Toplam yorum: 3.080.804
Bu ayki yorum: 482

E-Dergi

Rusmir Tarafından Yapılan Yorumlar

14.02.2006

Kitabın iddialı oluşunun iddia ettiklerinin bir kanıtı olamayacağını belirterek söze başlamak isterim. Nitekim, çokça iddia barındıran bu kitabın bahsettiği "objektifliği", kitabın içerisinde gerekli yerlerde görememekteyiz. Aslında, Ahmet Kabaklı'nın bugüne değin yanlı olarak yazılan ve bilinen tüm olay ve olgulara karşı, ters bir cephe yaratma çabasını yadırgamamız mümkün değil. Karşıt görüşlerin varlığından haberdar olan bir kişi zaten, okuduklarından hakikatin ne olduğu konusunda kendisini doğru yola sevk edecektir. Ahmet Kabaklı Hoca da, bilinenlerin aksine dair bir tez sunarak kafalardaki kalıplaşmış durumları biraz olsun hırpalamış bulunmaktadır bu kitabıyla.

Kitabın kaynak yönünden zayıflığına işaret etmek isterim. Atatürk hakkında referans sunulan unsurların çoğu birkaç kitapla sınırlı. Aralarında bulunan Abdurrahman Dilipak'ın "Bir Başka Açıdan Kemalizm"i haddinden fazla kullanılmış. Zihinlere tebarüz eden şüphelerin kaynağını da bu verilen referanslar teşkil ediyor. Ahmet Kabaklı, kimi yerlerde referans gösterdiği kitaplarda anlattıklarının doğruluğunu etüt etme gereği duymamış. Herhangi bir şahsiyetin
anılarında bulduğu bir yazıyı olduğu gibi aktarmış ve de hakikatin kendisi gibi sunmaktan çekinmeyerek konu
üzerinde yorum yapmak istememiş.

Kitabın kimi yerlerinde, kavram karmaşası yaşıyorsunuz. Bu da sizi vicdanen rahatsız ediyor. Mesela düşman odakları olarak saydığı Yunan-Rum noktalarının arasına birden, aynı paragrafta, komünistler,Yahudiler, Siyonistler girebiliyor. Bu da, elbette ki, kitabın bahsettiği kimi sağlam nitelikli görünen argümanlara karşı bir şüphe oluşmasına sebebiyet veriyor. İçinizden Ahmet Kabaklı'nın ispat etmeden sunduğu bu yazılara itimat etmeyebileceğinizi düşünebiliyorsunuz.

Kitabın en güzel tarafı, Atatürk ve İsmet İnönü döneminde yaşananların "bilinmedik" taraflarıyla
aktarılmış olmasıdır. Bu sayede zihnimize nüfzettirilen, yüce olguların yapaylıklarından haberdar oluyoruz. Türk düşüncesi ve tarihi adına,nitelikli bir eser olarak bu kitabın adının anılması önünde pek bir engel göremiyorum bu yüzden. Kitabın
yazılış zamanına da baktığımızda, güçlü bir cesaretle kitabın yazıldığını söyleyebilirim.

Yapılan her işin mutlak surette daha üst bir gömleği vardır. Bu kitap içinde buna benzer bir şey diyebiliriz. Kitap, objektiflik açısından, yorum bakımından, kapsamı yönüyle daha güçlü hazırlanabilirdi. Ancak, Ahmet Kabaklı'nın da belirttiği gibi bu kitap, her konuda kesin ve ikna edici bilgiler göstermek yerine; zihinleri bugüne
değin otoriter ögelerle beslenmiş insanların gerçeğe dair bir bilgi edinmesi için bir ön ayak olarak,
oluşturduğu sorularla insanı, keşfetmeye çağıran bir içerikle hazırlanmıştır.

Kitabın eksik yönlerinden biri de, iyiye layık olan ve kötülük düşünmeyen tek milletin Türk milleti olarak gösterilmesi ve hem Türk milletini hem de yüzyıllarca beraberinde yaşayan milletleri birbirlerinin yabancısıymış gibi göstermesidir.
02.07.2004

Kitabın hazırlanışında ne kadar itinalı bir şekilde davranıldığının resmi, kitabı ilk açtığınızda kafanızda şekilleniveriyor hemen. Kitap İngilizce'den tercüme edildiği ve Türk okuru ile daha sonradan buluştuğu için; kitap hakkında değerli mevkilerde bulunan söz sahibi yabancı kişilerin olumlu eleştirileriyle karşılaşıyorsunuz. Devamında ise yayınevinin kullanıdığı dizilim üslubu kitabın okunması gereken yerlerine bakılmadan önce kapağını kapatıp bir gülümseme ile elinizdeki kitap kapağına bakmanıza sebebiyet veriyor. Aslında bu anlattıklarım işin kişisel kısmı. Fakat herkesin ortak bir paydada buluşabilcekleri bir husus var ki;o da kitabın hazırlanışının sizi gayet güzel bir şekilde etkiliyor olması olacaktır. Dikkat ediyorum da "Gelenek Yayınları" hem kitabı özenle seçiyor hem de yayınlayacağı kitaba farklı bir imge katarak kitabın ciddiyetini havada bırakmıyor. Bu yüzden kitaplarını satın alarak onlara tebrik mesajlarını iletmek hem mümkün hem de güzel olacaktır kanaatindeyim.

Kitapta sizi karşılayan önsöz sizi biraz şaşırtabilir. Eserin sahibi Richard Rubenstein Hıristiyanlık üzerine bir kitap sahibi olmasına karşın kendisi bir Yahudi. Ne var ki eserinde izlediği yol sayesinde hiçbir şekilde iyi niyetinden şüphe etmiyorsunuz. Kitabında güttüğü amaç birtakım unsurların "değillemesini" yapmak değil; olayları olduğu gibi anlatmak olmuş. Bir tarihçi gözüyle aktardığı olaylarda da çok titiz davranmış. Önsözünden önce, her zaman kaynaklar bölümüne göz atan biri olduğum için bu kanıya varabilme imkanını elimde tutuyorum.

Kitabın konusu, tanıtılmasında belirtildiği gibi günümüz Hıristiyanlığın özünü oluşturan fikirlerin ortaya çıkma sancılarının ve bu olayların öznelerine ait mücadelelerine ait. Mücadeleler Arius görüşü ile buna karşı çıkan gruplar arasında cereyan ediyor. İmparatorluğun siyasi yönü de itikadi tartışmaların yöntemlerine eklemlenince sizlere gerçekten keyif veren olaylar dizisi karşılıyor.

Ancak şunu belirtmeliyim; kitap ne sıkıcı akademik bir üslup takip etmiş ne de kurgulanmış ürünlerden neşet edebi bir çizgi izlenmiş. Eserin çevirisini de yapanı tebrik etmek lazım; eser bu iki farklı yol üzre bir raya oturtulmuş. Keyif verici bir roman iken bilgi sahibi olmaktan öte pek çok şey katılıyor zihninize. Küçük bir örnek vermek gerekirse her zaman bize anlatıldığı gibi İznik konsili cereyan etmemiş ya da konsilden sonra her şey bitmemiş. (Bunu Allah'ın varlığının bütüncül olduğuna inanan, tevhide inanmış biri olarak ifade ediyorum.) Ne de Arius'a ait görüşler tam bir tevhid vesikası olabilmiş. Mücadeleler içerisinde herkes kendi fikrinin bir kısmından feragat etmek zorunda kalmış. Çok hoş manzaralar tasvir edilmiş kanımca. "Ariusçu İmparatorluk" bölümü çok hoşunuza gidebilir. Ya da Athanasious'un müthiş inadı ve zekası şahsımda olduğu gibi sizi hayranlığa gark edebilir.

Kitapta Hıristiyanlığın yeniden oluşturulması, kurgulanması, yeni oluşumlara ait doğum sancılarının etkileri anlatılmakta. Bu "oluşturulma", "kurgulanma" ifadelerimden ilgili kimselerin alınmasına lüzumat görmüyorum. İşin aslında var olan ve birbirlerini hazmedemeyecek durumda olan "yorumların" mücadeleleri sonucu bu oluşum meydana gelmiş... Bugün de hala tartışmaları devam eden konular var. http://www.biblicalunitarian.com/html/ sitesi bu konu hakkında kafa yoranlarca hazırlanmış bir site. Bu kitap hakkında yorumuna da İngilizce olarak göz atabilirsiniz http://www.biblicalunitarian.com/html/modules.php?name=News&file=article&sid=41 .

Keyifli okumalar... Keyif alacaksınız zaten, eminim.
20.06.2004

Kitap, yazarın önceki yazdıkları kadar göz kamaştırıcı bir eser değil. Buna rağmen Amin Maalouf sizleri kitabı okuduğunuza pişman ettirmiyor. Kelimeleri iyi kullanabilme özelliğiyle bunu başarabildiğini söylesem yanlış bir noktaya temas etmiş olmam.

Amin Maalouf kökenlerine uzanrak döneme ışık tutmayı arzu etmiş olabilir veyahut kitabın arka kapağını hazırlayanlar kitabın bu yönünü vurgulamış olabilirler. Ancak, hiç de öyle kitabın arkasında tanıtımı yapıldığı gibi çarpıcı yorumlar getirmiyor dönemin Osmanlı'sına ya da ülkelerine. Vasatlığı aşamayan konuları çok güzel bir üslupla dile getirmiş olması da pek bir anlam ifade etmemiş. Çünkü kitabın sonunda eserin kahramanların yokluğunu hissedemiyorsunuz. Kişiliklerde derinlere inilmemiş olmalı ki bir türlü karakterlerle "duygusal" bir bağ kurulamıyor. İşin açıkçası bu bağa önem veren birisiyim.

Amin Maalouf, kendi ailesini birbirleriyle yaptıkları yazışmalar sayesinde takip etmiş ve anlatmış. Herhalde belgelere dayanmayan yorumları olmasa Amin Maalouf'un bu eserini hatrına rağmen okumamazlık edebilirdiniz.

150 yıllık bir dönemi aktarmaya çalışmış Amin Maalouf. Kitapta en ilginç bulduğum olgu aile bireylerinin sürekli dış ülkelere göç etmesi ve ana vatan ile alan bağlarını kolayca koparabilmeleri oldu. Empati yaptığınızda bu durumun derin sorunsallarla çepeçevre sarılmış olduğunu fark ediyorsunuz. Düşünsenize bir, doğduğunuz ve büyüdüğünüz bir çevreyi bir şekilde silip atabiliyorsunuz. Bana korkunç bir olaymış gibi geliyor.

İkinci ilginç bulduğum olgu, Amin Maalouf'un atalarının ve kendisinin yaşadığı çevrede Katoliklerin ve Protestanların birbirlerini düşman ve "kafir" olarak addetmeleri. Kafir kelimesini tırnak içerisine aldım; çünkü kitapta böyle bir kelime geçmiyor. Ama insanlar birbirlerine o kadar anlayamadığım bir şekilde yaklaşıyorlar ki en açıklayıcı ve kapsayıcı tanım bu olsa gerek. İki dini grup ve onların içerisinde bulunan küçük takımlar birbirlerini hiç de hoş karşılamamışlar. Ben bu mezheplerin pratikte birbirlerine böyle baktıklarını Doğu'da bilmezdim.

Kitap yaşamdan gerçek bir kesit sunarak oluşmuş. Amin Maalouf sevenler her unsura rağmen -benim gibi- hoşgörüyle ve sonunda sabırla karşılayacaklar bu kitabı.
25.04.2004

Raşid'in dürbünü uzun bir hikaye tarzında ve geneli devrik cümlelerle kurulmuş bir anlatım tarzına sahip bir kitap. Kitaptaki -klasik kitapları okumuş olanlar için söylüyorum- değişik anlatım yöntemi insanı biraz yorsa da buna alışabilecekken roman sonlanıyor. Sonu gerçekten güzel ve "anlaşılmaz" bir bitiş gibi geldi bana. Kitabın kapağını kapadıktan sonra bir yerlerde bunun sonsuza dek devam ettiğini hissediyorsunuz. Sonsuza dek olan bir yürüyüş ve bir duygu gibi...

Kitapta geçen olayları anlatıp da bunu alacak insanları engellemeyi sevmediğim için kısa kısa anlatacağım kitabı...

Romanda (dediğim gibi uzun bir hikayeye benzetsem de olayların ve yaşamın tümünü betimlediği için roman diyebilme olanağımız da mevcut) eş zamanlı olmayan iki olay süregidiyor. Günümüzde yaşayan Hasan ve çok önceleri bir amaç ve "emir" uğruna yollar kat eden Raşid... Raşid, Cezayir ve kadı üçgeninde bir başlangıç yapan olaylar; Raşid'in bir tür "istekle" yola çıkmasıyla başlıyor. Zekası ve engin bilgisi Raşid'in en büyük silahı iken susması ve insancıllığı da bunun kılıfı olarak zihinlere yer ediyor. Bir dürbün peşinde gelişen olaylar ve günümüzde yaşayan ve araştıran Hasan'ın şaşkınlığı ve birbirine benzeyişleri en çok hoşuma giden üç küçük iktibas. Kitabın sonu ise sonsuza kadar devam etmesini istediğim çok tatlı bir yürüyüş...

Bu kitabı,bu kadar bayağı ve yüzeysel anlatacağımı tahmin etmezdim. Ancak yazara biraz ceza vermek istiyorum yolun bir yarısında okuyucularını böyle bırakıp gittiği için; ve tabi ki bir de sizleri "sıkılmaktan", düşündürmekten evet oturup tefekkür ettirmekten alıkoymak niyetinde değilim...
25.04.2004

Samimiyeti, "bilimsel verilerin" gerçek olma şartı olarak algılayan; bu kitap sayesinde hidayete erebildiğini muştulayan iki "yorum"u okuduktan sonra acaba benim göremediğim bir şey mi vardı diye durdum ve sordum kendime. Bir müddet sonra doğru düşündüğüme kannat getirerek bu kitabı okuyup da inanan ve ilmi bir çalışma olarak algılayanlara karşı içimde biraz acıma duygusu ortaya çıktı.

Kitap, güzel iki kapak arasına yerleştirilmiş, işe yarayabilecek bir özellik barındıramayan sayfalar silsilesi olarak karşımda duruyor. Bahsettiği bütün konularda "uçakvari" bir yorum metadolojisi (!) kullanmış olması kitabı okurken daha çok zihnimde komik fıkraların verdiği tadı almama sebep oldu. Dipnotlarda anlaşılmayan ve geçersiz pek çok paragraf bu görüşümü kuvvetlendirirken; daha Kur'an ayetlerinin bile yer numarasının verilmemiş olması ve belli bir çeviriye ("çeviri(?)) sadık kalınmamış olması bu düşüncelerimin katmerlenip katlanmasına sebebiyet verdi.

Ergun Candan'ın nasıl bir amaçla yazdığını anlayamadığım bu kitapta; kapakta verilen başlık olmasaydı bu kitabın basit bir fantastik kitap olduğunu söyleyebilirdim.

Bir unsur üzerine getireceği yorumları (?) kafasından attığı varsayımlarla kuvvetlendirmeye çalışan bu zat hangi bilimsel platformda ve hangi düzeyde dikkate (tiye) alındığını merak etmekteyim.

Verdiği önemli kaynakların bile nereden geldiğini belli edecek küçük dipnotlardan mahrum olması ve kişisel fantastik yorumlarını bilimsel bir gözlemci edasıyla dile getirmeye çalışması ve "sağır, duymaz uydurur" misali bölük pörçük bilgi topluluklarını kendi derin olmayan görüş alanı içerisinde yorumlamaya çalışması bu kitabı neden bu kadar kötülediğimin belli başlı kanıtlarındandır.

Şayet paranıza ve vaktinize değer veren kişilerden iseniz; benim yaşadığım tecrübeyi yaşamak istemeyeceksinizdir... Hele bana yapıldığı gibi doğum günü armağanı olarak verilen bu kitabı vicdani bir okuma gerekliliği hisseden bir zat iseniz vay halinize...