E-Dergi

İslam öncesinde Arap toplumunda kadın algısı ve sonra Kur’an bağlamında incelenmesi. Çok iyi bir çalışma olmuş. Hiçbir dini; coğrafyadan ve toplum dinamiklerinden ayrı düşünemeyiz. Buna elbetteki İslam’ da dahil.

Okursanız anlarsınız, anlarsanız seversiniz Robert Capa’ yı. O “Vurulup Düşen Asker” fotoğrafının sahibi. Yazar Whelan çok iyi bir kitap çıkartmış. Doğduğu andan ölümüne kadar adım adım Robert Capa’ nın arkasında, onunla birlikte hissettim kendimi. Macaristan, İspanya, Rusya, Türkiye, İngiltere, Cezayir, Fransa, Çin, İrlanda, Abd, Meksika, İsrail … birçok şehir, birçok ülke. Kitabı okurken bir anda Henri Cartier Bresson, Dian Arbus, Ernest Hemingway, Troçki, Pablo Picasso, Ingrid Bergman, John Steinbeck ile karşılaşırsınız. Dünyaca ünlü Mangum Photos’ un nasıl oluştuğuna şahit olursunuz. Robert ile İspanya İç Savaşı’ na, Normandiya Çıkartması’ na, İsrail-Arap Savaşı’na, Paris’ in kurtuluşuna eşlik edersiniz. Bir savaş fotoğrafçısının hayatının gözükenden aslında daha da zor olduğunu, ajanslarla anlaşmazlıklarını, ülkelerin vize sorunlarını, siyasi baskıları, hayati tehlikelerini, teknik ağrızalarını, rekabeti öğrenirsiniz. Yaşadığı zaman dilimi 2. Dünya Savaşı’ nın olduğu dönemlere rast geldiği için; ölümler, sürgünler, açlık, sefalet de ister istemez önünüze seriliyor. Ama bir yandan da o bitmek bilmez enerjisi ile eğlenceli anları, dostlukları… Kitabın içinde çektiği fotoğraflardan örnekler de var. Okunmasını kesinlikle tavsiye ederim. Özellikle de fotoğraf ile ilgilenenlerin. Kitabın içinden teknik bilgi elde edemezsiniz ama bir savaş fotoğrafçısının hayatı nasıldır derseniz alın size cevap.

Elias Canetti' yi bu kitapla okumaya başladım. Ve şöyle dedim kendi kendime; " bu delilerin arasında ne işim var". Karakterler çok sivri, günlük hayatımızda karşılaşamayacağımız tipler gibi geliyor. Ama onların içinde bulundukları körlük,hırs bir parça da olsa her insanda var. Gözümün önünden hiç gitmedi o kocaman kolalı mavi etek. Baksanız tüm karakterler süper iyi, hanımefendi, beyefendi kendi açılarından. Ama kaba bir tabirle "yemedikleri halt yok" kendi çıkarları için. Kafka' nın Dönüşüm kitabı ile ilişkilendiriliyor ama bence Dava' daki Josef K.' ya benziyor Prof. Kien. O' nun gibi bir oyuncağa dönüşüyor. Sistemin, insanın oyuncağına. Ve şu da dikkatimi çekti; Tüm erkek karakterlerde kadına dair kötü düşünceler var. Mesela "kadınlar felakettir, insanlığın ruhuna kurşun gibi çökmüş bir ağırlıktır yalnızca. Görevini ciddiye alan herkes , bu ağırlığı silkip atmak zorundadır, yoksa yazgısı yıkım olur." tabii bu en uç örnek. Kitap gayet güzel. Canetti okumaya devam.

Kitap tam bir otobiyografi şeklinde yazılmamış. Anne Delbee' nin düşünceleri ve hayalleri ile birlikte Camille' i tanıdım. Ama özellikle son sayfalardaki delirme dönemleri (ki ben tam anlamı ile delirdiğine inanmıyorum ) öyle anlatılmış ki, Camille' in o karışmış ruhunu, düşüncelerini hissettim diyebilirim. Kitabın sonundaki heykel fotoğrafları de çok işime yaradı. Çünkü bir yandan kitapta Camille' in heykel yaparken ki ruh hali anlatılırken bir yandan da o an yaptığı heykeli görmek onu anlamama yardımcı oldu. Dahilik ve delilik arasında, fakirliğin yakasına yapıştığı, erkek egemen bir sanat içinde Paris' de bir kadın.