Toplam yorum: 3.081.289
Bu ayki yorum: 967

E-Dergi

Bayram Korkmaz

Merhaba, ben Bayram Korkmaz. Konya'da doğdum ve Konya'da ikamet etmekteyim. 30 yaşındayım, evliyim ve bir erkek çocuk babasıyım. İktisat Bilimi üzerine aldığım Lisans eğitimini 2018 yılında, İnovasyon Ekonomisi ve Büyüme üzerine aldığım Yüksek Lisans eğitimini ise 2021 yılında Necmettin Erbakan Üniversitesinde tamamladım. Özel bir şirkette Ürün Müdürü olarak çalışmaktayım. Müşteri İçgörüsü Alma ve Pazar Araştırması gibi işlerle meşgulüm. Kişisel gelişime önem veriyorum ve bu yolda aktif olarak birçok enstitüden, eğitim merkezinden ve kitaplardan faydalanmaya devam ediyorum. Kendime ait alçakgönüllü bir kütüphanem var ve her geçen gün büyütüyorum. Dünya Klasikleri, Türk Klasikleri, Modern Klasikler, Bilimsel ve Akademik Kitaplar, Kişisel Gelişim Kitapları ve Dini Kitaplar okumayı tercih ediyorum.

Bayram Korkmaz Tarafından Yapılan Yorumlar

Sezai Karakoç’un Eylül 1974`ten Ocak 1976`ya kadar Aylık Diriliş Dergisi`nde, 21 Haziran 1976-14 Ekim 1976 arasında Diriliş Pazartesi-Perşembe Günlüğünde Zülküf Canyüce takma adıyla yayınlanan bu kitabındaki yazılarında; insanlığın yitirdiği cenneti tekrar bulma çabası anlatılmaktadır.

Hz. Âdem ile başlayan yitik cenneti bulma yolculuğu, son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) ile nihayete erer. Her peygamber kurtuluşa açılan bir kapı ve insanlık medeniyetinin mihenk taşıdır. Hz. Muhammed (s.a.v.) ise kurtuluştur ve insanlık medeniyetin nihai tamamlayıcısıdır.

Hz. Âdem varoluş hikmetini, Hz. Nuh varoluşun temellenmesini, Hz. İbrahim inancın temellenişini, Hz. Yusuf devlet ilkelerini ve yönetimini, Hz. Musa zulmün karşısında bir duruşu ve hakikatin mutlak yasasını, Hz. Süleyman ideal devleti ve hakimiyeti, Hz. Yahya şehadeti ve inananlarının sesini, Hz. İsa yeniden dirilişi ve dimdik ayakta duruşu, Hz. Muhammed (s.a.v.) ise kurtuluş kapılarının ardını ve cennetin kendisini sembolize eder.

Kitabı okumadan önce kitapla ilgili herhangi bir bilgim yoktu ve kitapla ilgili bir inceme de okumamıştım. Bu durumun da etkisi ile ilk başlarda bölümler arası bağlantıyı kuramadım ve biraz sıkıcı gelmişti ancak sonradan büyük zevkle okumaya devam ettiğimi söyleyebilirim. Özellikle medeniyet bağlamında ele alınan konular sosyolojik yönden öylesine temelli ele alınıyor ve inanç-medeniyet ilişkisi de bir o kadar harika anlatılıyor ki bu kitabı okurken Sezai Karakoç tarafından yapılan tespitlere sık sık hayranlık duydum diyebilirim.

Sezai Karakoç “İnsanlığın Dirilişi” adlı denemesini “Kabuktan öze gidiş, hakikate dışından ve çevresinden bir bakış” diyerek tarif ederken, “Yitik Cennet” isimli bu denemesini ise “İçten dışa, özden kabuğa gidiş” olarak tarif ediyor. Bu sebeple bu kitaptan önce yazarın “İnsanlığın Dirilişi” adlı kitabını okumak daha doğru olabilirdi.
Sezai Karakoç’un 1966’ dan 1967’ ye kadar Diriliş dergisinde yayımlanan başyazılarından oluşan bu kitap; İslami bir dirilişe dünyanın neden ihtiyacı vardır? İslam Coğrafyasının içinde bulunduğu mevcut durumun sebepleri nedir ve İslami Dirilişte mevcut dünya siyasi durumunun rolü nedir? İslam coğrafyasının diğer coğrafyalarla ilişkisi nedir? İslami diriliş nasıl gerçekleşecek? İslamın insanlığa çağrısı nedir? gibi sorulara bir cevap niteliğindedir.

Rönesans'tan sonraki beş yüz yıllık dönemi “Avrupa Dönemi” olarak belirten yazar, bu dönemde ölüm dalgınlığı içerisinde bir Asya ile gerçek anlamda var olmayan bir Afrika’nın, Avrupa'ya bakışını anlatarak ve sayfa 9’ da “Avrupa’nın en büyük dramı şudur: Kendini hiçbir zaman sevdirememesi.” diyerek bu güzel kitabın girişini yapıyor. Ancak bu alıntıdan hareketle bu kitabın Batıya bir eleştiri olarak yazıldığını düşünmenizi istemem; çünkü bu kitap Batı ile değil İslam coğrafyası ile ilgili. Sadece çok isabetli bulduğum için bu alıntıya yer vermek istedim.

Avrupa barbar ve büyücü olarak görülürken ve kendini dünyaya tarih boyunca bir türlü kabul ettirememişken, bir de bu insani adaptasyonu sağlayabilecek tek güç olan İslam Medeniyetine set çekmesinin kendisini nasıl yalnız bıraktığını anlatan Sezai Karakoç, Doğu ve Batı’nın dirilişinin ancak İslam Medeniyetinin dirilişi ile mümkün olabileceğini anlatıyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrası İslam Ülkelerindeki bağımsızlık hareketlerini siyasi bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık ve fikir-kültür bağımsızlığı olmak üzere üç aşamaya ayıran yazar, fikir ve kültürde Batılı aydın ile köklerinden kopmayan halkın nasıl karşı karşıya geldiğine değinmektedir. Peki, bu düşünce dirilişi nasıl olacak? Bu sorunun cevabını okurken, yazıldığı dönemi de göz önüne alınca, bu kitabın değerini çok ama çok iyi anlayacaksınız. Sezai Karakoç bu sorunun cevabını vermeden önce eğitim sistemine sizlerin de hak vereceğine emin olduğum muhteşem eleştirilerini yöneltiyor. Sadece eğitim sistemi değil, bu düşünce dirilişinin önünde bir bent gibi duran dönemin sözde aydınları da bundan payını alıyor.

“Düşüncede Dirilişin” anlatıldığı ve beni en çok etkileyen bu kısımdan sonra “İnanışta Diriliş, Edebiyat ve Sanatta Diriliş ve Aksiyonda Diriliş kısımları ile Sezai Karakoç, İslam dünyasının ihtiyacı olan diriliş basamaklarının nasıl gerçekleştirilebileceğini ve İslam dünyasının neden bu diriliş adımlarını gerçekleştirmekte zorlandığını eleştirel bir üslup ile bizlere aktarıyor. Tam bu noktada şunu belirtmezsem haksızlık etmiş olacağımı düşünüyorum; bu kitap, mevcut durumun değerlendirildiği ve devamında çözümün nasıl gerçekleşeceği konusunda tahminlerin sıralandığı ve mevcut durumun sebeplerinin eleştirileriyle dolu bir yazı silsilesi olmaktan çok, özünde Milli ve İslami bir uyanış tutkusu yaşayan herkesin kılavuzu olabilecek nitelikte bir kitap.

Kitabın ikinci ve son bölümü olan “İslamın Çağrısı” isimli bölümde ise İnsana, Müslümana, Yahudiye, Hristiyana, Doğululara ve Afrikalılara, Din ve Tanrıtanımazlara yazarın kendi perspektifinden İslamın çağrısını ve uyarılarını okuyoruz. Özellikle Yahudi'ye Çağrı kısmında işgal altında bulunan Filistin ve soykırıma uğrayan Filistin halkını düşününce yazarın daha o günlerden yazdıklarını okuyunca çok canınız sıkılacak ve üzüleceksiniz.

Günümüzde güzel vatanımız Türkiye’nin milli bir uyanış ve şahlanışını bekleyip yeniden ecdadımızın mirasının dünyanın dört bir yanına taşınacağı günlerin hasretini çekiyorsanız bu kitabı çok seveceksiniz. Sadece vatanımız değil İslam coğrafyasının kendine has kültürü, sanatı, edebiyatı ve düşünce sisteminin iki kutuplu (Batı ve Sovyet) dünyaya sığmayıp, kendine yakışır şekilde, Doğuyu, Afrika'yı ve aslında göz ardı edilmiş tüm insanlığı üçüncü bir kutup olarak İslam coğrafyası olarak dünya sahnesinde hakkıyla temsil edeceği günün özlemi içerisindeyseniz; bu kitabı okuduktan sonra umudunuzu kaybetmemeniz gerektiğini anlayacaksınız.
22.10.2023

Peyami Sefa'nın okuduğum ilk kitabıydı ve bir çırpıda bitirdim. Muhteşem bir eser ve Türk Edebiyatı böyle bir esere sahip olduğu için mutluyum. Ayrıca romancının değil roman kahramanının gözlemlerini anlatan ilk Türk Romanı olması yönüyle ayrı bir yeri vardır. Hastalık, sağlık, umut, umutsuzluk, aşk ve acı gibi bir çok duyguyu yaptığı derin ve güzel tahlillerle okuyucuya çok net bir şekilde aktarıyor.
22.10.2023

Çocukluğumda izlediğim film aklımdan hiç çıkmaz; hatta o tuğlalardan oluşan ve ormanın içinden geçen sevimli yol hep beynimin bir köşesindedir. Kansas' ta yaşayan Dorothy bir fırtına sonucu kendini Oz Diyar'ında buluyor ve tekrar eve gidebilmenin yollarını arıyor. Bu esnada edindiği arkadaşlıkları da masalın en güzel konularını oluşturuyor. Her yaşta okunabilecek ve her yaşta okudukça mutlu olunabilecek bir masal kitabı.
22.10.2023

Öncelikle mükemmel bir roman olduğunu söylemek istiyorum. Böyle, karakterlerin iç dünyasına derinlemesine inen bir aşk romanı içerisinde Sabahattin Ali dönemin siyasi ve kültürel yapısını da bizlere aktarabilmiş. Açıkçası kitap bir zamanlar herkesin elinde ve dilinde olduğu için biraz önyargılarım vardı ancak kesinlikle herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte kitabı sadece "aşk romanı" olarak nitelendirmenin yetersiz kalacağı ve haksızlık olacağı görüşündeyim. Kitabı yine en iyi anlatabilecek şeyin içerisinden bir bölüm olduğunu düşündüm: ''Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?''