Aşk Tanrıçası İnanna Hakkındaki Yorumlar

şahtapot 19.02.2014
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Güzel bir kitap ancak bazı yerlerde kopukluklar var ve kendini tekrar edip anlatımın sıkıştığı noktalar var yine de insanın ilk zamanlarına dair bir bakış açısı mitoloji sevenlere tavsiye edilir
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
RAZİYE Akkurt 03.02.2012
tanrıların insan olduğu zamanlar. 3000 yıl yaşayan, hiç yaşlanmayan güzeller güzeli tanrıça inanna. gılgameşle kutsal evliliği, diğer erkek tanrıların inanna'ya karşı çirkin oyunları, atlantisin yokoluşuyla başlayan inannanın yolculuğu, çatalhöyük.... hepsi bu kitapta. mitoloji sevenlere tavsiye edilir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (3)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
dexter3 22.01.2012
Aşkın ve bereketin tanrıçası İnanna nın insanlarla tanışmasının hikayesi. Dünyaya çarpan bir göktaşının yeryüzünden sildiği Atlantis den başlayan bir yolculuk. İnanna nın kendini keşfediş öyküsünü mitolojik roman severlere tavsiye ediyorum.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
hain erkeğin tarihteki en büyük oyunu diyebilirim bu romana ya da kurnaz tanrı erkeklerin binbir hilesi diyelim,kadının son büyük direnişi ve yenilgisi...her kadın bu yenilgiyi okumalıdır ve her kadın bu yenilgiden dersler çıkarmalıdır...
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (2)
Bu Yorumu Yanıtla
ipekayraç 15.05.2008
İnanna, tüm medeniyetlerdeki değişik adlarıyla, kayıp şehirden yola çıkarak, küçük çaplı bir dünya turuna çıkarıyor insanı. bu arada çağlar boyunca tanrıçanın kimliğinde kadının değişikl medeniyet ve toplumlardaki yeri hakkında da fikir sahibi olabiliyorsunuz. Tarihi sıkılmadan bilimsel olmayan verilerle roman tadında okumak için ideal..
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Suat Sungur 18.09.2007
Sümer'deki (ya da Mezopotamya'daki), Mısır'daki, Hint'teki, Anadolu'daki tanrıçanın tapınağından eski Atina'daki saygın fahişeler olan Heteiralar'a kadar, oradan Ortaçağ Avrupası'ndaki manastırlara kadar bilge veya bilgili kadın toplulukları aynı çizgiyi sürdürüyorlar. Aile, evlilik, aşk, etik, eğitim, mutluluk, erdem gibi konularla sanki daha fazla ilgililer gibi.

Hepsi için şu genel tanım geçerli olabilir. Kurdukları tapım merkezi, çeşitli üretimin yapıldığı, sanatın, zenaatın öğretildiği, bilgeliğin geliştirildiği bir kültür ve uygarlık merkezi. Atina'da (yalnız) Heteiralar'ın gittiği okulllarda, tabi, dindışı, zenaat ve teknikten çok; soyut bilimler, felsefe, matematik, gökbilimi, retorik vb. öğretiliyor. Ama orada da aşk/eros, etik, aile, erdem gibi konular ağırlıklı.*
Burada ilginç olan ortak özellik Sümer'den beri süren bir geleneğin özellikleri; aşkın ve bilimin birlikte ele alınması. Belki de bu sentezin sonunda bilgelik gelişebilmişti. Aşk işin içine girince Sümer'de, Anadolu'da, Atina'da, Ortaçağ manastırlarında rahibelerden oluşan topluluklara kolayca 'fahişe' nitelemesinin de yakıştırıldığını görüyoruz. Belki erkek zihninin de beklentisiydi bu ve onun tarafından da bu yönde gelişmesi için çabalar oldu.

Erkekler, kadınların namusunu denetlemek bahanesiyle kadınları denetlemek için, tarihteki bilgili kadın-fahişe imgesini kullandılar. Yoksa erkekler bu denli namus düşkünü iseler; neden kendi namuslarını irdelemek, kendileriyle yüzyüze gelmek varken kadınların namusuyla uğraşsınlar! Konu gerçekte kuşkusuz namus değildi. Kadının entelektüel alandan uzaklaştırılmasıydı. Kadınlar binlerce yıl bu alanın dışında tutularak istenen başarı sağlandı. Çocukluğumda dindar çevrelerin içinde, kız evladı okutulursa en hafif deyimiyle 'hafif meşrep' olacağı kaygısını taşıyan (zengin, yoksul) kişiler tanımıştım. Kız çocuğun, genç kızın, kadının bilgili olması ile hafifliğin birleştirilmesinin nedeni ne olabilir? Acaba eski tapınak fahişeliği ve onun yanı sıra tapınağın bir kültür ve eğitim merkezi olmasının genlerimizde bıraktığı izlerin etkisi mi var? Yoksa kadını denetleyebilmek için erkek zihninin yarattığı bir bahane mi? Her iki durumda da binlerce yıl süren bir yanılgı söz konusu.

Tapınak fahişeliğinin ataerkil dönemde biçimlendiğini düşünüyorum. Daha önceki dönemde tanrıça ya da ulu-ana tapımında fahişeliğin ne olduğunu bilmeyen kadınlar, cinsel birleşmeyi bakir erkeğe öğretmek için görev yapıyor olmalıydılar. Ya da erkeğin birleşme sırasındaki davranışlarını inceltmek, tanrıça tapımında onu doğru sayılan simgeler sistemiyle bütünleştirmek için sistemin bir parçası olduğunu öğretmek, soyun devamında zincirin bir halkası olduğunu anlatmak, tanrı(ça)ların yaşamını anlatan mitoslarla onu cinsel birleşmenin yanı sıra aşka/sevgiye yöneltmek için bu görevi aşk ve bereket tanrıçası adına yapıyorlardı.* Hakka aşık olmanın, yaratana duyulan onunla bir ve bütün olma isteğinin bu kadın tapımlarından doğduğunu hiç kuşku duymaksızın söyleyebilirim. Aşkı gösteren sözcüklerle tanrıça adları arasındaki bağıntılar bu gerçeğin kanıtlarından biri olabilir.** Sümer'de yazmayı, okumayı, aşkı, sevgiyi öğreten kahramanın aynı tanrıça olmasının (yani İnanna) nedenleri üzerinde düşünmemiz gerekir. Aşk kavramı ve bilmek kavramı önce kadın yaratıcıyla birleştrilirdi. Aşkın ve bilmenin/bilginin simgeleri kadın gövdesinin simgeleriyle örtüştü. İşte, o Ortaçağ'a kadar uzanan ve çeşitli coğrafyalara yayılan geniş açı, bu noktadan başladı. Sevgiyle bilgiyi bir arada götüren açı daha önce sözünü ettiğimiz tanrıça tapınaklarından Atina'da Heteiralar'ın gittiği eğitim kurumlarına, 'Binbir Gece Masalları'nın bilgili ve sevgi dolu kadınlarına, Ortaçağın manastırlarına, Anadolu'da Hacı Bektaş'ı etkileyen ve Abdal Musa'ya el veren Kadıncık Ana'ya kadar sürdü.

Kitap çok ilginç anekdotlarla dolu. Aşka tapanlara, aşksız yaşamayanlara tavsiye ederim.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (11)
Hayır (2)
Bu Yorumu Yanıtla
yilmaz 10.12.2004
uygarliklarin yok olusu ve her seyin tekrar hic yoktan baslamasive bu surec icinde rollerin dagilimi. kim tanri kim insan..
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (4)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla