Toplam yorum: 3.079.423
Bu ayki yorum: 6.301

E-Dergi

Ali Hakan Ören Tarafından Yapılan Yorumlar

09.09.2005

Yaşar Kemal'in bu maalesef ilk okuduğum romanı. Dörtlemenin ilk kitabı.

Konunun seçimi, betimlemeler, karakterler harika. Adeta adada siz de o insanlarla yaşıyorsunuz. Kayığa binip balık tutmaya gidiyorsunuz Poyrazla. Ya da ölen askerlerin arasındasınız Sarıkamışta.

Bu yüzden roman güzel. Fakat betimlemelerde bazı tabirler çok sık kullanılmış. Örneğin, menevişleme kelimesi o kadar çok ki. Bazen "yine mi" dediğim zamanlar oldu.

Romanın karakterleri ve mekanlar set çekiyor bol tekrarlı kelimelere. Belki de bu kadar güzel betimlemeler başka türlü olamazdı. Okunması gereken ve çok hoş bir kitap.
09.09.2005

Kitabı geç de olsa okuyabildim. Yeni çıkmış baskının özellikle kapak tasarımı ve romanın sunumu mükemmel.

Kitap içerik olarak Kırım göçmeni ailenin yaşamından kesit sunuyor. Tabii bir de Kurt Seyt ile Rus güzeli Shura arasındaki büyük aşk var. Roman çok güzel bir sıra içerisinde özenle ve emek harcanarak yazılmış. Bütünlük bozulmamış.

Her ne kadar bu kadar özelliği bünyesinde barındırsa da kitap başlangıçtaki sıradanlığıyla sıkıcı gelebiliyor. Örneğin, Seyt'in sünnetini bu kadar uzun anlatmaya gerek var mıydı bilemiyorum. Bunu söylerken, bana aşina olduğum birşeyi bu kadar uzun uzadıya anlatması beni sıktı. Ama bir de bu kitabın diğer dillere çevirilip, başka ülkelerin insanlarınca da okunması beni haksız kılıyor. Çünkü bu anlatılanlar da onlara çok ilginç gelmiş olabilir.

Neticesinde, güzel bir hayat kesiti ve aşk hikayesi var kitapta. Kitap sonundaki yorumcuların çok överek tavsiye etmesine katılmasam da okunabilecek ve aynı anda birkaç tadı beraberinde getirebilecek (aşk, Kırım Türklerinin yaşamından kesit, devrim vb.) bir kitap.
09.09.2005

Kitap Çanakkale savaşından bir kesit sunuyor bizlere. Çanakkale üzerine yazılmış birçok eserden farklı olarak roman tadında yazılmış olan ilk kitap olduğu vurgulanmış olsa da yine de sanki bir belgesel kitap izlenimi veriyor.

Kitabı okurken hala daha Çanakkale'yi görmemiş olmanın verdiği eksiklikle kitapta belirtilen yerleri gözümde canlandıramadım. Bu yerler belki daha güzel betimlenebilirdi. İbram Aga karakteri ise çok can alıcı. Her duruma kendince yorum getirmeye çalışması ve içtenliği ününü arttırıyor savaşta. Gerçekten böyle birinin yaşamış olduğunu bilmiyorum. Yaşamışsa, savaştan sonraki akıbeti verilseydi daha çarpıcı olurdu. İnsan ister istememez Filistin cepesine gidip gitmediğini merak ediyor.

Kurgusal olarak ele almak gerekirse, kitapta bütünlük yer yer bozuluyor. Bir anda savaşta iki ay sonrasına atlanmış. Ya da Anzak askeri Ian ne oldu belli değil. Bütün bunların yanısıra, kitapseverlerin bu kitabı hislenerek okuyacakları inancındayım.
14.04.2005

İlber Ortaylı'nın bu kitabı maalesef benim beklediğim türden çıkmadı. Kitabın tanıtımının yapıldığı bölümdeki açıklama kesinlikle yetersiz (kitapyurdu sitesindeki açıklama). Bu kısa açıklamayı okuyarak; kitabın çeşitli dergi ve konferans yayınlarından derlenen makaleler bütünü olduğu fikrine kapılmıyorsunuz.

Yazarın değindiği pek çok konu bilgi verici; ama yeterli değil. Makalelerin en yenisi 1988 yılına ait. Eskisi 1960'lara kadar gidiyor. Ben 9. baskısı olan bir kitaptan daha yeni konuları ve görüşleri de bünyesinde bulundurmasını beklerdim. Bu yüzden geleneğe ışık tutan kitap geleceğe ulaşamamış.

Bundan sonraki basımlarda yazar, mutlaka yeni yayınlarından derlediği makaleleri de ilave etmeli. Kitabın satışının yapıldığı/yapılacağı web sitesinde kitabın içeriği net bir şekilde yazılmalıdır.
23.03.2005

Alev Alatlı, Gogol’ün İzinde serisinin devam kitabında, bir kez daha okuyucuları Rusya’nın derinliklerine götürerek; bizlere, Rusya’yı ve halkını daha iyi anlama ve analiz etme imkanı veriyor. Türkiye içe dönük yapısı bakımından, Osmanlı’dan beri, komşularını inceleme ve analiz etme gereksinimini duymamışken; komşumuz Rusya üzerine bu kadar detaylı inceleme kitabının (serisinin), her ne kadar türü roman olsa da, yazılması çok önemli. Yazarı bu uğraşından ötürü takdirlerimi sunmayı bir borç bilirim.

Alev Alatlı bu kitabında da bizleri tekrar entelektüel sohbetlere sürüklüyor. Bunu yaparken de okuyucu “ben mi anlayamıyorum?” diye kendini sorgulasa da, aslında bu tamamen ne okuyucuya ne de yazara yüklenebilecek bir sorgu. Okur, 343. sayfada Prens Hovanski’nin ölümünün bir oyunun 2. perdesinde vukuu bulduğunu sanırken; “Üçüncü Perde’de; Hovanski’yi evine kapanmış, genç kızların söyledikleri şarkıları dinlerken görürüz” cümlesinden Prens’in ancak 3. Perde bitmeden öldüğünü vurgulayan bir betimlemeyle karşılaşır (sayfa 347). İlk seferde okurken kafanız karışırken; bu bölümün ikinci defa okunmasıyla bunun basit bir hata olabileceğini görürsünüz.

Buna ilave olarak, kitap boyunca birkaç yerde karşılaştığım imla hataları da anlam karmaşasına yol açabiliyor. Bu önemsiz hata(lar) bazen anlama güçlüğü çekilmesine sebep olsa da; kitabın vurgulamak istediği bütünsel anlamı bozmamakta; yazarın mesajı gayet güzel anlaşılmaktadır. Fakat yine de devamı üçüncü kitapta hayat bulacak bu eserin basımından önce, yayınevince daha titiz incelenmesi gerektiğini düşünmekteyim. Böylece okunmasına doyulmaz bir lezzet ile karşılaşmamamız için hiçbir sebep kalmaz.

Yazarın bu uğraşının devamını sabırsızlıkla beklemekle birlikte bir kez daha Alev Alatlı’ya bu eseri bizimle, kendi dilimizde paylaştığı için teşekkür ederim.