Lübnan'da doğan ve 20'li yaşlarda Fransa'ya taşınan ve eserlerini Fransızca yazan bir aydının; kimlik, kimlik seçimi ve bu arada yaşanılan çelişkiler üzerine kaleme aldığı düşünceleri.
Deneme niteliğindeki bu kitap, bence gayet önemli. Tarihi kitapları kadar okunmayı hakediyor. Zira, biz Türkler için de altı çizilecek ve üzerinde düşünülecek bir çok satır var. Örneğin ilk olarak şu satırlar verilebilir. (sayfa 69): " Çeşitli halklar karşı karşıya kaldıkları felaketlerin sorumluluklarını birbirlerinin üzerlerine atmaya başladılar. Araplar ilerleyememişse, bu elbette ki onları hareketsizliğe mahkum eden Türk hakimiyeti yüzündendi; Türkler'in ilerleyememesinin nedeniyse, yüzyıllardır Arap sultası altında kalmalarıydı. Milliyetçiliğin birinci erdemi her sorun için bir çözümden çok bir sorumlu bulmak değil midir? Böylece Araplar yeniden doğuşlarının nihayet başlayacağı inancıyla Türk boyunduruğunu silkeleyip attılar; bu arada Türkler de Avrupa'ya daha az ayakbağıyla daha kolay katılabilmek için kültürlerini, dillerini, alfabelerini, giyim kuşamlarını Arap etkisinden kurtarma işine giriştiler."
Diğer bir örnek te şu satırlar olabilir.
( sayfa 46): " XX.yüzyıl bize hiçbir doktrinin mutlaka kendiliğinden özgürlükçü olamayacağını, hepsinin, komünizmin, liberalizmin, milliyetçiliğin, büyük dinlerden herbirinin, hatta laikliğin kontrolden çıkabileceğini, hepsinin yozlaşabileceğini, hepsinin elinin kana bulaştığını öğretmiş olacak. Hiç kimse fanatizmin tekeline sahip değil ve tam tersine hiç kimse de insanlığın tekeline sahip olamaz."
Bunun yanında yazar, kimlik arayışı olgusunu yalnızca biz Ortadoğulular için kullanmıyor tabii.Gerektiğinde Avrupalılar da Amerikalılar da kendilerini bu çağda bir azınlık veya sürgün olarak görebiliyorlar (sayfa 102): "........çağımızda herkesin kendini biraz azınlık, biraz sürgün gibi hissettiğini söylemiştim. Çünkü bütün topluluklar, bütün kültürler kendilerinden daha kuvvetliyle boy ölçüştükleri ve miraslarını bozulmadan koruyamadıkları izlenimindeler. Güney'den ve Doğu'dan bakıldığında, egemen olan Batı'dır; Paris'ten bakıldığında egemen olan Amerika olur; oysa ABD'ye doğru yol alırsanız, ne görürsünüz? Dünyanın bütün çeşitliliğini yansıtan ve hepsi de kökenlerindeki aidiyetlerini vurgulama ihtiyacı duyan azınlıklar. Siz bu azınlıkların arasında dolaşırken, iktidarın beyaz adamın elinde olduğunu, Protestan Anglo-saksonlar'ın elinde olduğunu binlerce kez işitirken,birden Oklahama City'de korkunç bir patlama olur. Sorumlular kimlerdir? Tam da, kendilerinin azınlıklar arasında en ihmal edilen ve aşağılanan gruba dahil olduklarına ve dünyalılaşmanın 'onların' Amerikası'nın çanına ot tıkadığına inanan Anglo-sakson ve Protestan beyaz adamlar............"
Sonuç olarak; Amin Maalouf sadece tarihi romanlarıyla değil bu denemesiyle de ünlü olmayı hakkediyor. Hem bunun için mensubu olduğu Arap ırkına, Arap düşünce tarzına ve Ortadoğu'luluğuna kahretmeden.....