Orhan Pamuk'u klasik Türk edebiyatı gözlükleri ile yorumlamamak gerekir.
Onun romanlarında Yaşar Kemal'in İnce Memed'i gibi sevda destanları göremezsiniz belki. Ya da Tarık Buğra'nın Küçük Ağa'sındaki destansı milli öyküler de bulamazsınız. Halide Edib'in Sinekli Bakkalı'ndaki şehrin kıyısındaki, köşesindeki insanların hayatlarını da göremezsiniz. O direk olarak mutlu azınlığı inceler. Mutlu azınlığın, ufak mutsuzluklarından kocaman bir roman çıkarır. Belki dünya okuyucusu işte bu özelliği nedeniyle Orhan Pamuk okuyor. Büyük duygularla destansı romanlar yazmak yerine ufak, ufak şeylerden büyük anlamlar çıkararak romanlar yazmak.
Masumiyet Müzesi, yazarın en iyi kitapları sıralamasında ilk üçe girer. Kemal ile Füsun'un aşkı, bildiğimiz Türk filmi tadında aşklara benzemez. Kemal ile Füsun'un aşkı, dönemin ahlak kalıpları arasına sıkışmış ve bu nedenle bir türlü kavuşamamanın verdiği sıkıntı nedeniyle, kendi içerisinde barındırdığı küçük olaylardan bile mutluluk çıkarabilme yeteneğine bağlı bir aşktır biraz da.
Yıllar yılı, akıcı bir kurgu içerisinde, zaman ve mekanın gözümüze sokulacak şekilde belirli olduğu romanları okuyan Türk okuyucusunun Orhan Pamuk'un romanları ile bir anda barışması zor. Ayrıca kendisinin Türkiye Devletinin resmi ideolojisi karşısındaki muhalif duruşu nedeniyle, ülkenin vatan hainleri sıralamasında üst sıralarda yer alan bir yazar olduğu da düşünülürse, Orhan Pamuk'un beğenilmemesinin nedenlerinden birisi de açığa çıkmış olur.