Toplam yorum: 3.087.692
Bu ayki yorum: 7.379

E-Dergi

1varmış Tarafından Yapılan Yorumlar

24.09.2011

Kan bağı üzerinden dokunulmuş bir empati danteli. Yakışmış İstanbul'a. Tarih kısmı kişisel, daha çok duygusal sanki, roman olunca..
11.03.2008

İç içe geçmiş karakterlerin dilinden içi içe geçmiş iki hikayenin sürükleyici anlatımı. Bir gece yarısı beş on sayfa okumuş, uyumaya niyetlenmişken bir sonraki bölümün sayfasını yavaşça çevirdiğimde Hayyam'ın bana fısıldadığı unutulmaz ifadeler: "Kalk, uyumak için sonsuzluk var!" Sonra nasıl uyursan uyu bakalım :)

İngilizcesini okuduğum için biraz yavan geldi aslında. Maalouf, bir batılının klasik bakışıyla olayın üzerine gidiyor ilkin. Ancak Lesage'in tecrübeleri bir oryantalistinkinden daha farklı, belki daha yüzeysel ve doğuyla daha samimi. Lesage ile Maalouf'un arasında gelgitler var gibi. Zaten romanı farklı kılan da bu ve benzeri gelgitler. Hayyamın zamanından 20. yüz yıla, doğudan batıya, batıdan doğuya gelgitler. Kurgu ve gerçek arasındaki gelgitleri de andırmıyor değil. Giderek hayale dönüşen Hayyamın da dediği gibi, Engar ki nisti çu hesti hoş baş!
20.06.2007

Sıra dışı bir malumat ve hayal örgüsü. Şadan Karadeniz’in deyimiyle kitabı bir “bilim-roman” ya da nev-i şahsına münhasır bir “Eco-roman” olarak nitelemek gerek belki de. Roman aslında hem çok şey söylemek istiyor hem de hiçbir şey. Giovanni Scognamillo’nun önsözde belirttiği gibi “Foucault Sarkacı, bilindiği ve yazıldığı gibi, sekiz yıl süren bir çalışmanın, ayrıntılı bir araştırmanın ve iki bin ciltlik bir ‘uzman’ kitaplığın ürünüdür.“ Hem şekil hem de içerik olarak içrekliğe, gizemciliğe adanmış bir ayna misali. 10 sefirahı temsil eden on bölüm, 120 yıllık arayla düşünülen 6 buluşmayı temsil eden 120 altbölüm, ve “500 yıllık irrasyonel düşünce tarihinin izdüşümü niteliğinde 509 sayfa… Bu yönleriyle konusuna dair her şeyi anlatmaya, simgelemeye çalışıyor sanki. Öte yandan, sona doğru bunca şeyin bir varsayıma indirgenmesi bir an hiçbir şeyin anlatılmadığı beş yüz boş sayfada sanrı sancısı çeken bir paranoyak okurmuş hissine salıveriyor insanı.
20.06.2007

"Günay, Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesinden, 1918 -1921 arası İngiliz kitapları bulur getirirdi. Bu kitapların ortak özelliği, "Türklerden ve Araplardan farklı olarak, Kürtler ayrı ırktandır", temasını işlemeleriydi. Mesele öyle ortaya konuluyordu ki, işte, burada Avrupa ırkından, dili de Avrupalı, ezilen bir ulus vardı ve Avrupalı buradaki akrabalarına sahip çıkmalıydı. Rodoplu'nun daha önce yazdığım, 'Korkusuz, yiğit bir ırk. İnsanı minnettar bırakan konukseverlik, eşsiz dürüstlük, onur, huzur veren güzel bir çehre, nezaket ve şövalyelik,' diye ortaya koyduğu vasıfları, aslında yüzbaşı W. R. Hay adlı bir ingiliz subayının tanımlamasıydı. Yüzbaşı Hay, "Hindistan Hükümetinin, 24. Pencaplılar Kıtası diye bilinen birliğin 'Siyasi Bölümünde görevliydi. Hatırlayacaksınız, Bakkal Şükrü Efendi'nin anlattığı birlikler bunlardı. Irak'ta bizimkiler İngilizlerin, Hint sömürgesinden getirdikleri Müslümanlara karşı savaşmışlardı ve İngilizler Pencaplılar kutsal topraklarda savaştıklarını anlamasınlar diye Irak'taki şehirlerin isimlerini değiştirmişleri haritalara Eski Yunan'dan kalma adlarını yazmışlardı. Mesela, İngilizler, Bağdat'a mı, çıkarma yaptılar? Hayır, Bağdat değil, "Ctesiphon'a çıkarma yaptıklarını beyan ederlerdi. Neresi bu Ctesiphon diye araştırdığımızda -adamakıllı aramak zorundaydınız, zira üç yıkık duvardan ibaretti!- Bağdat yakınlarında tarih öncesi ve tabii Yunan, tabi "Avrupalı" ve tabi İncil'de adı geçen bir harabenin adı olduğunu bulurdunuz. Söylediğim gibi Irak da Irak değil, 'Mezopotomya'dır. Irak, Mezopotomya'nın yerel adı diye küçümsenir..." Valla Kurda Yedirdin Beni, Alev Alatlı, s.264-265
22.06.2006

Zorba'nın en hoşuma giden ifadesi:
"Patron, Allah seni katırın gerisinden keşişin de önünden korusun!"

Zannımca Zorba'nın biraz daha derli toplu ama daha harbilerinden eski topraklar Anadolu'da mevcuttur. Züğürt Ağa'daki dede mesela... Bir yönüyle Zorba'yı anımsatır:) Zaten Zorba o gözü gibi değer veridiği santuru bir Türk üstaddan ücretsiz öğrenmiştir.

Bir de bana kalırsa yazar, hep olmak isteyip de olamadığı tipi anlatıyor Alexi Zorba üzerinden. Bir yanda kendisi gibi aklını felsefi sorgulamalara kaptırmış bir "kağıt faresi" öte yanda Zorba gibi tüm sadeliğine ve onca yaşına rağmen hayatı her gün yeni doğmuşçasına ve severek yaşayan bir acayip ihtiyar...

Okuyakalın...