Toplam yorum: 3.090.134
Bu ayki yorum: 732

E-Dergi

darkness_pen Tarafından Yapılan Yorumlar

20.01.2013

uyarı:kitabı henüz okumayanlar yorumumu okumasınlar lütfen. bu yorumu nazan bekiroğlu okursa çok sevinirim.
bir arkadaşımdan ödünç alıp okudum kitabı, en kısa zamanda kitaplığıma da ekleyeceğim zira nazan bekiroğlunun kaleminden çıkan her kitabı okumak ve ille de sahip olmak gibi bir hastalığım var.
nazan bekiroğlu yine kalemini konuşturmuş, doğrusu muhteşem olmuş roman, ama pek çok noktada hayal kırıklığına uğradım maalesef. nedenlerini ise şimdi sıralayacağım:
nazan bekiroğlu "bi romanım da mutlu sonla bitsin" ya da benim de mutlu sonla biten bir romanım" olsun (kitabı geri teslim ettiğim için tam metni alamıyorum buraya) gibi bi ifade kullanmıştı, sormadan edemeyeceğim, bu mu mutlu sonla biten roman, isimle ateş arasında bile bence bundan daha mutlu bi sonla bitmişti. eğer nazan bekiroğlunun mutlu sonla biten romanları böyle olacaksa lütfen mutsuz sonla biten romanlar yazsın. iyi yürekli settarhan ezildikçe ezilmiş romanda, romanın sonunda ise eziklikte zirve yaptırılmış ona. Piruzla Azamı öldürmemesine ben de sevindim, eziklikten kastettiğim bu değil elbette, üç kadının üçü tarafından da reddedilen ama reddedilmekten bıktığından mıdır, yalnızlıktan bıktığından mıdır garipliğinden midir nedir zehra tarafından istanbula gitme hayalleri reddedilse de ona desti izdivaç eder. bu konuda muhammed ikbalin çok sevdiğim bir sözü vardır:KENDİNE UYMAYAN BİR CİHAN İLE UYUŞUP ONA KÂNİ OLMAK, HARP MEYDANINDA MAĞLUBİYETİ KABUL ETMEK DEMEKTİR. maalesef Settarhan harp meydanında mağlubiyeti kabul etmiş kendisine uymayan bi cihana uymuş ve artık buna kani olmaktan başka yapacak bişeyi kalmamıştır, ne kadar acı. üstelik settarhanın zehraya hissettiklerinde, Azama duyduğu aşkın binde biri bile yoktu. madem o kişi zehra olacaktı öyleyse zehra ile settarhanın birbirlerine öyle aşık olmaları gerekirdi ki zehra ona sen nereye gidersen seninle gelirim, nereye gidiyoruz diye sormam bile demeliydi. yada madem istanbula gidilmeyecekti bari settarhana bu soru hiç sordurulmasaydı, settarhan zehraya o kadar aşık olmalıydı ki istanbul aklına bile gelmemeliydi, zehraya bunu sormamalıydı bile. madem settarhanın ordan oraya bir yaprak gibi sürüklenmesi bu iki ırmağın birleşmesi içindi, bu birleşmeden niye hiç heyecan duymadık biz,settarhanın azamı izlerken duyduğu heyecanı duyduk,bizim de yüzümüz kızardı, içinden geçenler anlaşılacak diye biz de korktuk, ona söyleyemediğinde bizim de dilimiz tutuldu , söylemek zor geldi söyleyememek daha da zor geldi de, zehra setterhan ırmağı niye hiç sarsmadı bizi, "işte bu!" dememiz gerekmez miydi, azam için hissedilenler de sofya için hissedilenler de bu asıl aşkın birer gölge provalarıymış canım niye diyemedik,yılmaz erdoğanın sana bakmak şiirindeki gibi(ondan dinledim de yazan o mu bilmiyorum)"Uzun bir yoldan gelen tedariksiz katıksız bir yolcuyum,yaralı yarasız sevdalardan geçtim, koynumda bir beyaz kağıt boşluğu, her şeyi anlattım olan olmayan acıtan sancıtan, bilsem ki sana varmak içindi bütün mola sancıları, bütün stabilize arkadaşlıklar,daha hızlı koşardım, sever adım gelirdim gözlerinin mercan maviliğine" yada kahvesine her neyse, onlar birer mola sancısıymış settarhanın zehraya varması için niye diyemedik, ya da asıl aşk buysa onlar neydi ki yada onlar aşk idiyse o zaman bu ne ola ki diye öncesi gözümüzde niye küçülüp küçülüp yok olmadı settarhanın. amma da iflah olmaz bi romantikmiş demesin lütfen kimse bana yada tamam ben geri adım atayım, tamam diyelim ki önemsiz bir noktaya takıldım ama romanda asıl şunu hiç anlamadım: madem azamla piruza davullu zurnalı düğün yaptılar, azamı telli duvaklı gelin ettiler de setterhanı niye hiç merak etmediler, yazdığı mektuplara hiç karşılık vermediler, onu hiç affetmediler, bu ne saçmalık, azamı affedenlerin setterhanı da affetmesi gerekmez miydi, setterhan yurduna vatanına hasret gitti, bu kadar mı değersizdi setterhan, ailesi, annesi babası için. azam dan daha mı değersizdi. oh siz orda barışın gülüp eğlenin ama settarhan garibim yazdığı hiç bir mektuba cevap alamasın, tebriz gözünde tütsün, zaten aman aman da aşık olarak evlenmediği bir kadınla birlikte garipliğine gariplik eklesin, sizin cevap vermemeniz yüzünden bi cesaret edip de ne kendisi gelip hasret giderebilsin ne de eşini getirip sizinle tanıştırabilsin. üff romanın bu kısınmları olmamış işte, üzgünüm hiç beğenmedim, çok da üzülüdüm , mutlu sonla bitmiş falan da değil bu roman.
ha takdir edilecek yerleri tabiki, tarihle ilgili kısımlar, savaş çekilen çileler, muhacirlik, bunların hepsini romanı okurken yaşar gibi oldum, o karlı yollarda ben yürüdüm sandım, ayağının derisi soyulan kemikleri üzerinde yol yürüyen bacağı kesilen, açlığı ve soğuğu çeken, çamurlar içinde yatarken gözüne kireç serpilen hep benim sandım. şehit dedelerimin bu vatan uğruna çektiklerini, vazgeçtikleri gençliklerini bi daha ah ile yad ettim,tebriz de çay içtim, sıcakta kavruldum, soğukta dondum, ipek halılar üzerinde elimi gezdirdim, incecik desenlere hayranlıkla baktım, elmas küpeleri kulağıma taktım, dedim ya kalem nazan bekiroğlunun olunca hissetmemek imkansız. okuyucuya istediğini hissttirebilen bi kalemi var ama ne aceleye mi geldi ne oldu yine de olmadı bu roman ya, 536 sayfa değil de varsın 736 sayfa olsundu da böyle olmasındı ya, ben okumaya razıydım. yeterki bana kitabın sonunda şunu dedirtmeseydi:
zavallı settarhan... :(((
30.03.2010

hep destek, tam destek... çok beğendim kitabı,harbi dedim çevremde kendini beğenmiş tipleri tıpatıp tasvir etmiş, artı kitabı okurken gülmekten yerlere yattım ... öğlen namazına nasıl kalkılır kitabını da aynı zevk ve beğinyle okudum. Yazarın yazı ve başarılarının devamını diliyorum.
Son Gezdikleriniz
Canım Arkadaşlarım Hep Beraber (Karton Kapak)