIN DAL Frazer, bu yolculukta insanın akli evrimini ve büyüden dine olan serüvenini anlatmıştır. Amacı, ‘Nemi’nin kutsal korusunda Diana rahiplerinin garip ve kanlı öyküsünü …’ (Frazer, Sir James George; Altın Dal; 1950; sayfa, 7) araştırmak iken, dünyadaki geleneklerin, inançların, ritüellerin ve ilkel insanların hayatlarının daha ayrıntılı bir şekilde anlatmasına dönüşür. Frazer 'Altın Dal'ı yazmadan önce 'Bu kalkıştığım yolculuğa hiç önem vermezdim. Sadece İtalyan rahiplerinin sade kurallarını açıklamaktı amacım.' (www.vikipedia.com) der. Frazer bu yolculukta ilkel insanların farklı geleneklerini, ritüellerini, aynı konularda farklı büyüler yapışlarını keşfeder. En önemlisi, ilkel insanların büyü, din ve bilim kavramları hakkındaki ilerleme süreçlerini keşfeder. Büyünün ilkel toplumlardaki önemi, uygulanma nedenleri; ilkel toplumların büyü sürecinden din sürecine ve devamında bilim sürecine geçişlerini ve geçme nedenlerini keşfeder. Ilkel dönemdeki insanların, doğa karşısında, nasıl güçsüzlüklerini farkedip büyüye sarıldıklarını ve devamında büyünün işe yaramayacağını anladıkları anda da büyüyle açıkladıkları şeyleri nasıl da dine uyarladıklarını keşfeder. Frazer, düşüncenin gelişimini üç aşamada inceler: En alt basamakta büyüsel düşünce yer alır. Büyü zamanla yerini dine bırakır. Nihai olarak, din de etkisini yitirir ve bilimsel düşünce oluşur. İnsanı, çevreyi denetlemenin bir aracı olarak büyüye inançtan, tanrıları ve ruhları yatıştıran dinsel inanca doğru ilerler biçimde tanımlıyor. Frazer'a göre bu süreç içersinde mantıksal üçüncü aşama bilimsel düşünce idi. İlk insan büyü vasıtasıyla anlamaya mahkumdur, doğasındaki yanlışı geç tanıması ve büyünün kısırlığı insanoğlunun daha düşünceli kısmını engeller, fakat insan doğa hakkında daha doğru bir teori ve verimli bir metod bulduğu anda onu bir kenara fırlatıp atar. Devamında büyünün isteklerini karşılamadığını gören ilkel insan kendini başka arayışlara iter ve din kavramı oluşmaya başlar. Dinin oluşmasında yine kendi isteklerini alabilmek, kendi ihtiyaçlarını karşılamak, kendinin yetersiz olduğu durumlarda yardım isteyebileceği birinin olması, kendini felaketlerden, kötülüklerden koruması nedenlerinden dolayı ilkel insan dine sarılır. Böylece insan büyünün başarısız olduğunu acı bir şekilde tecrübe etmiş olur ve gözle görünmeyenle anlaşma içinde kendisine daha farklı ve daha iyi bir metot bulma yoluna girmiş olur. "Büyü çağı" aşamalı olarak "Din çağı"na yol verir. Kısaca ifade edecek olursak insanın büyüden ümidini kesmesi dinin başlangıcı anlamına gelir.
11.02.2008

Osmanlı korsanları tarafından yakalanan bir Venedikli, İstanbul’a getirilir ve bir zindana atılır. Bilimden, fizikten ve sanattan anlayan Venedikli kısa sürede Padişah’ın dikkatini çekmeyi başarır. Oğlunun düğünü için fişek yapılmasını isteyen Padişah, Köle’yi zindanından çağırır ve Köle’ye yardım etmesi için Hoca adında bilimden, fizikten anlayan birini bulur. Ikili fişek yapımı için beraber çalışırlar ve başarıya ulaşırlar. Bir süre sonra köle, bu Türk tarafından satın alınır. Hoca, Köle’den kendisine Batı’yı, Batı medeniyetini, bilimi, fiziği anlatmasını ister. Ikili Batı ile Doğu’yu birbirlerine anlatmaya başlarlar. Her iki karekterde kendisinin bilgi, ahlak, kültür bakımından üstün olduğunu iddia eder ancak zaman geçtikçe Köle ile Hoca aralarındaki benzerliği farketmeye başlarlar.
Doğu- Batı: İki Ayrı Kutup
Hoca, Köle’yi satın aldıktan sonra direkt Köle’den kendisine Batı’yı anlatmasını ister. Köle isteksiz olarak, ne kadar çabuk anlatırsam o kadar çabuk özgürlüğüme kavuşurum diye düşünerek bütün Batı Medeniyeti hakkında bildiklerini anlatmaya başlar. Hoca ilk zamanlar Batı’nın hayranlığında kalır, farklı bilgiler öğrenmeye, daha önce hiç duymadığı kavramlar duymaya başlar. Hoca adeta hırs yapar ve eline geçen tüm kitapları okumaya başlar bu arada Köle’de efendisinden kurtulacağı günün hayallerini kurar. Ancak Hoca öğrendikçe, kendini geliştirdikçe Batı’yı temsil eden Köle’yi hor görmeye başlar. Köle ise öğrettikçe istemeden de olsa Doğu’yu temsil eden Hoca’yı tanımaya başlar. Ikili arasında farklı bir ilişki vardır. Günün her dakikası beraber geçiren Hoca ile kölesi, birbirlerinden nefret ederler. Hatta köle bir gün içinden ‘Belkide yıkım, ötekilerin üstünlüğünü görerek onlara benzemeye çalışmak’diye geçirir. (syf. 122) Birbirlerinden çekinmeyle birlikte, hafif bir kıskançlık duyarlar. Kendini iyice geliştiren Hoca’da Köle’nin bir şey bilmediğini iddia etmeye başlar ve bu seferde Köle, Doğu Medeniyetini öğrenmeye başlar.


Doğu Medeniyeti

Bilimsel çalışmalardan dolayı Padişah’ın yanına giden Hocayla birlikte Köle’de Padişah’a gitmeye başlar. Padişah, bilime, sanata ilgi duyar ancak onun ilgisini hayvanların dünyası daha çok çeker. Hoca, Padişah’a bilimsel deneylerini anlatmaya başladıkça, Padişah hangi hayvanının ne kadar yaşayacağını, ne zaman öleceğini, yarın ne olacağını öğrenmek ister. Burada Doğu’yu temsil eden Padişah’ın bilim karşısındaki tutumunu görürüz. Köle’de bunu farkeder ve Hoca’ya, Padişah’a anlattığı deneylerden bir sonuç çıkmayacağını anlatır ama Hoca buna inanmaz. Bunu Köle’nin cahilliğine verir. Birbirlerini iyice tanıyan Hoca ile kölesi bilimsel çalışmalara devam ederken şehiri veba salgını basar. Herkes bir bir ölürken, Hoca vebaya nasıl care bulunacağını düşünür. Iyice kendini geliştirdiğine inanan Hoca, kölesinden yardım istemez. Köle Batı’da bir çok veba salgını görmüş olmanın tecrübesiyle Hoca’nın bulduğu yöntemlerden bir sonuç çıkmayacağını ona söyler ama Hoca yine ona kulak asmaz. Sonunda Köle, sahibine yardım etmeye karar verir ve bu salgını Batı ve Doğu’nun bilgisini birleştirerek yenerler.


Doğu- Batı Yüzleşmesi

Günler yine eski halini almaya başlar salgından sonra ama Hoca’nın bilime olan takıntısı daha da artar ve aralarındaki ilişki gün geçtikçe kötüye gider. Birbirlerine mektup yazmaya, birbirlerine sırlarını itiraf ettirmeye başlarlar. Efendi, kölesinden sürekli bir şeyler yazmasını ister. Venedikteki hayatını, çocukluğunu. Köle yazdıkça, efendi kölesinin zayıflıklarından yararlanır ve onu hor görmeye aşağılamaya başlar. Köle, ona bir türlü kendi itiraflarını ettiremez. Ve bu aralarında bir tür savaşa döner. Birbirlerini alaya almaya, sen benden daha kötüsün, hayır sen benden daha kötüsün kavgasına başlarlar.Nihayetinde, köle efendisine itiraf ettirmeye başlar. Sonç olarak, sürekli kölesini hor gören efendi, kendi zaaflarını, zayıflıklarını görür ancak bunu kölesine belli etmez. Köle sonunda dayanamaz ve efendisinin yanından kaçar bir sure sonra efendisi, kölesini getirttirir. Ve beraber silah yapımına başlarlar. Günlerce çalışırlar. Ve bir savaş çıkar, efendi silahını Padişah’a tanıtma fırsatı bulur ancak savaş sırasında silah pek rağbet görmez. Buna oldukça sinirlenen Hoca, öfkesini, yabancı uyruklu vatandaşları sorgulayarak çıkarır. Burada da kölesine yaptırmaya çalıştığı itirafları, yabancı uyruklu insanlara yaptırtmaya çalışır, efendini öfkesi gün geçtikçe daha da inanılmaz bir hal alır.


Doğu-Batı Sentezi

Nihayetinde, Hoca ile kölesi yer değiştirirler. Gün geçtikçe birbirlerine olan zıtlıklarının aynı olduklarını farkederler. Aynı kişi olduklarını, aslında birbirlerini ayıracak bir çizginin dahi olmadığını görürler. En başta ne kadar zıt olduklarını
düşünüyorlarsa, sonunda da o kadar aynı olduklarını düşünüyorlar. Hoca Doğu’yu, Köle Batı’yı temsil ediyor. Kabullenemeselerde tanışmalarının en başında, Doğu ile Batı benzerdirler. Batı Doğu’yu umarsamasa da ondan vazgeçemez. Doğu, Batı’nın karşısında kendini küçük düşürmek istemez ama ondan öğreneceği çok şey olduğunu da bilir. Kitabın en başında anlatılan aralarındaki gerginlik, psikolojik savaş, kıskançlık, birbirlerini tanıyarak, birlikte vakit geçirerek , kitabın sonunda kareterlerin birbirlerini anlamasına neden olur. Birbirlerini tamamladıklarını farkederler.. Köle, efendisinin onu satın aldığı ilk günlerde efendisini, hiçbir şey bilmeyen, cahil bir Doğulu olarak görmesi ya da efendinin bir şeyler öğrendikten sonra, kölesini hor görüp, aşağılaması, kitabın sonunda yerini, yer değiştirmeye bırakıyor. Yer değiştiren ikili, aslında yer değiştirerek birbirlerinin aynısı olduklarını anlarlar. Doğu, Batı’ya giderek Batı’lı olurken; Batı, Doğu’da kalarak Doğulu olur. Burada birbirlerini tamamlarlar. Kitabın başındaki soğuk savaş, sonunda birbirinin içine geçen iki ayrı, farklı, birleşmesi imkansız olarak görülen kavramın, karekterilerin birleşmesiyle sonuçlanır.






10.02.2008

Hukuk fakültesinde Genel Kamu Hukuku adlı dersimizin ilk kitabıydı. Kitabın adından da anlaşılabileceği gibi kitap sadece giriş niteliğindedir. İncelenmesi gereken bir eserdir ancak kesinlikle yeterli değildir arkadaşlar.
10.02.2008

Kitabın anlatımı o kadar sadeki neredeyse hukuk fakültesinde öğrenim görmeyen bir insan dahi anlayabilir bu eseri. Ben de sayın Nuri Çelik'in de iş hukuku eseri var ama Sarper Süzek'in eserini tavsiye ederim.
10.02.2008

Kitabın anlatımı oldukça sade. Teoriye pek girmeden şuan ki miras hukukumuzdaki mevzuatın tamamına ve eski mevzuattaki önemli noktalara göre o gayet iyi bir şekilde açıklanmış ve tablolu soru örnekleriyle konunun anlaşılması daha da kolaylaştırılmış.