Toplam yorum: 3.133.926
Bu ayki yorum: 6.171

E-Dergi

UMUT GÜNER

İstanbul doğumlu, aslen Selanik-Drama mübadil bir ailenin evladıdır. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul Tuzla’da tamamlamıştır. Üniversite eğitimini ise Balıkesir Üniversitesi Tarih Bölümü’nde tamamlayarak buradan mezun olmuştur. Yüksek Lisans eğitimini ise Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ortaçağ Anabilim Dalı’nda tamamlamıştır. Uzun yıllar muhtelif vakıf, dernek ve organizasyonlarda toplumsal, kültürel ve entelektüel faaliyetler içerisinde bulunmuş, dergi ve gazetelerde makaleler ve popüler tarih yazıları yazmıştır. Uluslararası hakemli dergilerde yayınlanmış makaleleri ve kitap çalışmaları bulunmaktadır. Ortaçağ Tarihi, Sosyal ve Siyasî Organizasyonlar, Devlet, Siyaset ve İktidar Felsefesi ile Politik Kuramlar alanlarında akademik ihtisas çalışmaları yürütmektedir.

UMUT GÜNER Tarafından Yapılan Yorumlar

Slavoj Žižek tarafından yazılan "Lacan'ı Nasıl Okumalıyız?", Jacques Lacan'ın derinlemesine psikanalitik teorilerini anlamak için bu kitap yardımcı olur. Žižek, Lacan'ın teorilerini daha anlaşılır hale getirmek ve okuyuculara daha derinlemesine anlama fırsatı vermek için örneklerini ve kendi yorumlarını kullanır. Okuyucu, kitapta Lacan'ın teorik temellerini ve temel kavramlarını öğrenir.

Lacan, gerçek, imgesel ve sembolik düzenlere büyük önem verir. Lacan, gerçekliği üç düzeyde inceler: gerçek, imgesel ve sembolik düzenler arasındaki ilişkiler ve bunların bireyin psikolojik yapısına etkileri ele alınıyor. Ek olarak, Žižek, "ayna evresi" olarak bilinen kavramı kullanarak, bireyin kendilik bilincinin gelişimi sırasında bir ayna karşısında kendisini tanıması sürecini tanımlar ve bu aşamanın bireyin benlik algısı üzerindeki etkilerini tartışır.

Žižek, arzu ve dürtü kavramlarını psikanalitik terapi ve süreç bağlamında ele alır. Arzunun ve dürtünün sembolik düzende nasıl ortaya çıktığını ve nasıl işlediğini açıklar. Lacan'ın teorisinde psikanalitik semptomların yerini ve bu semptomların nasıl okunması gerektiğini ele alır. Lacan'ın Sigmund Freud'un çalışmalarını nasıl yeniden yorumladığı tartışılır. Žižek, Lacan'ın Freud'dan nasıl ayrıldığını ve onun fikirlerini geliştirdiğini açıklar.

Žižek, Lacan'ın teorilerini hem bireysel psikolojiye hem de kültürel ve toplumsal analizlere uygular. Lacan'ın kavramlarının sinema, edebiyat ve popüler kültür üzerinden nasıl yorumlanabileceğini gösteriyor. Lacan'ın dilin bilinçdışı ve kimlik üzerindeki etkilerine ilişkin görüşleri kapsamlı bir şekilde tartışılır.

Slavoj Žižek tarafından yazılan "Lacan'ı Nasıl Okumalıyız?", Lacan'ın karmaşık teorilerini anlamak isteyenler için bu kitap çok önemlidir. Žižek, Lacan'ı kendi özel üslubuyla ve örnekleriyle daha erişilebilir hale getirir. Kitap, Lacan'ın teorik temellerini kapsamlı bir şekilde ele alarak okuyuculara geniş bir bakış açısı sağlar. Žižek'in analizleri ve yorumları, Lacan'ın fikirlerini daha iyi anlamak için yararlı yollar sunar. Žižek'in kitabı, Lacan'ın teorilerine ilgi duyanlar için bir başlangıç noktası olarak hizmet ederken, daha önce Lacan hakkında bilgi sahibi olanlar için de kapsamlı bir inceleme fırsatı sunar. Lacan'ın karmaşık ve soyut teorilerini somut örneklerle açıklamak, okuyucunun bu teorileri daha iyi anlamasını sağlar.
Yazar, Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında casusluk faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerden biri olan Arabistan ve çevresindeki bölgelerdeki Arap casusların etkisini inceliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun Arap dünyasındaki politikalarını, bu politikaların arkasındaki casusluk ağlarını ve Arap casuslarının Osmanlı İmparatorluğu'na karşı yürüttüğü istihbarat operasyonlarını analiz ediyor.

Dönemin siyasi ve askeri liderlerinin casusluk ağlarını nasıl kullandıklarını, casusların nasıl eğitildiğini ve hangi bilgilerin toplandığını kapsamlı bir şekilde ele alır. Ek olarak, okuyucuya Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünün nasıl şekillendiğini ve casusluk faaliyetlerinin etkilerini anlatır.

Riyad N. Er-Reyyis'in "Arap Casusları: Osmanlının Çöküş Döneminde" adlı bu çalışması, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki casusluk faaliyetlerini ve özellikle Arap casuslarının rolünü ele alarak dönemin siyasi ve askeri dinamiklerini anlamamıza yardımcı olur.

Er-Reyyis Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş sürecinde iç ve dış politika dinamiklerini incelerken, bu süreçte casusluk faaliyetlerinin nasıl bir rol oynadığını aydınlatıyor. Farklı bir gözle döneme tanıklık etmek adına iyi bir kaynak.
Josh Cohen tarafından yazılan "Freud'u Nasıl Okumalıyız?", Freud'un derinlemesine ve karmaşık düşüncelerini daha kolay anlaşılır hale getirmeyi amaçlayan bir yol göstericidir. Cohen, hem Freud'un eserlerine kapsamlı bir bakış sağlar hem de okuyuculara Freud'un temel teorilerini ve kavramlarını anlamalarına yardımcı olur. Freud'un psikanalitik teorilerini hem tarihsel hem de çağdaş bir çerçevede ele alarak, Freud'un fikirlerinin hala güncel olduğunu gösterir.

Cohen, Freud'un eserlerini kronolojik bir sıraya göre incelemeyi tercih ederek, okuyuculara Freud'un düşüncesinin nasıl geliştiğini anlamalarına yardımcı olur. Freud'un temel kavramları arasında bilinçdışı, rüyalar, cinsellik, çocukluk deneyimleri ve savunma mekanizmaları yer alır. Bu kavramlar, Freud'un insan psikolojisini anlama çabalarında ne kadar önemli olduğunu ve ne kadar önemli olduğunu açıklar.

Freud'un psikanalizinin kültürel ve toplumsal dinamikleri analiz etmek için etkili bir araç olduğunu vurgulayan Cohen, Freud'un teorilerinin sanat, edebiyat ve insan kültürüne nasıl etki ettiğini inceler. Bu durumda Freud'un insan doğasına dair derin gözlemlerinin sadece klinik psikolojiye değil, aynı zamanda akıl ve kültür üzerinde de etkisi olduğunu göstermektedir.

Cohen ayrıca Freud'un çalışmalarını eleştirir ve sınırlar. Freud'un teorilerinin zaman zaman spekülatif ve tartışmalı olduğunu kabul ederek, Freud'un bilimsel ve toplumsal çerçevelerin ötesine geçebilecek cesur fikirler geliştirdiğini belirtir. Cohen, Freud'un çalışmaları üzerinde yapılan eleştirilerin psikanalizi ilerlettiğini ve Freud'un fikirlerini daha da derinleştirdiğini savunur.

Cohen çalışmasında Freud'un eserlerine kapsamlı bir giriş sunarken, aynı zamanda okuyuculara Freud'un düşünce dünyasını eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirme fırsatı verir. Freud'un insan psikolojisine dair görüşlerinin çağdaş kültürel ve psikoloji çalışmaları için hala önemli olduğunu gösterir. Freud'un teorilerini daha iyi anlamak isteyen okuyucular için hem bilgilendirici hem de düşündürücü bir yol gösterici olduğunu ifade edebiliriz.
Jonathan Conlin'in kitabı, 18. yüzyılın en önemli fikir adamlarından biri olan Adam Smith'in görüşlerini ve bu görüşlerin modern dünya üzerindeki etkilerini incelemektedir. Adam Smith'in ünlü eserleri "Ulusların Zenginliği" ve "Ahlaki Duygular Teorisi", Conlin tarafından ele alınan ekonomik ve ahlaki felsefenin bir parçası olarak ele alınmış. Smith'in ekonominin sadece bireysel çıkarların bir sonucu olmadığını, aynı zamanda toplumsal ve ahlaki normların ekonomiyi şekillendirdiğini savunduğunu vurgulanmakta.

Smith'in yaşamını ve fikirlerini kapsamlı bir şekilde özetleyen Conlin, eserlerinin yazıldığı dönemin sosyal ve politik koşullarını da ele alıyor. Smith'in İskoç Aydınlanması'nda nasıl yer aldığını ve o dönemin düşünce ortamının nasıl geliştiğini anlatan yazar, Smith'in düşüncelerinin nasıl geliştiğini ve zamanının ötesine geçtiğini anlatıyor.

Ek olarak, Conlin, Smith'in düşüncelerinin çağdaş ekonomide ve günümüzdeki tartışmalarda nasıl yer aldığını, serbest piyasa ekonomisinin savunucusu olarak yanlış anlaşılmasına rağmen, gerçekte etik ve ekonomik adalet üzerinde kapsamlı bir filozof olduğuna dikkat çekiyor. Jonathan Conlin'in yazıları, hem Smith'in fikirlerini anlamak isteyen öğrenciler ve akademisyenler hem de ekonominin ahlaki temellerine ilgi duyan genel okuyucular için değerli bir kaynak olarak öne çıkıyor. Okurlara Adam Smith'in karmaşık ve çok yönlü dünyasını tanıtıyor. Smith'in mirasını ve fikirlerinin modern toplumsal ve ekonomik sistemler üzerindeki etkisini derinlemesine değerlendiriyor.
Siyasi düşünce tarihi boyunca herhangi bir felsefi akım, kökleri olmayan veya geçmişle bağlantısı olmayan bir şey değildir. Her biri kendisinden önce gelen bir akımla özgün bir ilişki geliştirir.

Bu kitabın odak noktası, Aydınlanma Felsefesi'ne yönelik muhafazakâr ve postmodern eleştiriler arasındaki temasıdır. Söz konusu felsefi ve siyasi ilişkinin netleştirilmesi için her iki eleştirel akımdan üçer örnek-filozof seçilerek kitapta ele alınmış. Seçilen isimlerin siyasi felsefeleri detaylı bir şekilde irdeleniyor.

Felsefe tarihinde önemli bir fikirsel tutum ve tavır geliştirmiş olan Edmund Burke, David Hume ve Adam Smith, Michel Foucault, Richard Rorty ve Chantal Mouffe gibi isimler bu çalışmada kitabın ana konusu bağlamında derinlemesine inceleniyor.

Eserde ortaya çıkan sonuçlardan biri muhafazakârlık ile postmodernizm arasındaki ilişkinin, modern kurucu siyasi akılcılığın eleştirisi bağlamında en belirgin olduğu sonucudur. Başka bir deyişle, postmodernizmin temellerinin bir kısmı muhafazakârlık düşüncesinde bulunabilir. Ancak, bu bağlantı, hangi muhafazakârlık ve hangi postmodernizm türünden bahsedildiğine bağlı olarak güçlü veya zayıf olabilir.

Bununla birlikte, çalışmadan çıkan bir diğer önemli sonuç ise postmodern eleştirinin, Aydınlanma felsefesine yönelik, modernliğin kendisiyle zaten iç içe olduğudur.

Eser ele aldığı konuyu derinlemesine inceleyerek okuyucuya birçok filozofun görüşlerinden hareketle aydınlanma eleştirilerini ele almaktadır. Modern dünyada yükselen muhafazakarlığın kökenleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.