E-Dergi

4-5 yıl önce tesadüfen babamın kitaplığında bulduğum, nasıl birşey acaba derken, beni sürükleyen, bir solukta okuyup bitiridğim güzel bir roman.
1K'da hiç okunmamış olduğunu görünce, kısa bir inceleme yazmak istedim, belki de, benim vasıtam ile okuyan olur.
Hikayenin kahramanı Leyla ama belki de yazarı Arzu Zengin'in ta kendisi:). Leyla, medya dünyasının ünlü simalarından biri, hayatında herşey mükemmel gidiyor. İşinde çok başarılı, etrafında bir sürü insalar pervane, aşk hayatı da öyle, sevdiğini ve sevildiğini düşünüyor.Ama bir anda hem aşk hayatı hem işi bütün hayatı tepetaklak oluyor, depresyonlar. Ve o sırada kendini bulma yolculuğuna çıkıyor, geçmişine gidiyor, onunla barışıyor, aslında gözkamaştırıcı şaşalı hayatın aslında istediği şey olmadığını farkediyor ve yeni hayatına başlıyor.
Ben sevdim, güzeldi, tavsiye edebilirim, basit, anlaşılır, aynı zamanda hş bir yazım tarzı oluşturmuş.
Eğer fark eder de okursanız, keyifli okumalar...

Bir köpeğin başından geçenleri, köpeğin gözünden dünyayı, köpeğin hissettiklerini aktarırken ortaya koyulan ustalık muhteşem, sanki bir mucize oldu, köpek konuştu ve başından geçenleri, hislerini ,duygularını, düşüncelerini Jack London'a anlattı.
Keyifle okudum, duygudan duyguya koştum, sizlere de tavsiye eder keyifli okumalar dilerim.

"Ağrıdağı Efsanesi" bir aşk destanı. Ahmet ve Gülbahar'ın aşkını, dağlıların köylülerin onlara desteklerini, nasıl bağırlarına bastıklarını, Memo'nun platonik aşkını, Mahmud Han'ın zalimliğini, Ağrıdağının yüceliğini, bilgeliğini ve kavuşamamayı anlatıyor, yürek burkan bir sonla bitiyor.
Efsanenin , Abidin Dino resimleriyle de bir araya gelmesi de, daha bir büyüleyici hale getirmiş. Mesela “Memonun zindanın kapısında durduğudur” şeklindeki notları anlatılan duyguları katmerlendirmiş.
Ağrıdağı Efsanesini, efsane yazarımız Yaşar Kemal'in dilinden okumak, öğrenmek çok güzeldi.
Her okuduğum kitabında, iyi ki bizim topraklarımızda yaşamış, biz anlatmış diyorum.
Muhteşem , olağanüstü bir kitap, mutlaka ama mutlaka okuyun.

Keyifli okumalar diliyorum...

Öncelikle bu romanın tarihi referans alarak yazılmış bir kurgu.
SLoven Bartol da 2. Dünya savaşı yıllarında, o zamanlarda yapılmamış olanı yaparak, kendi halkını değil de, İran'da Şii müslümanlarla, Selçuklu Türkleri arasındaki mücadeleyi masalsı bir uslupla yazmış.Kitap, Bartol'un 10 yıllık araştırmalarını temel alıyor. Ancak bilindiği üzere, o yılların gerçek tarihine ait günümüzde Selçuklu tarihi metinleri ve dilden dile efsaneler var. Zira Alamut kalesi, patlatılarak, yok edilerek, ele geçirilmiştir.
Hasan Sabbah'a bir yandan kızıyorsunuz bir yandan da zekasına, dehasına hayran oluyorsunuz. Kurgusuyla bu kadar insanı peşinden sürüklemek,ölmeyi de öldürülmeyi de göze alacak sadakat sağlamak takdire şayan.
Dolu dolu 500 sayfa, harika bir kitap.

6 kitaptan oluşan bir seri. Önce kedili olan kitabını almıştık, ardında serinin geri kalanını aldık, kızım çok severek defalarca okudu.
Bazen bazı serilerin devamını çok istersiniz, keşke olsa da okusak.