E-Dergi

Sabahattin Ali'nin kısa öykülerini derlemiş olduğu, en son masallar bölümünde Sırça Köşk isimli hikayeyle sonlandırdığı bu kitabı bir çırpıda okuyabilirsiniz. Ne katacak derseniz, hikayelerde Sabahattin Ali dönemi Türkiye'sinden manzaralar göreceksiniz ve diyeceksiniz ki aslında pek de yol alamamışız. Sırça köşk hikayesi ise yazıldığı gün ne kadar geçerli ise bugün de aynı geçerlilikte.
Sırça Köşk masalı ise, camdan kalelerden, saraylardan korkmamanın, elimizi kolumuzu bağlayan asıl korkunun zihnimizde oluşan algı duvarlarından kaynaklandığını çok güzel hikayeleştirmiştir.

Aslında benim önceden okumuş ve beğenmiş olduğum bir kitaptı bu ancak kaybettiğim ve arşivleyerek sonrasında yine okumak istediğim için tekrar aldım. Tabi buradaki yorumlar hep subjektif olacak, sonuçta her birimiz birbirimizden farklı yerlerden bakıyoruz hayata. Ama benim penceremden bakınca şu ana kadar okuduklarım arasında en beğendiğim Sabahattin Ali romanıydı. Bir kere içerisinde gerçeklik var, Nihal Atsız ile yaşananlar gibi (ki bu da Sabahattin Ali'nin penceresinden).
Bunun dışında sezgi var, aşk var, dostluk var, ihanet var, olana bitene kayıtsızlık var ve iyilik ile kötülük var. Bunlardan sakın roman entrikalarla doluymuş gibi bir şey aklınıza gelmesin, her şey Sabahattin Ali'nin güzel bakışı ve yalın tasvirleriyle su gibi akıyor.

Livaneli'nin akıcı anlatımıyla dolu kısa öykülerden oluşan romanı. Bir Livaneli klasiği olarak yine hikaye içinde hikaye var. Ana karakterlerin oluşturduğu hikayenin dışında, onların bir şekilde dokunduğu insanların hayatlarından kesitler sunuyor bize. Özellikle bazı bölümleri okuduktan sonra bende empati kurdurarak farklı sorular sordurmuştur. Bunlardan birisini örneklemem gerekirse; bazı insanlar kötü ama bir de bir şekilde sonradan kötüleşenler var, ve bunun suçlusu o insanlar mı yoksa onları bu duruma düşüren toplum ya da düzenin kendisi mi? Bu soru da ne kastettiğimi romanı okuduktan sonra çok daha iyi anlayacaksınız.
Konstantiniyye Oteli, bir şehrin hatta belki de bir ülkenin 24 saatinden kesitler sunuyor bize.

Bize tarihi sevdiren insan. ESG hocamızın biz "bogomiller" için hazırlamış olduğu, doğru bilinen yanlışlar ve hatta bilindiği sanılıp aslında bilinmeyen tarihi gerçekleri anlattığı kitabı. Hocamız sıkmadan, boğmadan, gayet akıcı, basit ve akla uygun şekilde tarihin popüler konularına değinmiş. Benim özellikle en sevdiğim yanı, tarihi olayları anlatırken kurduğu basit ama hepimizin unuttuğu neden-sonu ilişkisi. Bunun en güzel örneği olarak da "Avrupalılar mı ilerledi yoksa biz mi geri kaldık" konusunun anlatımında görebiliyoruz.

Kazara bir adaya düşen çeşitli yaş grubundan çocukların hikayesinin anlatıldığı bir roman. Bana adeta insanlık tarihinin küçültülmüş bir evrende metaforik bir anlatımı gibi geldi. Zira birbirlerinden farklı karakterlere sahip bu çocukların hayatta kalma savaşını, güç mücadelesini, merhamet ve zalimliği, iyiliği ve kötülüğü ez cümle insana ait her duyguyu görüyoruz. Tabi bunların mücadelesinde gelişen "insanlık" tarihinin bu adadaki çocuklara yansımasını da.