E-Dergi

Jane Austen’ın olgunluk çağında tamamladığı ve en sevdiğim kitabım diye tabir ettiği Emma, 19. Yüzyıl İngiltere’sini yani Victoria Çağındaki sosyal hayat, kadın-erkek ilişkileri, evlilik gibi başlıca konular üzerinde duran bir kitaptır. Toplumsal statü farklarının mizahi bir yolla anlatıldığı kitapta, çöpçatanlık konusu üzerinden üç genç kızın hayatının belli bir kısmı anlatılıyor. Kitabın baş karakteri olan Emma, insanların hayatlarını kendine göre yönlendiren, kendini beğenmiş ve oldukça akıllı bir kız. Baş karakter kitap boyunca ruhsal anlamında değişiklik gösteriyor. Bu Emma içinde geçerli.Kitap boyunca birkaç asil ailenin gündelik yaşamına konuk oluyoruz. Heyecansız ve sıradan olaylara karakterlerin bakış açıları, sınıfsal ayrılıkları ve tavırları eşlik ediyor ve bu düşünceler ışığında gelişen olaylar kitabı dolduruyor.İngiltere’nin o güzel dönemlerine tanık olmak isterseniz Austen ile kesinlikle tanışmalısınız. Keyifli okumalar.

Steinbeck romanında; tarımda makine kullanımının yaygınlaşmasıyla fakirleşen çiftçilerin borç batağına nasıl sağlandığı, bankaların çiftçilerin topraklarına nasıl el koyduğunu, topraksız kalan çiftçilerin göçü ve göç ettiklerinde iş, barınma, ırkçılık gibi sorunlarla mücadelesini anlatılıyor.
Romanda kapitalist sistem tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmiştir. İnsanların çaresizliği, açlık, yoksulluk, sefalet okurken göğsünüzü sıkıştırabilir.
"Açlığı, yalnız kendi büzülmüş midesinde değil, çocuklarının da büzülmüş karınlarında duyan bir adamı nasıl korkutabilirsiniz?"

Martin Eden, Jack London'ın otobiyografisi diye nitelendirilebilecek bir roman. Dolu dolu bir roman bu. İçinde aşk, çaba, içsel savaş, ihanet, riya, kibir, çıkar ilişkisi, insanları tanıma her şey var. Kitap bir aşk ile başlıyor. Fakir ama gururlu gencimiz Martin Eden, burjuva sınıfından Ruth'a aşık oluyor. Bu aşk öyle bir aşk ki, Martin'in tüm hayatını baştan değiştirmek istemesine sebep oluyor Konuşmasını, yürüyüşünü, tavrını, hareketlerini hepsini sil baştan değiştirmek, Ruth'a uyum sağlamak istiyor. Kendiyle savaşıyor ve onların masalarında yemek yiyecek konuma geliyor ama asla onlar gibi olmuyor. Çünkü olayların aslında düşündüğü gibi olmadığını, onları boşa yücelttiğini idrak ediyor. Mevki makam hiçbir şeydir bunu görüyor.

Müthiş bir kitap okudum. 1932'de yazıldığına inanamıyor insan. Bugünü bile aşan bir distopya ile karşı karşıya kaldım. Gayet akıcı bir şekilde okunabilecek, şaşırtıcı bir eser. İyi okumalar! :)

Yine bir entrika dolu Shakespeare kitabının sonuna geldim. Tek bir kişinin tüm gidişatı nasıl değiştirebileceğini film izler gibi okudum. Makam hırsı insanın içindeki bütün iyilikleri nasıl yok edebilir ve insan ne kadar şeytanlaşabilir? Bunun cevabını çok güzel veriyor.
Şiirsel, akıcı üslubu kitabın bir çırpıda bitmesini sağlıyor. Şimdiden iyi okumalar! :)