Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

onur115 Tarafından Yapılan Yorumlar

11.09.2013

Evrenin ruhunu hissederek her karşımıza çıkan varlığın yüce bir varlıktan geldiğini hissederek yaşamak.
Hayallerimizin arkasından bıkmadan, usanmadan koşmak, hayata ve evrene baktığımız gözle bize karşılık verildiğini bilmek, evrendeki işaretlerin bizlere yol gösterici olduğu, yaşadığımız anın heyecanının farkında olmak , her insanın bu dünyada bir takım işaretler ile yazgısını çizmek için ikaz edilmesi fakat bunların bir kısmının bunun farkında olması bir kısmının ise farkında varamaması anlatılmaktadır.
Bugüne kadar karşılaştığınız fakat farkında olmadığınız hayatınıza yön verebilecek işaretleri, hayatınızın geri kalanında kaçırmamak ya da hayallerinizin gerçekleşmesini ötelemek istemiyorsanız, kısaca hayata yeni bir gözle bakmak istiyorsanız bu yayını okumalısınız.
08.09.2013

Toplum psikolojisinden anlayan büyük dehalar büyük başarılara imza atarken, askeri bir mücadele sonunda olduğunu değerlendirdiğimiz tarihsel olayların akla gelmeyecek bir boyutu ile bu kitap sayesinde karşılaşıyoruz. O da psikolojik boyut, işte bu yüzden de kitapta “Dünyayı yönetenler, kitlelerin ruhlarından anlayan ve kolaylıkla hükmedebilen psikologlardır.” şeklinde ifade edilen bir mesaj var.
Bunun en güzel örneğini de kendisi tamamlıyor. Devlet şurasında Napolyon şöyle diyor: Vendee Savaşını kendimi Katolik yaparak kazandım, kendimi Müslüman gösterdikten sonra Mısır’da yerleştim, kendimi Papa’nın nüfuzunu yaymağa taraftar göstererek İtalya’da papazları elde ettim. Eğer Yahudi bir kavime hükmetseydim Süleyman’ın tapınağını yeniden kurardım.
Toplumu oluşturan bireylerin bir araya geldiklerinde olumlu ve olumsuz olarak nasıl güdülendikleri ve bunun altında yatan etmenler örneklerle açıklanmış. Yayın tarihi eski olmasına rağmen bence bu alanda başvuru kaynağı olan bir eser. Çanakkale Savaşında on binlerin canlarını feda etmesi ve canlarını feda ederken geridekilerin onların yerini alacağı düşüncesine sahip olmalarını şimdi daha iyi anlayabiliyorum.
Kitleyi meydana getiren bireylerin kalabalık haline gelmeleri ile ortaya çıkan kolektif ruhun neler başarabileceği tarihin farklı zamanları ele alınarak gözler önüne serilmiş.
31.08.2013

Tasvirlerin sınırsız kullanıldığı bir, sevginin karşılıksız ve koşulsuz sunulduğu akıcı bir roman. Toplumsal eşitsizlikler, maddiyat ve gösteriş çok güzel bir şekilde ele alınmış,
Kafkaslardan köle olarak İstanbul'a 8-9 yaşlarında getirilen Dilber’in hazin öyküsü kaleme alınmıştır. Çocuk yaşta gittiği her yerde hırpalanan Dilber anne sevgisi ile yanıp tutuşmakta ancak zalim dünya her gittiği yerde kendisini aşağılayıcı muameleler yapan insanlarla karşılaştırmaktadır. Sıcaklığı hep farklı bir çehrede aramasına rağmen beklediği sıcaklık kimi zaman yaşlı bir nine de kimi zaman da kendisi yaşta başka bir çocukta hissedelmektedir ancak bu sıcaklıkta süreklilik yoktur.
İnsanların mal gibi satılıp alındığı, insanca muamelenin çocuk yaşta bir insana dahi yapılmasının mümkün olmadığı bir toplum gerçeği ortaya konmaktadır. Esirler ağlamak dışında bir hürriyete sahip değildir. Bu süreçte defalarca el değiştiren Dilber, en sonunda önceki efendilerine göre kendisine fırsat tanıyan bir ailenin yanında yaşamayı başarmıştır. Bu ailenin hanımı da Mısır’da görev yapan eşi sebebiyle o bölgeyi bildiğinden davranışları ile zamadeki esirlere yapılan muamelenin etkisiyle zaman zaman hizmetlileri aşağılamaktadır. Evin 25 yaşındaki delikanlısı Celal Bey bir ressam olarak Dilber’i resmetmeye başlamış ama zamanla gönlünü bu Kafkas güzeline kaptırmıştır. Oyuncak gözüyle bakılan Dilber Cleopatra ya da Juliette vasfını almıştır. Ancak bu hakikatin aile efradına açıklanmasından önce evin hanımı tarafından fark edilmesi sıkıntıları başlatmıştır.
Cemal Beyin annesi evlilikte asalet, saygınlık, ikbal ararken, Celal bey güzellik, namus ve saygının ön planda olması gerektiğini ifade etmektedir ve bu yüzden annesi ve babasıyla da şiddetli tartışmalar yaşamaktadır. Bu anlayış sebebiyle ikbal hırsına yenik düşen ev hanımı, Dilber’i Celal Bey’den habersiz evden gönderir. Cemal Bey, beyin iltihabı hastalığına kapılacak seviyede Dilber’in aşkına düşer ama sonuç nafiledir. Tüm aramaları sonuçsuz kalmış Dilber’i İstanbul’da bulamamıştır. Dilber artık Mısır’da başka bir köle tüccarının himayesindedir. Ama kalbi yıllar geçse de Cemal Beyden başkasını görmeyecektir. Cemal Bey'e ait fotoğraf kalbinin üst tarafında ölene kadar taşınacaktır.
Cevher isimli harem ağası O’nun derin düşünceli halinden etkilenip Mısır’dan kaçıp İstanbul’a dönebilmesi için canını feda edecektir. İstanbul’a dönüşün toplumsal eşitsizlik sebebiyle anlamsız olacağını düşünen Dilber kendini Nil’in sularına bırakarak aşkın sonuçsuz kalmasına vesile olacaktır.
28.08.2013

Yazarın geçmişte tahmin ettiği olaylardan bir kısmı gerçekleşmiş bir kısmı ise gerçekleşmemiştir. Ancak genel itibariyle olayların yorumlamasındaki bakış açısı farklı bir üslup sergilemektedir. Bu açıdan değerlendirilmesi gereken bir yayın. Örnek tespitler fikir edinilmesi açısından belirtilmiştir.
Amerika için Ortadoğu’da petrol sevkiyatını kesintiye uğratmayacak ve bunu Batı’ya şantaj olarak kullandırmayacak birtakım rejimlerin bulunması yeterlidir. Batı için önemli olan buradaki çıkarları bertaraf edilmemesidir.
Arap olmayan Kürkler ve Türkler kendi bölgelerine hâkim olma imkânı bulacaktır. K.Irak’ta kurulacak devletin adı Kürt Devleti olmayıp Kürt-Türk Federasyonu olabilir.
Bölgeye ilişkin Türkiye politikası ile Avrupa politikası uyuşmamaktadır. Rusya ile ABD’yi birlikte harekete sevk eden Almanya’nın Orta Doğu’daki nüfuzunu sınırlamaktır. Türkiye’nin oynayacağı rol ABD ve Rusya ile ortak hareket eden Avrupa dışında bağımsız bir güç olmaktır. İslamcı akım Avrupa’nın kontrolüne girmemelidir. Bu sebepten Türkiye’nin zayıflamaması gerekmektedir. Türkiye Avrupa’nın kontrolünde olduğu sürece, Rusya ve ABD’nin menfaatleri zarara uğrayacaktır.
Kürt sorunu Türkiye’ye yönelik operasyonların bir aracı olarak kullanılmıştır. Sorun Kürtlerin ne olacağı değil, Türkiye’ye nasıl bir rol verileceği ve bunun için Kürtlerin konumunun nasıl olması gerektiğidir. ABD Türkiye’nin çok kültürle ve din karşıtı olmayan bir çizgiye gelmesini isterken Avrupa daha küçük ama gelişmiş bir Türkiye’yi almak istiyor. Güneydoğusu koparılmış bir Türkiye’nin Avrupa standartlarına daha uygundur. Bölge üzerindeki etkinlik Türkiye üzerinden değil AB tarafından sağlanacaktır.
ABD A.Öcalan’ı tasfiye ederken Kürt hareketine son vermek değil onun sınıfsal hareketine son vermek ve etnik bir karakter kazanmasını istiyordu. ABD’nin amacı Türkiye’de Kürt kimliğinin tanınması ve ülke dışındaki Kürtlerin bu kimlikle kabul edilmesiydi. ABD’nin açmazı bağımsız bir Kürt devletini desteklerse Türkiye’yi kaybedecek, Türkiye’nin yanında yer alırsa Kürtleri karşısına alacaktı. Türkiye’nin Kürt kimliği tanıması ama bağımsız bir Kürt devletine izin verilmemesini benimsedi.
Türkiye’nin idari yapısı değiştirilmemelidir. Soya dayılı siyasal yapılar yerine bütüncül yöntemler kullanılmalıdır. Eğer çözüm soya ya da bir bölgeye atıfta bulunacaksa ülkedeki rejim de köklü değişime uğramış olur. Çözüm bireysel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi ile sınırlı kalmalıdır. Dünyada Türkiye’nin rolünde ve öneminde değişiklik olacağı anlaşılmakta ve bu değişim bazı güçlerin menfaatleriyle çatışmaktadır. Ülkenin yapısı değiştirilip federasyona gidilmesi doğru değildir. Bizim kültürümüz farklılıkları ayrışma sebebi saymaz. Batıdaki federatif yapı insanların birbirlerinden farklı oldukları ve bu nedenle herkesin kendisini yönetmesi gerektiği düşüncesine dayanır.
Geçmişte Kürtler bağımsız bir devlet kurmak istiyorlardı. Onu bu yola sürükleyenlerin bir projesi yoktu. Asıl hedef Türkiye ve onun günün şartlarına uymayan ideolojisini değiştirmekti. Bu amaçlarına ulaşınca Kürt Devleti sözü rafa kalktı.
İslam coğrafyası enerji coğrafyasıdır. Fosil yakıtlar henüz tükenme aşamasında değildir. Ancak ABD açısından eski enerji kaynakları üzerinde kontrol sağlanmadan yenisine geçmek risklidir.
ABD ve Rusya enerji kaynaklarını kontrol etmektedir. Türkiye’nin birliğe üyeliği bu açığı kapatmak için düşünülmüştür.
Gelecekte AB dışında, bölgesel bir güç olan ve ABD, AB ve Rusya arasında dengeleyici bir rol oynayan Türkiye göreceğiz. Eğer Avrupa Türkiye’yi yanına alırsa ya da kontrol edebilirse kendi enerji kaynaklarına ulaşmakta ABD ve Rusya’ya bağımlı olmaktan kurtulacaktır.


25.08.2013

Tarih, tarihi bilmeyenler için tekerrürden ibarettir. Tekkerrür etmemesi için yazarın tespit ettiği hususların değerlendirilmesi önem arz etmektedir.
Mart 1921 ayında İçişleri Bakanı ve Dışişleri Bakanının Ermenilerce öldürülmesinden sonra 50 yıldır uykuda tutulan Ermeni Terör Örgütü NEMESİS tekrar ortaya çıkmıştır. Amacı tehcire maruz kalan Osmanlı uyruklu Ermenilerin intikamını almaktır.
Kıbrıs Barış Harekâtı nedeniyle kanlı serüven 22 Ekim 1975’ta Viyana’da ASALA ile tekrar başlamıştır. 1975’te FKÖ’nün mücadelesini örnek alan ASALA, 1980’lerde PKK ile Ermeni-Kürt Federe Devleti üzerinde anlaşmıştır. 1970’li yılların sonlarına doğru Ermeniler, Rumlar ve Kürtler yan yanadır. PKK’nın işbirliğine razı oluşunun ana nedeni Türkiye’ye karşı mücadeleyi yığınsal hale dönüştürmektir.
1974 Kıbrıs Harekâtı sonrası çıkan Ermeni terörünün, 1979 yılında Ortadoğu’da değişen dengeler doğrultusunda güncellenmesi ile PKK ve Kürt kartı ortaya çıkarılmıştır. Saddam BAAS Partisi ile Şahinler kanadını temsil ettiğinden Batı için bir müttefik olarak görülmüştür. Batı’nın tavrını tehdit algılayan Humeyni, Irak’taki Şii’leri devreye sokacaktır. Şii kartını etkisizleştirmenin çözümü de Kürt Kartı’nın masaya sürülmesidir. Humeyni rejiminin 1979-80 döneminde Kürt sorunu ile karşılaşması tesadüf değildir. 19 Eylül 1979 Kuzeybatı İran’da Kürt ayaklanması başlatılmıştır.
1980’de İngiltere’de adı duyulan PKK, TKP ile yakın ilişki içerisindedir. TKP’li Lenincilere göre Atatürkçülük ve Kemalizm kitleleri uyuşturmakta kullanılan bir burjuva ideolojisiydi. Eylemlerin ordunun ezemeyeceği düzeye getirilip kitlelere mal edilmesi bir zorunluluktu.
İngiltere açısından Ermeni sorununun çözümü; böl ve yönetti. Önce bağımlı kıl, denetimi yitirmeye başladığında böl, parçala ve parçaları yönet. Rusya’nın Ortadoğu ve Asya’daki çıkarları İngiltere ile çakışıyordu. Ortadoks Ermenileri Ruslar için bir fırsattı. Aynen Saddam’ı zayıflatmak, Irak’ın kaynaklarını tüketmek için Amerika’nın Kürtleri kullandığı gibi. 19 Ocak 1976 tarihli CIA’in PIKE raporunda Irak’lı Kürtlerden Irak’ın kaynaklarını tüketmeye yetecek bir çatışmayı sürdürebilme yeteneği olarak bahsedilmektedir. Anadolu’nun zengin kaynakları Türklere kalmamalıdır. Sorun tek Kürt devleti mi yoksa birçok küçük Kürt devletinin mi oluşturulacağıdır.
Ermen sorunu İngiltere, Fransa, ABD ve Rusya tarafından suni oluşturulmuş, tıpkı bugün Kuzey Irak’ta ve Türkiye’de ayrılıkçı Kürtlerin bağımsızlığa özendirilip, Irak ve Türkiye’nin ekonomik gücünü sömürmeleri ve sosyal barışı yok etmeleri gibi.
Ermeni ve Kürt sorununda dikkat çeken husus 18.yy sonu 19.yy başında Ermeni Sorunu’nu yaratan ülkeler bu defa Kürt Sorunu’na taraf olmaktadır.
Kürtler ve Ermeniler arasındaki düşmanlığın yok edilmesi için Paris Konferansından başlayarak 1930’lara kadar çalışmalar sürdürülmüştür. Ermeni-Kürt dayanışması İngiltere tarafından 1930’lu yıllarda başka bir kimlik altında gündeme getirilmiştir. Kürtlerin örgütçü olmadığını düşünen İngiltere Taşnak liderlerle bağımsız Kürdistan’ı düşleyen Kürtleri bir araya getirerek, Kürtçede benlik, Ermenicede Ermeni Yurdu anlamına gelen Haypun sözcüğüne benzer Hoybon örgütünü kurmuştur. Biri Klikya’da diğeri Erivan’da olmak üzere iki Ermeni Devlet kurulması, bu iki devletin arasında da bağımsız Kürdistan yer alması kararlaştırılmıştır.
27 Kasım 1981’de Avrupa’daki Ermeni Öğrenciler Birliği UASE ile Kürt Öğrenci Derneği Londra Şubesi bildirge yayınlamış ve bunu ASALA-PKK Ortak Eylem Beyannamesi izlemiştir. PKK temsilcisi KDP ile aralarında benzerlik olmadığını amaçlarının Türk Kürdistan’ının bağımsızlığını sağlamak olduğunu belirtmiştir. Kurulacak devlet Ermeni-Kürt Federe Devleti olacak, D.Anadolu devletin Ermeni sektöründe, Güneydoğu Anadolu ise Kürt sektöründe kalacaktır.
Paris Barış Konferansında bile uzlaşı sağlayamamış 2 grup için ABD ve İngiltere bu sınırlar üzerinde çoktan anlaşmıştır. Trabzon ve Erzurum’u içine alan bir Ermenistan’ı ABD himaye edecek, Mardin, Diyarbakır, Van, Bitlis’i içine alan Kürt Devletini İngiltere himaye edecektir. Varılamayan uzlaşma bu defa 1980’de Sidon’da ASALA-PKK, 1981’de Londra’da Kürt ve Ermeni öğrenciler arasında gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. 1982’de Batılı istihbarat örgütlerine göre ASALA ve Kürt eylemciler Türkiye’yi Balkanlaştırmak istemektedir.
1850’lerde oluşturulan yapay sorun bugün 17 ülke parlamentosunda kabul görünce, planlı kampanyanın başarıya ulaştığı görülecektir. Ermeni ve Kürt sorunları Osmanlı’dan sonra bu defa Türkiye’nin önüne nihai hesaplaşma olarak sürülmektedir. Yeni Dünya Düzeni, doğal kaynakları zengin ülkeleri bağımlılaştırarak, gereğinde parçalara ayırarak, bu da olmazsa iç sorunlarına tutsak edip önüne çıkan her devleti ve milleti ezerek yolculuğunu sürdürmektedir. Soğuk savaş yıllarının Sovyet yayılmacı politikasında bariyer görevi alan Türkiye, bu sefer Batı’nın Doğu’ya yayılmasında bir köprü işlevine dönüşmüştür. Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya’da zengin enerji kaynaklarına uzanan yolun başında köprü kimliği taşıyan Türkiye, bu bölgeleri etki ve egemenliğine almak isteyen güçlerin ilgi odağıdır.
Türkiye’nin konumu ABD’nin SSCB ile ilişkilerinden çok petrol alanlarının denetlenmesinden kaynaklanmaktadır. ABD, petrol alanlarına köprübaşı oluşturmak için Mısır ve Suudi Arabistan dışında bölgede bir müttefik aramaktadır. Türkiye’nin bilinen ekonomik güçlükleri bir krize dönüştürülerek ve özellikle Doğu’daki bölücü eylemlerin boyutları genişletilerek dış politikada kesin seçim yapmaya zorlanmaktadır.
Anarşi ve terörün yaygınlaştırılması, toplumun değer yargıları ile algılamalarını değiştirmeye yönelik tehditler koyup bireylerin tedirgin edilmesi, zihinsel ve fiziksel bir kargaşanın egemen olmasını sağlayarak kurtarıcılara zemin hazırlanmaktadır. Doğru ve yanlışların yer değiştirmesine seyirci kalınarak kargaşanın toplumu etki ve egemenliğine almasına yardımcı olunmaktadır.