Mola, anlatının orta yerinde...
Az gelişmiş bir ülkenin memuru Martín Santomé steril, şipşak ilişkilerle, emeklilik hayalleriyle atlatmaya çalıştığı yaşlılığın önünde küçücük kalan, sıradan yaşamının sıradanlığını kabul ettikçe öfkelenen ve kabullenmenin rahatlığıyla dinginleşen bir karakter, belki eski sosyalist, kesinlikle dul. Günlüğü, ilişki kurduğu kadınları, anıları, çocukları, yalnızlığı sayesinde sonsuza kadar yaşayacakmış gibi duruyor, yanılgısını görünmez kılmayı da iyi biliyor, hikâye çatabilecek kadar bükebiliyor gerçeği, tamamdır, iyi kurulmuş bir karakter var elimizde. Ülkesini eleştirdiği bölümlere bakıyorum, halkın tutkudan uzak, sünepe bir yaşam sürmesini kabullenemiyor, devrimin taşlarını döşeyecek heyecan olmayınca insanların uyuşuk halinden ironiyi çekip çıkarıyor, denk geldiği an batırıyor iğneyi: "'Artık herhangi birisi geldi de öbürünün önüne geçti diye kimse sorun yaratmıyor. Neden biliyor musun? Çünkü koşullar elverse hepsi aynısını yapar da ondan. Kimsenin bana öfkeyle bakmayacağından eminim, imrenecekler asıl.'" (s. 37) Kimse diğerinin derdine eğilmez, geleceğin belirsiz olduğu yerde herkes anlık itkilerle yaşar. Bir rolden başka bir role geçebilen insanlar arasında kalmaktan da içten içe şikayetçi Martín, insanların pek bir şey hissetmeden yaşadıklarını, bu yüzden de sömürülmeye açık olduklarını belirtiyor, sermaye bu hissizliği kullanarak insanı eziyor, demir ökçenin diğer teki devlete ait. Dört koldan kuşatılmış insanların yaşayabilecekleri bir hayat yok, sokuldukları yollarda ilerliyorlar, bu yüzden kopuşlar oldukça şiddetli. Eleştirdiği insanlardan farksız, biçimlendirilmiş değer algılarıyla sürdürdüğü yaşamından kurtuluş için kopuşlar şart. Blanca'nın "kötü polis" açıklaması aileyle ilgili her şeyi söylüyor aslında. O sıra çalıştığı devlet kurumundaki Avellaneda'nın tam bir başkalaşıma yol açması belirliyor aslında gidişatı, hikâye yörüngeye oturuyor resmen, dağınık halde verilen düşünce parçaları aşkın etrafında toplanmaya başlıyor. Dengesizdi, aşk çarpıverdi ve şeker bir adama dönüştü Martín. Helal. Şahit olduğu tuhaflıkları hikâyecikler halinde günlüğüne almayı da unutmadı, oradan eğlenceler çıkardı, mesela her yıl ofise gelip yabancı dillerde yazışmalar yapabileceğini iddia ettiği için denemeden geçirilen adamın çok kötü bir çevirmen olduğunun tekrar tekrar ortaya çıkması, eski kayınvalidesinin -varsa böyle bir şey- her karşılaştıklarında buz gibi bakışlarla işkence etmesi, işleri rüşvetsiz yürütemeyenlerin komik talepleri. Bu son dediğim yok romanda, ben yine şöyle bir kısmı alıntılayayım: "'Uzun bir süre boyunca beynimi yedikten sonra şu sonuca vardım ki kötü olan şey teslimiyet. İsyankârlar yarı isyankârlara, yarı isyankârlar ise vazgeçmişlere dönüştüler. Bence şu ışıl ışıl Montevideo'da son dönemde en çok ilerleme gösteren iki meslek grubunu ibneler ve vazgeçmişler oluşturuyor.'" (s. 63)
Avellaneda yavaş yavaş belirir piyasada, Martín'in dikkatini daha çok çekmeye başlar, nihayet adamın ilgisini bildiğini ima eder. Sevgilisi vardır ama ayrılırlar bir gün, söylediğine göre anlaşamadıkları için her gün savaş alanında koşturmakla geçen günlere nokta koymak istemiş, kaosu bir miktar azaltabilmek için kırk dokuz yaşında, emekliliğine altı ay kalmış Martín'e tutulmuştur. Zannediyorum. Bir ağırlık, eminlik, güç vardır adamda, kendisi de bilir bunu, anlatır, ölümlerden ve çocuklarını bir başına büyütmekten belli bir olgunluğa ulaşmıştır, tabii huysuzluğa da. Bereket, zamanla geçmektedir bu huysuzluk, kadınla sevgili oldukları zaman ev bile tutar, aslında durumu çok iyi değildir ama gücü yetmektedir buna. Sonlara doğru durumunun iyi olduğunu söyler. Başlarda sofrada otururken birkaç lokma yiyecekten bahseder. E, hangi gerçekliğin esas olduğunu bilmek mümkün değil de o dönemin Uruguay'ında paranın değerinin zart zurt değiştiğini sembolize etseydi bu, efsane olurdu. Kader ağlarını örmüş, örük ağla ne yapacağını bilememiş, anlatının orta yerine atıvermiştir, öyle görünüyor, başka türlü o son keskinliği nasıl okumalı bilmem.
Dünyanın öbür ucunda olan biteni görürüz, orta yaşlı bir adamın buhranlarını dikizleriz, iyi romandır.