Toplam yorum: 3.083.119
Bu ayki yorum: 2.800

E-Dergi

isenay Tarafından Yapılan Yorumlar

29.03.2012

Yazar küçük, geri kalmış ve uzun yıllar sömürge ülkesi halinde yaşamış, kültürü, sosyal hayatı işgalci devletler tarafından eritilmiş olan Finlandiya'nın kısa süre içerisinde eğitim ve kültür hamleleriyle nasıl kalkındığını anlatıyor bu kısa ama muhteviyatı itibari ile uzun kitapta.
Muhteviyatı itibariyle uzun diyorum zira kitap düşünce veremine kapılmamış beyinleri, basit ve anlaşılır olan her cümlesiyle derin bir düşünce iklimine sürüklüyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu sosyal, askeri ve eğitim durumu ile Finlandiyayı karşılaştırmaya itiyor okuru ister istemez.
Sıkıcı olmayan dili ve akıcı anlatımıyla her yaş grubuna ve kültür seviyesine hitap edebiliyor olması kitabın bir başka artısı. Yaşadığı çevreyi değiştirmeye dair içinde hala ümit besleyenlere, ülkesine dair hedefleri, hayalleri olan her birey için başucu kitabı olabilecek nitelikte "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" Bunun yanında amacı sadece iyi bir eş, iyi bir iş ve iyi bir ev olan vizyonsuz ve dertsiz okurlarını da es geçmiyor kitap ve onlara " böcek tırtılları gibi kendi önemsiz ve kişisel işlerinizin, dertlerinizin çamurları içinde kıvranmayın; bunun yerine milletin bundan sonra alacağı eğitim şeklini düşünün, milletinize dair heyecanlar taşıyın" şeklinde sesleniyor ve uyuyan veya uyutulan beyinler için artık uyanma vaktinin gelmesi gerektiğini haykırıyor adeta.
Yazar yavaş yavaş ve bir halı ustasının titizliği, özeni ile işliyor düşüncelerini. Carly ve Lev Tolstoy'un kahramanlık hakkındaki iki farklı görüşünü aktararak başlıyor sanatını icra etmeye, düşüncelerini dokumaya. Buradan başlıyor ki kötü giden durumun millet ve milletin içinden çıkmış kahramanlar vasıtasıyla değiştirilebileceğini ispat etsin okuruna. Daha sonra Finlandiya'nın yani Finlerin deyimiyle Suomi'nin (Bataklık Arazi) geçmişini aktararak bu ülke kurtulmuşsa, bu millet ihya olmuşsa her yer kalkınır dedirtiyor adeta okuyucuya.
Ve başlıyor bataklık ve çorak toprakların ülkesi Finlandiya'nın nasıl beyaz zambaklar ülkesine dönüştüğünü aktarmaya. "Bir ülkeyi sulamak için bir, iki, üç dere yetmez. En tenha kulübeler bile pınar veya dere gibi bir su kaynağına muhtaçtır. Milletin manevi susuzluğu da böyledir. Milletin doyasıya içebileceği canlı ve daimi pınarlar bulunmalıdır." diyerek bir milletin uyandırılması ve hareketi geçirilmesi için yetişmiş insan gücüne, aydına ihtiyaç vardır malumunu tekrardan ilan ediyor, hatırlatıyor okuruna. Daha sonra değişimin kimler tarafından, nasıl yapılmasını gerektiğinin ipuçlarını veriyor. Bu büyük değişimde kilisenin, eğitim kurumlarının, kışlanın yani askeriyenin, ailenin ve memurların üzerine düşenleri ayrıntılarıyla aktarıyor. Futbol salgınıyla ülke sermayesi olan gençlerin enerjilerinin nasıl boşa harcanabileceğini aktarıp bunun önüne geçilmesi gerekliliğine işaret ediyor adeta Türkiye'deki okuruna. Yazar son olarak Finlandiya'daki olumlu değişimleri kişiler ve kurumlar üzerinden örneklendiriyor ve başarılabilir hissini perçinleştiriyor.
Suomi'nin bir halk kahramanı ile başlayıp; köylünün, işçinin, sanatkarın, aydının el ele verip devam ettirdiği kurtuluş hikayesine şahit olmaya, ülkeniz ve çevreniz için değiştirme çabaları üretmeye çağırıyor sizi "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" Ben bu çağrıyı geri çevirmeyin ve hatta tekrar tekrar icabet edin derim bu davete . İyi okumalar...
Mane Tekel Fares
İsmail ŞENAY
29.03.2012

Milli hassasiyetlerin oluşması noktasında önemli katkıları olabilecek bir kitap Hedef Türkiye. Özellikle kendi fikirlerini yeni yeni inşa etmeye başlamış gençler için güzel bir yönlendirici ve köşe taşı olabilecek nitelikte. Ancak yazarın Türkiye ismini Türk kimliği ile özdeşleştirmesi, Türkiye'de yaşayan ve Türkçe konuşan herkes Türk'tür anlayışı ülkemizin farklı renk ve kültürlerden oluşan muhteşem bir çiçek bahçesi olduğu gerçeğinin tamamen dışındadır. Halbuki olması gereken Türkçe'nin bir birleştirici olduğunun ifade edilmesidir. Eğer yazar gibi ifade edilirse Türkçe birleştirici değil ayrıştırıcı bir nitelik kazanacaktır. Zira Türkçe; Türkiye Cumhuriyetinin resmi dilidir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının tamamının ana dili değildir ve olmak zorunda da değildir. Devletin yıllarca düştüğü yanlışa yazar da düşmüştür.
Dünyada artık saf ırkların kalmadığının tespiti ve ırk milliyetçiliğine karşı çıkılması kitap hakkındaki olumlu düşüncelerimi pekiştirirken; yazarın savunduğu "Kültür Genleri" fikri yazara olan yakınlığımı daha da arttırmıştır. Lakin yazar kültür genlerinden bahsederken de "Farklılıklarımız Zenginliğimizdir" anlayışının dışında bir yerde konumlandırmıştır kendisini. Halbuki Türkiye farklı etnik kimliklerden oluşan ve bu etnik kimliklerin barış içinde yaşayabileceği, vatandaşlarının hep birlikte el ele vererek dünya devleti yapabileceği bir Osmanlı mirasçısıdır. Bunun aksini ifade etmek Türkiyeyi köksüzleştirir.
Kendimi yazara en yakın hissettiğim nokta ise hiç kuşkusuz yazarın anaokuluna kadar inen zorunlu İngilizce dersi ve İngilizce eğitim veren üniversiteler, kolejler hakkındaki doyurucu fikirleridir. Son olarak yazarın şu cümlesini alıntılayarak bitiriyor ve iyi okumalar diliyorum.
Türkçe Giderse Türkiye gider.

İsmail ŞENAY