Konusu itibari ile oldukça ilgi çekici bir kitap. Sizi bir kara mizah beklentisi içine atıyor ama bu beklentiniz maalesef boşa çıkıyor.
Yine de ümidiniz kesmeyip okumaya devam ettiğinizde, yazarın önsözünde itiraf ettiği, kitabın 25 bin kelimelik orjinalini, 50 bin kelimeye çıkarmakla nasıl bir hataya düşmüş olabileceğini dramatik olarak farkettiğiniz; anlatımı sığ, altını çizmek için yanınızda bulundurduğunuz fosforlu kaleminizle hiçbir alıntı yapamayacağınız kitap.
Kitapta betimlenen;, insanların birbirleriyle iletişime geçmediği, sürekli tv izlediği, adrenalin için araçlarıyla ancak hız yaptığı, sosyal bütünleşmenin esamesinin okunmadığı, kültürel hiçbir etkinliğin yer almadığı, tüketime dayalı, insanların en küçüklüğünden beri manupile edildiği, tarihin çarpıtılarak yeniden yorumlandığı, bir şeyin her zaman olduğu ve hep varolacağı, şeylerin aslının değişmediği, tarihin zorunlu olarak tekerrür ettiği, düşünmenin bir anlam ifade etmediği, zaten düşünülmüş olanın ve en iyi olanın yaşandığı bir şehir yaşantısı size yabancı gelmeyecektir.
Zoraki bir sonla tamamlanan kitapta akılda kalan en büyük soru, şehrin dışında toplaşan insan gürühunun, neyi,niçin ve nasıl yaptıklarının ayırdında olmadan sürüklenişleridir. Bu sahne bana kitapların yakılışından daha çok acı vermiştir.