Toplam yorum: 3.090.136
Bu ayki yorum: 734

E-Dergi

ceylaneb Tarafından Yapılan Yorumlar

27.04.2023

Kitaptan daha 50 sayfa okudum ama ciddi yazım/redaksiyon hataları var. Osmanlı Rus savaşının tarihinin 1978 olarak yazılması (s.52), Yehezkel Gabbay'ın sürgüne gönderildiği tarihin de yanlışlıkla 1882 olarak yazılması ilk etapta gözüme ilişenler. Kitabın başlarında, yazarın, Osmanlı-Yahudi ilişkileri pek de öyle iyi değildi demek için bayağı uğraştığı görülüyor.
12.04.2023

eser 1400leri değil, 1741-1762 arasındaki Osmanlı Şam'ını anlatmaktadır.
08.05.2020

Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Öğrencileri için ders kitabı olacak mahiyette bir eser. 21. yüzyılda öne çıkan yeni diplomasi alanları hakkında bilgi almak isteyenlere tavsiye olunur.
03.09.2015

Afrikalı Leo'nun 36. baskını bir kaç gün önce okudum, biraz hayal kırıklığına uğradım. Kitapta yer yer yazım hataları var. Hicri tarih çevirme hataları var. Ayrıca çevirmenin (Sevim Raşa) kelime tercihleri okuyucuyu adeta konudan koparıyor. Varsıl, devinim, değgin, erinç, itki ve buraya yazamayacağım kadar bir çok kelimenin daha uygun karşılıkları kullanılabilirdi. (Umarım daha sonraki baskılarda bu durum telafi edilmiştir). Benzer şekilde 15. ve 16. yy Endülüs, Kuzey Afrika ve Osmanlısından bahseden bir romanda Allah yerine Tanrı kelimesinin kullanılması da garip kaçmış. Amin Maalouf'un romanlarında olay örgüsü genellikle çok karışık oluyor. Romanı 3-5 içinde okuyamazsanız detayları hatırlayamıyorsunuz bile, kopuyorsunuz. O kadar yoğun ve karmaşık bir olay örgüsü var. Afrikalı Leo'da İtalya kısmı okuyucuyu tamamen sıkıyor. Romanın son kısmı sönük bitiyor. Okuyucu mutlu son ya da bütün kahramanların buluştuğu bir final bekliyor. Yazarın Doğu Limanları kitabı daha iyiydi.
12.12.2007

Osmanlı idaresinin teşkilatıyla ilgili çalışmalar genellikle bir bölge ya da vilayetle ilgili monografilerden ibaret kalmıştır. Daha kapsamlı olma iddiasındaki çalışmalar ise bütün yüzyılları kapsayan zaman üstü bir anlatım kullanma yoluna gitmiş ve bundan dolayı, aynı ırmakta iki defa yıkanmayacak derecede bir sürekli yenilenme hali yaşayan Osmanlı tecrübesini doğru anlatamamıştır. Bu defa, zamanı sınırlı tutan ve fakat bütün vilayetleri kapsayan, vilayet idaresini kuşbakışıyla ele alan bir detay çalışmasıyla karşı karşıyayız. Abdulhamit Kırmızı’nın Klasik Yayınları’ndan çıkan Abdülhamid’in Valileri: Osmanlı Vilayet İdaresi 1895-1908 başlıklı kitabı, eyalet ve başkanlık sistemi tartışmalarıyla çalkalanan Türkiye’de, Türk İdare Tarihi alanında önemli bir boşluğu dolduruyor. Osmanlı taşrasının tarihinin yazılmadığını belirten İlber Ortaylı’nın nefis takdimiyle başlayan kitabın giriş kısmında, yazar neden otuz üç yıl süren II.Abdülhamid döneminin tamamı yerine yalnızca son on üç yılının ele alındığını izah ediyor ve bu dönemle ilgili cari tarihyazımıyla hesaplaşıyor. Birinci bölüm, ilgili kanunlaştırma faaliyetlerini ayrıntılarıyla ele alarak Tanzimat sonrası Osmanlı vilayet idaresinin gelişimini anlatıyor. Merkezileşme sarkacının gel-gitlerini taşra idaresini tanımlayan ferman ve nizamnamelerle betimleyen yazar, vilayet idaresinin hikayesini 1908 Jön-Türk ihtilaline kadar getiriyor. Kitabın ikinci bölümü vali tayinlerinde ve azillerinde kullanılan prosedürü ve bu prosedürü etkileyen faktörleri açıklamaya çalışıyor. 29 vilayette görev yapmış toplam 95 valinin sosyal kökenlerini, eğitimlerini, lisan bilgilerini, yazılı eserlerini ve kariyer çizgilerini inceleyen yazar, prosopografik bir analizle bir devrin yönetici elitinin ruh ve madde haritasını çıkarıyor. Valinin merkezle ilişkilerini ele alan üçüncü bölüm, Yıldız merkeziyet siyasetinin gücünü ve sınırlarını belirlemeye çalışıyor. Yazar, taşra idarecilerinin en tetikte bir padişahı bile istediklerinde nasıl kandırabildiklerini, yanlış ya da eksik bilgi akışıyla yönlendirebildiklerini özgün yorumlanan ilginç belgelerle ortaya koymaktadır. Bu bölümde vilayet raporları ve jurnaller, Osmanlı taşrasındaki güç ilişkilerini ele veren titiz tahliller ışığında incelendikten sonra, valilerin Istanbul’daki bakanlıklarla olan nazik ilişkileri irdeleniyor. Dördüncü bölüm valinin vilayete intikalinden başlayarak oradaki işleyişin anatomisini yapıyor. Bu bölümde vilayetteki bütün kurumların yapısı, memurların mahiyeti, valilerin görev tanımları, sancak ve kazaları kapsayan devir-teftiş gezileri ve taşra merasimleri hakkında bilgiler bulunuyor. Vilayetlerdeki kadro yetersizliğinden gayrimüslim vali muavinlerine, valilerin muavinleriyle ilişkilerinden merasimlerde yaşanan tatsızlıklara kadar birçok sorunsala değiniliyor. Vilayet idaresinin sorunlarını ele alan beşinci bölümün en ilginç kısmı askeri ve sivil idareciler arasındaki sıkıntılardan bahsedenidir. Valilerin ordu komutanları ve alaybeyleri ile yaşadıkları sorunlar, bugün de gündemde olan bazı sıkıntılarımızın tarihi kökenlerine işaret ediyor. Taşrada yaşanan taşkınlıklar ve bunlar karşısında yürütülen kriz yönetiminin kağıda döküldüğü bu bölümde, 1908 ihtilalinin arefesinde yeni vergilerden dolayı yaşanan ayaklanmalarda sadece Erzurum’da üç valinin değiştiğini, hükumet binasının tahrip edildiğini, birçok memurun öldürüldüğünü ve bir valinin yaralandığını öğreniyoruz. Valilerin komşu vilayetlerin valileriyle nasıl didişmiş, seleflerini neden şikayet etmiş, müfettişlerden ne kadar bunalmış oldukları burada belgelerden naklediliyor. Belki de ilk defa vilayet kanunlarının muhtevaları, bu kanunlardaki hiyerarşik organizasyon, vilayetlerdeki görevler ve görevliler tablolarla anlaşılır bir şekilde bu kitapta derlenmiştir. Tablolarda ayrıca vilayetlere atanan valilerin eğitim durumları, kariyer çizgileri, vali atamaları gösterilmiş, çeşitli vilayetler arasında kadro karşılaştırmaları yapılmış, valiliklerin kendi aralarındaki hiyerarşi ve maaş sınıfları gösterilmiştir. Ancak tablolardaki boşluklardan, özellikle asker kökenli valilerle ilgili bazı bilgilere ulaşılamadığı anlaşılmaktadır. Bu eksiklik Genelkurmay arşivlerinden faydalanılmamış olmasından kaynaklanıyor. Haritalar yetersiz ve kullanılan haritalar Osmanlıca; ancak bu da bize hala Latinize ve Türkçeleştirilmiş detaylı Osmanlı haritalarımızın henüz çizilmemiş olduğunu hatırlatmalıdır. Zaman zaman bir karşılaştırmalı tarih perspektifi de kullanan Kırmızı, anlatımını Rus Çarlığı’ndan ve Habsburg İmparatorluğu’ndan örneklerle süslüyor. Osmanlı’nın çağdaşı imparatorluklarla daha geniş çaplı bir karşılaştırmayı ilerideki çalışmalarına ertelemiş görünen Kırmızı, eserin planını böyle bir mukayeseye uygun bir tarzda yapılandırmış. Kitabın önemli katkılarından biri, okuyuculara yüzyıl dönemecindeki Abdülhamid istibdatının idari işleyişini anlatırken zihinsel ve kurumsal arkaplana ışık tutmasıdır. Padişahın insan kaynakları üzerinde yapılan cerrahi tetkikler, Türk bürokratlarının sadece genetik haritasını değil, eğitim ve tecrübeyle gelişen kuvvetli ve zayıf özelliklerini de ortaya çıkarıyor. Abdülhamid siyasetini ve bu siyasetin müesseseleri yanında çağdaş Türkiye’nin idare felsefesini de anlamaya yarayan bu emek eseri, yakın tarihimizin flu görüntüsünü biraz daha netleştirmiştir. Kitap “ondokuzuncu yüzyılımızı uzatan bir dönemi” ele alıyor olsa da, aslında bugünkü Türkiye’nin siyasi, idari ve toplumsal iklimini anlamamıza yardımcı oluyor.