Toplam yorum: 3.084.983
Bu ayki yorum: 4.668

E-Dergi

Tufanaybars Tarafından Yapılan Yorumlar

16.01.2008

Hakikaten çok büyük dersler çıkarabileceğiniz bir hikâye. Belki şaşıracaksınız ilim ve sanatla bağımsızlığın kazanılmasına ya da insanların bu milliyetçi ruhlarına; ama bu alkışlanası mücadeleyi sizlerin de takdir edeceğini düşünüyorum.
12.01.2008

Gardan Herald gazetesine telefon edip Donald Willsson'u istedim, geldiğimi söyledim.
"Bu gece saat onda evime gelebilir misiniz?" Kulağa hoş gelen, içten bir sesi vardı. "Adresim, 2010 Mountain Bulvarı. Broadway arabasına binin, Laurel Caddesi'nde inin, batı yönüne doğru yürüyün, ikinci sokak."
Geleceğimi söyledim. Sonra Great Western Oteli'ne gittim, bavullarımı bırakıp şehre bir göz atmaya çıktım.
Güzel bir şehir değildi. Şehri yapanlar, gösterişli bir yer olsun istemişlerdi. Önceleri başarılı olmuşlardı belki. Ama o zamandan beri, tuğladan bacaları güneydeki kasvetli dağa karşı yükselen haddehanenin sarı dumanı biteviye bir pisliğe boyamıştı her şeyi. Sonuç olarak, madenciliğin kirlettiği, iki çirkin dağ arasındaki çirkin bir vadiye yerleştirilmiş, kırk bin kişilik çirkin bir şehirdi. Bütün bunların üzerinde, haddehane bacalarından çıkmışa benzeyen pis bir gökyüzü yayılıyordu.
Gördüğüm ilk polisin sakalı uzamıştı. İkincisinin leş gibi üniformasından iki düğme eksikti. Üçüncüsü kentin iki ana caddesinin birleştiği yerde, Broadway'le Union Sokağı köşesinde, durmuş trafiği yönetiyordu — ağzının kenarında bir puroyla. Ondan sonra polislere bakmaktan vazgeçtim.
Dokuz otuzda bir Broadway otobüsüne binip Donald Willsson'un dediği gibi yaptım. Çitle çevrili bir bahçe içinde, bir sokak köşesinde bir eve vardım.
Kapıyı açan hizmetçi, Bay Willsson'un evde olmadığını söyledi...
12.01.2008

"Terk etmiş olduğum ya da terk etmek üzere olduğum insanlar beni terk etmişlerdi... Burada ya da geldiğim yerde de olsam, geçmişi yeniden yakalama umudu boş bir beklenti, insan hiçbir şeyi bıraktığı yerde bulamıyor, kızarmış palamutun kokusunu bile...
...Namevcutluğun hüznü, yerini, insanları onların haberi olmadan gözleyebiliyor ve dinleyebiliyor olmanın üstünlüğüne bırakıyor. Bir şeyi kaybedince bir başka şeyi kazanıyor olduğuna inanmak, insan denilen mahlukun kendine karşı çevirdiği hilelerin en acımasızı olmalı. Kendimi, kâh o mekânda kâh bir diğerinde, kâh bu zamanda kâh diğer bir zamanda bularak dolaşıyorum. Yazgım beni hangi anda hangi yöne savurmayı uygun görmüşse." –
12.01.2008

1929 genç Türkiye Cumhuriyeti için son derece önemli bir yıldır. Başta Cenevre'den piyano tahsilinden dönen ekip olmak üzere bütün kahramanlarımız için de öyle... Olağanüstü yılın öyküsünü anlatmak istiyorlar size... Kimler yok ki... Doktorunuz, muhabiriniz, başyazarınız, medyumunuz ve bendeniz, o muhteşem yılı size daha iyi anlatabilmek için hizmetinizdeyiz... Ateş ve Kafes Kulübü'nden Pervin'in defterlerine, 12 kısım tekmili birden... –Yazarınız
Efendim, memleketin yetiştirdiği güzide insanlardan Ahmet Bey'in 1929 isimli eserini neşretmiş bulunuyoruz. Bu harikulâde kitabı ister bir roman gibi okuyun, ister bu toprakların bir evlâdı olarak halet-i ruhiyenize senenin her ayı için şaşmaz şekilde kılavuzluk edecek bir saatli maarif takvimi gibi... Her halükârda verdiğiniz para beyhude harcanmış olmayacak...
12.01.2008

Dört kişi var hikâyemizde, kahraman sayılıp sayılmayacakları okuyucuya bırakılmış. Yaşamı düşlerinde sürdürmeyi seçmiş, dik başlı eski zaman bakiresi; dünyaya kaydını bir türlü yaptıramamanın tragedyasını komik bir imgeye dönüştürerek yadsımaya çalışan hüzünlü palyaço; yaşamla buluşmasına, bitişe çok az kala yetişen geçmişi karışık yalnız kadın; ve doğmak için ölen yaşayamamış yazar eskisi. Birkaç kişi daha var tabii, arada bir görünüp kaybolan: ölüm meleği, şeytan, ölümsüz büyücü, vesaire. Ve onlar birlikte, rastlantısal kesişme noktalarında zaman zaman buluşup ayrılarak ya da hiç buluşamayarak, hiçbir şeyin değişmediği, ama her şeyin her an farklılaştığı bir zaman diliminin hikâyesini yarattılar.
Son Gezdikleriniz
Ateşkusan'ı Batırın! / Korsanlar Güverteye 2. Kitap