Dinlenmek ve resim yapmak için bir dağ kaplıcasına giden bir ressamın dilinden anlatılıyor hikaye. Resim yapan ve biraz da şiir yazan bir sanatçı, kendi tabiriyle " ortak duygular dünyasını geride bırakmak ve sanatçının aşkın konumuna ulaşmak" (s.136) amacıyla bir dağ kaplıcasına doğru yola çıkıyor.
Yazar, bu kısa romanın giriş bölümünde, dünyanın her şeye rağmen yaşamaya değer bir yer olduğu tezini savunuyor. "Yirmi beş yaşıma geldiğimde, aydınlık ve karanlığın, madalyonun iki yüzü olduğunu ve güneşin parladığı yere mutlaka gölgenin de düşeceğini fark ettim." (s.6)
Yazar, romanın bazı bölümlerinde ana karakterin dilinden batı resim ve şiiri ile üyesi bulunduğu Japon sanatını karşılaştırıyor.
Ana karakter kaplıcada tanıştığı ve başkasından duyduğuna göre garip bir geçmişi olan bir kadından etkilenip, kafası dağılınca kafasında tasarladığı huzurlu çalışma ortamını bulamıyor ve hikaye bu çerçevede gelişiyor.
Yazar, kitapta bolca doğa betimlemesi ve biraz da insan karakter analizi yapmış, diyaloglar da çok az miktarda olunca kısa bir roman da olsa kitabı okumak için bazı bölümlerde özel dikkat ve yoğunlaşma gerekiyor.
Kitapta genellikle Japon sanat ve edebiyatından ve bazen de dünya sanat ve edebiyatından sanatçıların eserlerine bol miktarda atıfta bulunulmuş. Batılı sanatçıların adı ve eserleri tanıdık gelse de Japon sanatına özel ilginiz yoksa Japon sanatçılar ve eserleriyle ilgili bölümlerde yabancılık çekebilirsiniz. (Kitapta geçen sanatla ilgili kişi ve eserleri çevirmen her sayfada alt bilgi olarak detaylandırmış.)
Japon sanatına ilginiz varsa severek okuyabileceğiniz bir kitap.
"Bireyi geliştirmek için tüm imkanlarını harcamış olan uygarlık, daha sonra mümkün olan her şekilde onu ezmeye devam ediyor." (s.154)