Toplam yorum: 3.080.804
Bu ayki yorum: 482

E-Dergi

Safiye GÖLBAŞI Tarafından Yapılan Yorumlar

01.03.2008

Elif Şafak'ın altı romanı ve bir deneme kitabını okumuş, yegane hikaye kitabını bulabilmek için bir hayli efor sarf etmiş ama bulamamış, gazete yazılarını bir güne bir gün kaçırmamış bir okur olarak Siyah Süt beni şaşırtmadı. Ama eğer onu sadece romancı kimliği ile tanısaydım şaşırabilirdim. Zira Elif Şafak'ın kaleminin en bilinen özelliklerden biridir; sıkı örgülü olması. Hikâye içre hikâye anlatması. Lakin Siyah Süt bir hayli gevşek örgülü bir roman. Hele de kadın yazarların benzer deneyimlerinin paylaşıldığı bölümler kitabı büsbütün parçalara bölmüş. Kötü mü olmuş? Hayır, bilakis bu paylaşımlar çok kıymetli, bilgilendirici, keyifli. Ama bu tarihi anekdotlar kitabın 'roman'lığına halel getirmiş bence. Bu yüzden bir romandan ziyade bir araştırma kitabına benziyor. Ancak yineliyorum keyifli bir araştırma kitabına.

Ben şahsen Elif Şafak'ın o zengin o Osmanlıca kökenli kelimelerle bezenmiş dilini, o dille yazılmış kitaplarını özlüyorum. Eğer ben Elif Şafak'tan yıllar yıllar sonra doğsaydım ve mesela ilk olarak onun Pinhan'ını yahut Şehrin Aynaları'nı okusaydım ve o hevesle ve benzer beklentiyle Siyah Sütü alsaydım bir ölçü hayal kırıklığına uğrardım :) Hele de Mahrem'iyle tanıdıysam onu, oradaki o gizemli, orijinal, karamsar, acıtıcı ve delice yahut dâhice hayal gücü yüklü dilden, anlatımdan sonra, doğrusu Siyah Süt'ü nereye koyacağımı bilemezdim. Hayatın dönüştürücülüğüne şaşar kalırdım herhalde.


Ancak Siyah Süt'ün öyle bir özelliği var ki hiç bir kitapla kıyas kabul etmez; samimiyeti. Fena bir okur sayılmam, şimdiye değin bundan daha samimi yazılmış bir kitap okumadım. Oldukça esprili bir anlatıma sahip olmasına karşın çoğu yerinde gözyaşlarımın akmasına mani olamadım. Eşine yaptığı orijinal ötesi evlilik teklifini, bunalım günlerinin geceliğini annesinin gizliden koyduğu makineden çıkarmasını, postnatal depresyonun tedavi yöntemlerini bizimle paylaşmasını, rüyalarını, beyin ağacını, vapurdaki kadının kendisine güldüğünü düşünüp onu ötelemeye çalışmasını, 'hayal şeftali yanaklı bir genç kızdır, sarılmak istesen tutamazsın, hakikat ise beli bükülmüş yaşlı bir acuzedir; yüzüne kolay kolay bakamazsın' ve ' ben apartman kedisi miyim ulan' :) deyişini, yer yer kahkahalar içinde, yer yer içim titreyerek, her halukarda Elif Şafak'ı daha bir severek okudum.

Her loğusaya mutlaka tavsiye ederim, güç alacaklardır. Tabi feminizm, kadın yazarlar, kadın hareketleriyle ilgilenen meraklılara da ve son olarak bir günde bir kitap okuyup bitirmeyi akıcı kitapları seven kitap kurtlarına :) Ancak Elif Şafak'ı değil de özellikle yukarıda isimleri geçen romanlardaki dilini sevenler için aşırı beklentiye girmemelerini tavsiye eder ama Siyah Süt’ü es geçmemeleri gerektiğini sözlerime eklerim.
21.01.2008

Uzak Ülke’yi edebi kıymeti yönünden olduğu kadar tarihi önemi sebebiyle de önemsiyorum. Zira ülkemizin ilk Müslüman kadın yazarı olan Fatma Aliye’nin; hayatı üzerine bir kitabın kaleme alınması suretiyle tanıtılması/hatırlatılması mesela Halide Edip’le alakalı bir kitap daha yazılmasından çok daha manidar. Sadece bunun için dahi Fatma Hanıma teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Osmanlının torunları, okurlar, Türk Edebiyatı Tarihi ile ilgilenenler-bilhassa kadınlar- kuşkusuz Fatma Aliye’nin ailesi ve farklı bir sebepten Fatma Aliye’nin kendisi.
Fatma Aliye dahi teşekkür etmeli zira baştanbaşa yürekle yazılmış bir kitap Uzak Ülke. Fatma Hanım ne kadar gayret etmişse de gizlemeye Fatma Aliye’nin sert köşelerini görmemek mümkün değil. Ya da Uzak Ülke’den ilhamla bizzat Fatma Aliye kitaplarını okuyunca o köşeleri görmemek elde değil. Belki bunca şefkate yazmasaydı Fatma Hanım bu kitabı, Fatma Aliye’nin kızının yaptığı tercih daha bir yerini bulurdu. Bu tercih ve Fatma Hanım’ın tepkisi boğaza takılan, yutulamayan, kusulamayan, nerden geldiği anlaşılamayan, münasebetsiz bir lokma gibi kalmazdı kitap boyunca okuyucunun boğazında. Ama ısrarlı anlama çabası ve şefkat bir romanı eksiltir mi bundan emin değilim.
Romanın şiirsel havası ve yazarına özgü orijinal söyleyişlerle okuyucusuna sıkı bir edebiyat ziyafeti çektiği de muhakkak. Ayrıca romanda Fatma Aliye’nin hayatına paralel olarak dünyada ve memlekette neler yaşandığına dair kronolojinin tutulması fikri ise bence zekice. Zira bu yöntem romana kıvrak bir derinlik ve heyecan katmış.
Ve roman boyunca akıp giden sonunda büsbütün yüzeye çıkan iki yazarın benzer yalnızlıkları ise yürek burkucu. Ancak şunu söyleyebiliriz belki; yazarlar kendilerini yalnız hissetseler de ya da gerçekten yalnız olsalar da bilsinler ki kitapları hiçbir zaman yalnız kalmayacak. Yastıkların altına konacak, çantalarda gezecek, bavullarda o ülkeden o ülkeye seyahat edecek, aynı sayfaların yüzüne teker teker ve tekrar tekrar farklı gözler hayran hayran bakacak ve Kafka’nın söylediğinin aksine onlardan nice nice hayatlar çıkarılacak.
01.01.2004

Mahrem,bana göre 'görülmeye' dair ki birileri tarafından görülmek ciddi bir sorundur ve hayatımızın güçlü bir belirleyici ögesidir yazılmış yazılacak en kapsamlı,en zengin,en doyurucu,en yeterli,en zevkli... romandır.Zaten Elif Şafak ın yazarlık mahareti,bilgisi,görülmeye doyulmayan hayal gücü ancak böylesi bir eser verebilirdi.Benim dünyamın en güzel ve en yetkin ve yazdıgı bütün cümleleri okunması gereken yazarını sevgili ELİF ŞAFAK I hayranlıkla selamlıyorum.
08.04.2003

.Söylemek istediği,fark ettirdiği hiçbirşey olmayan bir hikaye/roman kitabı.kolaylıkla kotarılabilecek basit bir kurgu.doğrusu,uğruna kitaplar yazılan bir yazarın derinliksiz bir senaryo denemesini hikayenin sınırları içinde barındırmaya çalışması(her ne kadar kitap bu yönüyle öne çıkarılmışsa da!)bana pek de anlamlı gelmedi
08.04.2003

Mor,ilgi çekici bir teknikten yoksun bir roman. romanın tamamına karamsarlık,bunalım,ümitsizlik hakim.ancak bunların kaynağı kitabın kapağıyla da desteklenmek istediği gibi cinsellik değil tanrıbilmezliktir,ahiret inancından yoksunluktur.mukaddesat teğet geçildiği için roman eksik,anlamsız ve can sıkıcı bir ruha bürünmüştür.elbetteki İnci Aral'ın ruh çözümlemeleri,karakter tahlilleri,insanın duygu dünyasını anlatmasındaki yeterliliği ve başarısı hiçbir olumsuz yorumu hak etmeyecek düzeydedir.işte bu yüzden İnci Aral keşke hep öykü yazsaydı...