E-Dergi

Daha önce yazarın Yüzyıllık Yalnızlık kitabını okumuş ve çok beğenmiştim. Bu kitap ise Can Yayınları'nın 2020 basımı kitap kapak tasarımı sayesinde ilgimi çekti. Yazarın yedinci romanı ve kendi doğup büyüdüğü köyde yaşanan bir cinayeti anlatıyor.

Marquez öyle bir dil kullanmış ki başlarda kitabın diline alışmakta biraz zorlandım. Bunda İspanyol isimlerine aşina olmamamın da etkisi vardı elbette çünkü kitapta o köyde yaşayan onlarca insanın ismi geçiyor. Olay akışı cinayetin gerçekleşmesi ile başlıyor ancak kendinizi sürekli olayların nasıl gerçekleştiğini merak ederken buluyorsunuz. Herkesin işleneceğini bildiği bir cinayeti kimsenin engellememesi ve herkesin kendince makul sebepleri olması ise kan donduruyor.

Muhteşem bir kitap.
Ruh sağlığı bozuklukları ya da eski adıyla akıl hastalığı bir çoğumuz için büyük bir gizem. Kitabın kahramanı Deborah şizofreni hastası ve yaşadığı tüm içsel süreçleri, hastane yaşantısını, terapi seanslarını oldukça detaylı ve anlaşılır biçimde ele almış yazar.
Bir klinik psikolog olarak hastane stajlarımda bir çok vaka görsem, kitabi bilgilere oldukça hakim olsam da şizofreniyi hiç bu hastalığı taşıyan birinin gözünden dinlememiştim. Bu anlamda hastalığı daha iyi anlamamı sağladığı ve bunu oldukça etkileyici ve merak uyandıran bir şekilde yaptığı için özel bir yer edindi bende kitap.
Herkese tavsiye ederim ama özellikle çevrenizde, akrabalarınızda şizofreni, bipolar bozukluk gibi rahatsızlıkları olan varsa okumanızı daha çok tavsiye ederim. Çünkü bu kitap hastalığa ve o hastalığı taşıyan insanlara bakışınızda olumlu değişimlere yol açabilir.

Bir oturuşta elimden bırakamadan okuduğum, bittiğinde derin bir hüzünle baş başa kaldığım etkileyici bir öyküydü.

Güneş ışınlarının çok yakıcı olduğu, yağmurların yağmadığı, ekinlerin bitmediği büyük bir kuraklık yaşanmaktadır. Köy halkı tüm yiyecek stoklarını tüketip yağmurdan ümidini kestiğinde çaresizce başka diyarlara göçmeye başlar. Herkes köyü terkettiğinde geride tek bir kişi kalır: Son yağmurda ektiği mısır tanelerinden biri filizlenen ve o tek mısır tanesini bırakmamak için köyde kalmayı tercih eden 72 yaşında bir adam ve kör köpeği.

Tek derdi hayatta kalmak ve filizlenen mısırını yaşatarak onun hasadını görmek olan yaşlı adamla köpeğinin yaşadıklarını büyük bir merak, hüzün ve şaşkınlıkla okudum. Su ve küçücük mısır taneleri için verilen mücadeleyi okudukça elimizin altındaki nimetlerin önemini daha derinden kavradım. Kitap bitene kadar yanımda duran su şişesiyle bakıştık bir kaç kez.

Kendim için okuma yılı ilan ettiğim 2021'in ilk kitaplarından biri olması çok manidar oldu bu kitabın.

Kitaplar, okumak ve bunu normalin oldukça dışına çıkarak yapmak.
Oldukça etkileyici, merakla okuduğum ve bitirdikten sonra bir süre etkisinden çıkamadığım muhteşem bir öykü.

Gerçekten harika bir kitap. Başlangıçta çocuk romanı gibi bir his verse de, bu durum kitabın akıcılığına ve merak uyandırıcılığına engel olmuyor. Bir noktadan sonra sadece yetişkinlere mahsus sanılan bir çok kötülüğün çocuklarda zuhur etmeye başlayışını görmeye başlıyoruz. Kitap oldukça çarpıcı ve düşündürücü bir noktaya taşıyor okuyucuyu. Mutlaka okunmalı