Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

Okuyucu1980 Tarafından Yapılan Yorumlar

28.07.2002

Yazar, tarihsel ve toplumsal gelişmelere tarihsel ve toplumsal değil, kişisel açıdan bakarak, olayların oluşum ve gelişimlerine farklı ama bazen de olması gereken bir açıdan bakmıştır. Stalin'in hayatını anlatırken, ne kadar kendi düşüncelerini katmamaya çalıştığını söylese de, bundan pek kaçınmışa benzemiyor.Her sayfada olayların nesnelliği yerine yazarın düşünceleri kokuyor.
Anti-Stalinist birisi olduğunu anladığıma göre, bu kanımda haklı olduğumu düşünüyorum.
Sosyalizme, burjuvaziye(ve bundan doğan her türlü pisliğe) karşı bir savaş olarak değil de, aptalca bir hümanizm olarak bakıyor.Bu da doğal olarak okuyan insanı gevşekliğe ve boş hümanizme itiyor. Evet, zaferden sonra sosyalist üst yapı hemen oluşmayacaktır, bunu anlamak gerekir.Bu yüzden dost maskesi takanlara karşı dikkatli olmak gayet doğaldır.
28.07.2002

Diyalektik materyalizme giriş için Stalin'nin 'Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm' kitabından sonra okunacak ilk kitap.
Kitapta diyalektiğin tüm ilkeleri, metafiziğin eleştirisi üzerinden ve doğa ve toplumsal olaylardan, olgulardan örneklerle açıklanıyor.Aynı şekilde materyalizmin temel ilkeleri, idealizmin çeşitlerinin eleştirisi üzerinden ve örneklerle anlatılıyor.Toplumun maddi ve manevi hayat koşulları, bunların karşılıklı etkileşimi kabaca betimleniyor. Ayrıca toplumun sınıflara ayrılmasından başlayıp sınıfların, devletin oluşumu konusunda oldukça aydınlatıcı.Ayrıca sosyalizmi ve sosyalizmde toplumsal ilişkileri ve hatta üst aşamasını öğrenmek isteyen ya da bir giriş yapmak isteyen herkes için kesinlikle okunması gereken bir kitap.
Varolan despotizm ile gelecekteki özgürlük arasında insanı seçim yapmaya zorlayacak bir kitap...
28.07.2002

Kitap gerçekten ismine çok uygun. Tam bir felsefeye giriş kitabı. Çok genel kavramlarla genel sorunlar üzerinde durulmuş.(Yine de bazı özel ve karmaşık konulara girilmiş, onlar da nispeten anlaşılır.)Mesela tanrı kavramına gerçekten çok ilginç bir açıdan bakılmış ve olağanüstü tezler ve antitezler sunulmuş.Kitap benim günlük hayatımdaki bir çok olguyu sorgulamamı ve açıklığa kavuşturmamı sağladı.Felsefeye korkuyla bakan ve onu sanki 'dehaların sanatı olarak gören insanlar için güzel bir kitap.Çünkü felsefe asla, bazı insanların saçma şeyler üzerine kafa patlatıp, bir sürü saçma teori ürettikleri ve birbirlerine şutladıkları bir top sahası değildir. Felsefe günlük yaşantısında karşısına çıkan olayları sorgulayan herkesin uğraşıdır.
İnsanları felsefeden uzaklaştırıp, onları sorunlardan koparıp, sorunları kendi çıkarları doğrultusunda çözmek isteyen çevreler için bunu başarmanın ve insanları uyutmanın yolu felsefeyi çok karışık, normal insanların ilgilenemeyeceği birşeymiş gibi gösterip, insanları başka alanlarda meşgul etmektir(mesela futbol).İnsanları kendi sorunlarından kopartmanın aracı.
Kitaba dönecek olursak; kitapta çok kızarak eleştireceğim tek yer toplumsal servetin paylaştırılması yönündeki tezler: Zenginliğin orantısız dağıldığı bir toplumda, zenginliği yeniden eşitçe dağıtmak kesinlikle çözüm değildir. Çünkü sömürü oldukça, yani büyük eşitsizlikler doğuran toplumsal koşulları kaldırmadan tekrar büyük uçurumlar oluşmasını engellemek mümkün değildir.
Bir tezde de bazı insanlar diğer insanları ezerek, onları kullanarak, onları yoksulluğa iterek zengin olmazsa, çok büyük paralar gerektiren bir durum olduğunda mesela sağlık veya bir eğitim sorunu.Bu konuya çok dar bir açıdan bakılmış; sömürünün ve yoksulluğun olmadığı, yani önemli olanın sömürü ve para hırsı değil, önemli olanın insan olduğu bir toplumda paralı eğitim ve paralı sağlıktan bahsedilir mi?İlerki aşamada paradan dahi bahsedilemez; çünkü toplumun ilkel komünden beri var olan tarihsel gelişmesi kaçınılmaz olarak bunu gerektirmektedir.En azından bütün çıkarcı, bencil, kıskançlık ve güvensizlik dolu ilişkilerden bunalmış ve yoksulluktan, işsizlikten nefret eden bir vicdan bunun böyle olmasını ister ve davranışlarına da bunu yansıtır.
28.07.2002

Che'nin hayatının bütünü.Ernesto'nun Che'ye dönüşümünü sağlayan toplumsal şartların ve bu şartlar altında ortaya çıkan ilişkilerin tasviri. Mesela ilk isyankar düşüncelerinin gelişimi; nispeten zengin bir aileye sahip olan Ernesto'nun arkadaşının evine gidip, derme çatma bir kulube içerisinde, açlıktan yerde gazetelerin üstünde yatan yedi kişilik aileyi görmesiyle başlar. Çeşitli hayatlar arasındaki farklılıkları görür ve bunun sebebinin küçük bir azınlığın büyük çoğunluk üzerinde, onu sömürerek, kullanarak, onu yoksulluğa, işsizliğe mahkum ederek ve dolaysızca her türlü pisliğe iterek, keyif içerisinde, asalakça ve gün be gün iğrençleşerek yaşaması olduğunu anlar.(televizyonlarda görüyoruz!) Bu gerçeği bilmemin sorumluluğu altında ezilmemek için önce Küba'ya sonra Konga'ya sonra da katledildiği Bolivya'ya giderek ne kadar halktan kopuk, halkın sosyalist örgütlenmesinden kopuk ve bilimsel-sosyalizm dışı bir gayretle de olsa hümanistçe ve üst düzey bir eşitlik ve insanlık anlayışı içinde mücadele eder.Ama Che'nin mücadelesi Che farkında olmasa da halka iyilik yapma, yani halka karşı halka iyilik yapma mücadelesidir(kendini kurtaramayan halka bir grup insanın iyilik yapmasıdır). Bu yüzden fazla yaşayamazdı; yaşayamadı da. Aslolan ve bilimsel olan bilinçlenmiş olan işçi ve emekçi yığınlarının üretimden gelen gücünü kullanarak varolan toplumum ve bundan kaynaklanan ilişkilerin (bencillik, güvensizlik, korku, çıkarcılık temelli ilişkilerin)niteliğini değiştirmesidir.Kendi kendini kurtarmasıdır.
28.07.2002

Jiddu Krishnamurti her zamanki gibi bize madde ve onun zihnimizdeki yansısı olan düşünce dışında bir kavram aşılamaya çalışıyor. (Her zamanki gibi bu işi çok sevdiği(söylediğine göre düşünceden bağımsız sevgi ile) için yaptığını söylüyor ama boy boy resimler çektirip, panallerle köşeyi dönmesini bir türlü açıklamıyor.İnsanların mistisizme sürüklenmesinden çıkarı olanlar da onu var gücüyle destekliyorlar.Bize artık üstünü örtmeden açık açık söyledikleri şey şu: "Bırakın bu dünyayı, siz kendi sorunlarınızı hallettiniz miki, dünyanın sorunlarını halledeceksiniz." Ama bizim sorunlarımızın sebebi de zaten bu dünyanın sorunları ve bunların bizim özel hayatımıza yansıması değil mi? Mesela isteklerimiz, dünyadan bağımsız mı? Sevmemiz; neyi severiz, düşünceleri bize uyan birisini veya kendi standartımıza göre güzel olan birisini; farkedermi hep düşüncemizi kullanarak karar veririz, maddenin, dünyanın yansısı olan düşüncemizi.
Nasıl kötü bir toplumdan mukemmel bireyler bekleyebiliriz ki. Hep bu insanların kendi kendilerini geliştirmesini ve eğitmesini bekleriz. Hiç sorduk mu? Acaba günde onaltı saat çalışan bir hamal, bütün gün kendini büroya kapatmış memur, fabrikada sürekli ezilen, sürekli kazanılmış hakları gaspedilen bir işçi nasıl kendisini eğitmesi gerektiğini düşünebilsin? Ne bekliyoruz? Her an yaşam kavgası ve mücadelesi içindeki insanların kendi kendini kurtarmasını mı?Oysa ki onları bu hayata bağlayan dünya, koşullar ve mecburiyetler.Bu zorunlulukları değiştirmeden insanların değişmesini bekleyebilir miyiz?)
Krishnamurti'nin soyutladığı (düşünceden soyutladığı) kavramlardan biri de özgürlük. Krishnamurti düşünceden özgür olmakla insanın sonsuz örgürlüğüne kavuşacağını iddia ediyor. Ama düşünceden özgür olunca nasıl evimizin yolunu bulacağız deyince, ilk 'Asena' kıvırmasını atıyor. Çok şey söylenebilir, ama ben Krishna ve onunla aynı görevi yapan gizemci takımının üzerine konuşulmasını bile pek gerekli görmüyorum. İnsanları bilinmezliğe ve karanlığa iten herkes(bunu hiç kimse açık açık söylemez, hep insanlığın iyiliği için derler ama kendi ceplerinin iyiliğinden başka birşey düşünmezler) bir gün teşhir edilecektir. Eeee Krishna insanların uğruna birbirini öldürdükleri veya yaşamak için sürekli rekabet içinde, birbirinden nefret ederek ve güvenmeyerek (yatarken kapımızı kilitlememiz gibi) yaşamamızın sebebi olan zorunluluktan mesela paradan özgür ol da görelim.Hiç yapmadığın bir şey ama denersen aç kalırsın tahminimce:)(Krishnamurti öldü ama aynı görevi yapan takipçilerine)Parayı kaldırmadan paradan özgür olamayız. Bu kadar basit!..