E-Dergi

Hikayede kendi bakış açılarını sunan, üç farklı yaş grubundan üç karakter de çok canlı, çok başarılı. Üniversite mezunu bir şehir insanının sakin bir kasabada inşaat işçiliği yaparak huzur bulabileceği benim gibi bir şehir aşığı için bir inandırıcı anlatılmış. Durgun bir film izler gibi, bir solukta okudum,

1918 yılında geçen ve 1937 yılında yayınlanan bir romandaki bütün karakterler bugün bile çok tanıdık. Ama beni en çok etkileyen annenin, ailede, baba ve farklı yaşlarda iki erkek çocuğu için ne ifade ettiğinin bu kadar güzel bir şekilde ortaya konmuş olması. Covid pandemisinin hatıraları hala tazeyken o dönemin pandemisi İspanyol gribinin hayatlara etkisini okumak ise çok çarpıcıydı.

Hikayelerde hiç zorlamadan dönemin ruhu da çok iyi hissediliyor. O yılların "Boğaziçi köyleri" ve renkli kültürel yapısı ile İstanbul kokuyor hikayeler...

Kitabı okurken yazarının şair olduğu hissediliyor. Cümlelerin görünen anlamlarının arkasında başka dünyalar var. Yazar bazen dipnotlarıyla okuyucuya bu dünyalara girerken eşlik ediyor, bazen bir bulmaca gibi her sayfada yeni bir ipucu vererek okuyucunun kendisinin hikayenin tamamını ortaya çıkarmasını bekliyor.

İnsan bu kitabı okurken kitaptaki her karakterin yerine koyabiliyor kendini. İlk kez 1963 yılında yayımlanan ve Macaristan'da geçen bir hikayede nasıl kendini bulabildiğine şaşarak bir solukta okunuyor kitap. Kent-taşra yaşamındaki farklar ve anne-kız arasındaki büyük sevgiye rağmen kuşak çatışmasının yol açtığı mutsuzlaştıran ilişki ve aralarındaki iletişimsizliğin sebep olduğu sıkıntılar o kadar tanıdık ki... Çeviri de çok akıcı ve güzel. Her yaştan kadın okuyuculara özellikle tavsiye ederim.