Toplam yorum: 3.081.710
Bu ayki yorum: 1.390

E-Dergi

Ludvik Tarafından Yapılan Yorumlar

11.01.2011

Maşenka Nabokov'un genç bir göçmen yazar olarak kaleme aldığı ilk kitap. Ama kesinlikle acemiliklerden geçilmeyen bir ilk roman değil. Kendisinin ifadesine göre farkında olmasa da ünlü otobiyografik eseri "Konuş Bellek"le ortak noktaları olan bir yaşantı romanı. Geçen zamanla beraber yaşanmış bir aşkın insan duygusu üzerinde yarattığı bir yanılsama... İnsanın bu yanılsamaya atfettiği değer... Nabokov'u dünyasının merkezine yerleştirmiş her okura tavsiye ederim. Arada kalmış gibi görünen bu romanı okuyun.
07.12.2010

Orwell'in insanı sefaletin öznesi yapan romanı. Aspidistra romanında sefaleti kabul eden ve bunu hayata karşı bir tavır olarak sunan Orwell "Paris ve Londra'da Beş Parasız"da bu türden bir tavır almaz. Beduşluğun bir anlamda tasvirini yapar. İnsanların bakışıyla gerçekler arasındaki uçurumları gözler önüne serer. Devamlı cepteki paranın hesabını yapmakla bir sıcak çay içmenin getirdiği huzur arasında gidip geliriz.
01.11.2010

Beyaz ırktan bir erkeğin itiraflarını okurken doğal olarak herkesin üzerinde farklı bir etki bırakacağını düşündüm. Benim okumam da romanın ilerleyişiyle birlikte değişti. Önce bir akademisyenin küçük bir kıza duyduğu zaaf dolu bir dugunun peşinden gittim. Humbert'e kuşkuyla baktım. Sonra o küçük zaafın Humbert'in yaşamının bütününe yayılan karşı konulmaz bir tutku olduğunu gördüm. Humbert son derece bencilce Lolita'sının ardından gitti. Onun yaşamını kendisi şekillendirmek istedi. Gözü hiçbir şeyi görmez oldu. O an anladım ki karşımda tutkularına karşı koyamayan biri var yani tüm çıplaklığıyla insan var.
Nabokov'un bana göre en iyi iki romanından biridir. Bunu söylememde Orhan Pamuk'un da dikkat çektiği, romanın sonlarındaki Humbert'in Lolita'yı kaybettikten sonra bir tepeden kasabaya bakışı ve içinden geçen düşüncelerin aktarıldığı o unutulmaz bölümün de etkisi var.
21.10.2010

Nabokov'un önemli romanlarından biri. Ömrünün büyük bir bölümünü satranca adayan bir adamın öyküsü. Romanın bana göre en ilgi çekici yönü kahramanın gerçek yaşamla benliğinin bir parçası haline gelen satranç arasında tam bir kimlik bunalımı yaşaması. Gerçek yaşama adapte olması güçleştikçe trajik bir hikaye doğuyor.
15.10.2010

Okuduğum çarpıcı romanlardan biri. Etkileyiciliği romanın kahramanı Gordon'dan kaynaklanıyor. Gordon'un genel geçer sayılabilecek yaşam felsefesine tamamen karşı oluşu; insanların yaşamını tüketimin, sınıf atlama arzusunun, hepsinden önemlisi paranın yönetiyor olduğunu ısrarla vurgulaması onu dünya roman tarihinin en aykırı kahramanlarından biri yapar. İçten içe karamsar bir felsefeyle örtülmüştür roman. 1930'ların İngiltere'sinin yaşama bakış ve ekonomik ilişkiler bakımından 2000'lerin dünyasından (Belki Türkiye'den de) farklı olmaması da bir bakıma deprem etkisi yaratıyor.