Toplam yorum: 3.080.123
Bu ayki yorum: 7.001

E-Dergi

deryamustafa Tarafından Yapılan Yorumlar

01.11.2006

Üçüncü yüzyılda Mezopotamya'da yaşayan ve uzun süre bu bölgede yoğun halde kabul edilen Manicilik denilen dinin kurucusu Mani'nin hayatı, romanlaştırılarak anlatılmakta.

Anlatımı hoş, kısa bir sürede bitirebilirsiniz.

Ancak şu var ki; Amin Maalouf'un Afrikalı Leo, Semerkant veya Tanios Kayası gibi romanlarına göre daha arka planda kalıyor.

01.11.2006

Haçlı seferleri üzerine yazılan en kapsamlı kitaplardan birisi. Yazarı da, romanlarından tanıdığımız Amin Maalouf.
Kitabın en önemli özelliklerinden birisi; yalnızca Batılı kaynaklara dayanmaması. Arap tarihçi ve vakünüvistlerden fazlasıyla yararlanılmış. Bunların arasında İbn el Esir ve İbn Munkız da var.
Akademik amaçlı bir deneme olmasına rağmen sıkıcı değil. Tarih meraklıları için oldukça zevkli bir okuma olacaktır.
Esasında kitapta anlatılanlar sadece o günlere ışık tutmuyor. Bugüne dair de bir çok ipucunu yakalayabilirsiniz. Haçlı seferleri esnasında yerel Türk, Arap ve Kürt beylerinin birbirleri ile arasındaki siyasi çekişmeler, kişisel ihtiraslar ve bundan ustalıkla faydalanan Frenk krallıkları.

31.10.2006

Yazar, 15 yaşında Sofi isimli Norveçli bir genç kızın felsefe öğrenme serüvenini anlatmış. Tabi kitabın nerdeyse 600 sayfayı bulması, kitabın baştan sona okunabilirliğini zorlaştırıyor. Özellikle bu kitabın okuyucu kitlesinin 18-20 yaş gençliği olduğunu ve insanımızın uzun kitaplardan pek hazzetmediği göz önüne alınırsa.

Evet, kitabı baştan sona okuduğumuzda Batı felsefesini Sokrat, Aristoteles’ten başlayarak yakın günümüze kadar izleyebiliyorsunuz. Ancak temel sorun şu: Bu kitabı okuyan bir İranlı, Arap veya bir Türk genci, kendini nerede bulacaktır? Zira kitapta Doğu ve İslam felsefesi ile ilgili hemen hemen hiçbir şey yok? Oysa kitabın “Ortaçağ” bölümünde yazdığı üzere; “ Tüm Ortaçağ boyunca matematik, kimya, astronomi ve tıp bilimlerinde en ileri ulus Araplardı. Günümüzde hala Arap rakamlarını kullanıyoruz. Bir çok alanda da Arap kültürü Hristiyan kültürden daha ileri bir durumdaydı.”. O halde, acaba bir Türk gencinin İbn-i Sina, Farabi veya Mevlana hakkında söyleyebildikleri Freud hakkında bildiklerinden ne kadar çoktur?

Tabiî ki bizi bize anlatacak olan Norveçli bir yazar öğretmen olmayacaktır. Yazarın eseri 40’a yakın dile çevrilmiş. Bizim de böyle gayretkeş felsefe öğretmenlerine ihtiyacımız var. “Otobüsü kaçırmış bir milletin çocukları” olarak kendimiz hakkında öğreneceğimiz çok şey var.
30.10.2006

Gezmeyi sevenler ve başka diyarları merak edenler için 370 sayfalık bu gezi kitabının her satırı dolu dolu.

Dünyanın hemen her yanından güzel gezi anıları bulacaksınız. Kah Pekin’de kah Katmandu’da, kah Kahire’de kah Viyana’da.

Yazar anılarını 9 ayrı bölümde aktarmış. Bu bölümler şunlar: 1- Oradan buradan 2- Uzaklarda 3- Asya’da 4- Kuzey’in güzellikleri 5- Sıcak Afrika 6- Yaşasın Akdeniz 7- Avrupa’dan 8- Amerika Amerika 9- Krallar gibi

Onlarca anı arasında bana en enteresan gelenlerden birisi yazarın Japonya’da olduğunu anlattığı “kapsül otel ve tabut odaları”. Otel, Tokyo’nun en renkli semtlerinden birisinde. Otelin beşinci katında tüp odalar yer alıyor. Katta yaklaşık 800 kapsül oda var. Bunların uzunluğu 180 cm., genişliği ve yüksekliği de 75’er cm. kadar. Ancak banyoda herkesle birlikte duş alınıyor. Tabut odanın içinde, tavana tutturulmuş küçük bir televizyon, yanında bir ayna, başucunda bir okuma lambası ve alarmlı bir saat. Oturmak imkansız olduğu için, hemen yatmak gerekiyor. Sabah 5’te sirenle uyandırılıyorsunuz. Bir gecelik ücret 35 dolar civarında.

İlgililere duyurulur. Yazarın “Yakın name” isimli kitabı da yeni çıktı. Okumanızı öneririm.
30.10.2006

Hem tarihe hem de haçlı savaşlarına ilgi duyanlar için hem orijinal hem de oldukça matrak bir kitap.

Kitabın yazarı, Üsame İbn Munkız. 1095-1188 yılları arasında yaşamış bu kişi, Selahattin Eyyubi’nin de danışmanlığını yapmış. Bölgenin Haçlılardan kurtarılması için düzenlenen askeri harekatların bir kısmına da katılan kahramanımız, ölmeden önce hatıralarını bu kitapta toplamış.

Bu yönüyle kitap, döneme ilişkin birincil değerde bir anı niteliğinde. Bu kitapta yalnızca Haçlı savaşlarını değil; bölgedeki egemen güçlerin birbirleriyle olan hesaplaşmalarını da görebilirsiniz.

Genel olarak bakıldığında; döneme ait bir anı niteliğinde olduğu için, modern anı anlatım tarzında değil. Bu nedenle, bazı bölümleri gereksiz ve sıkıcı bulunabilir. Tekrarlara rastlanabilir. Ancak, hatıralar kısa bölümler halinde aktarıldığı için, ilginizi çekmeyen başlıkları hemen atlayabilirsiniz.

Tarih meraklıları için, yazarın en ilginç ve merak uyandıran anıları, “Frenkler” ve onların hayat biçimleriyle ilgili kaleme aldığı notlardan oluşuyor. Örneğin, sayfa 210, bölüm 162: “Frenklerin tuhaf tedavi usulleri: Muneytira hakimi, amcama halkı arasında bazı hastalıkları tedavi etmesi için bir tabip göndermesini istediği bir mektup yazdı. Amcam ona, Sabit adında Hristiyan tabip gönderdi. On gün kadar kaldıktan sonra Sabit geri döndü. Hastaları ne çabuk tedavi ettin, dedik. Şunları anlattı: Yanıma bacağında çıban bulunan bir savaşçı ve sara hastalığına yakalanmış bir kadın getirdiler. Savaşçıya çıbanı açıp iyileştirecek bir merhem uyguladım, kadına da onu sakinleştirecek bir perhiz tavsiye ettim. Sonra bir frenk tabip geldi ve benim için onlara, bu adam onları nasıl tedavi edeceği konusunda hiçbir şey bilmiyor, dedi. Ardından savaşçıya: Sence hangisi iyi;tek bacakla yaşamak mı, yoksa iki bacakla ölmek mi, diye sordu. Adam, tek bacakla yaşamak, diye cevap verdi. Tabip, o halde bana güçlü kuvvetli bir asker ve keskin bir balta getirin, dedi. Savaşçı ve balta geldi, ben de oradaydım. Tabip, hastanın bacağını bir kütüğün üzerine koydu ve askere, baltayla tek bir darbe vurarak bacağı kes, dedi. Gözlerimin önünde asker bir darbe vurdu, ama bacak kopmadı! İkinci bir darbe indirdi. Bu sefer bacağın iliği aktı ve savaşçı öldü.

Sonra kadını muayene etti. Bu kadının kafasında, onu etkisi altına alan bir şeytan var. Saçını kazıyın, dedi. Saçını kazıdılar ve kadın onların sarımsak ve hardaldan oluşan diyet yemeklerini yemeği sürdürdü. Ama rahatsızlığı daha da arttı. Bunun üzerine tabip, şeytan kafasının içine girmiş, diyerek bir ustura alıp kafa derisini haç şeklinde çizdi ve çiziğin ortasından deriyi çekerek kafatası kemiği görününceye dek soydu. Sonra orayı tuzla doldurdu. Kadın o saatte öldü. …..Ben de onların sözüm ona tedavi metodlarını öğrenmiş olarak buraya döndüm.

Diğer gülünç anıları başlıkları şöyle, “Karısının yatağında bir adam bulan Frenk”, “Kızıyla birlikte erkekler hamamına giren Frenk”, “Müslüman ülkesinde uzun süre kalmakla bazı barbar Frenklerde düzelme ve medenileşme hali oluyor”.

Ama belki de en komiği şu: “Frenklerin garip tedavi usullerine devam. Rahatlatmak amacıyla hastayı öldüren rahip”. (sayfa 218)