Toplam yorum: 3.080.248
Bu ayki yorum: 68

E-Dergi

Özge Belen

İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Küçüklükten beri süregelen okuma aşkımı çevremle paylaşırken duyduğum heyecanı ve onları da okumaya teşvik etme isteğimi birleştirerek ekran aracılığıyla da olsa ulaşabildiğim herkese fikirlerimi aktarmak için yorum yapıyorum. Her cümle kendi içimize bir yolculuk, her eser yeni bir kapı... Durup düşünmeye, dinlenmeye ya da sadece hayal kurup eğlenmeye ihtiyacınız varsa, yorumlarımla size katkıda bulunabilmeyi çok isterim.

Özge Belen Tarafından Yapılan Yorumlar

Güneşi Uyandıralım kitabının sonunda büyümüş olan Zeze, yine küçük olarak karşıma çıktığı için kitabın başlangıç kısmı benim için şaşırtıcı oldu. Açıkçası beklentim serinin son kitabında Zeze’yi büyümüş olgun bir adam olarak görmek yönündeydi. İlk sayfalarda önceki kitaptan bildiğimiz okul günlerini kısaca tekrar gördüğümüz Zeze’yi, o küçücük çocuk kalbini bildiğimiz afacanı, serinin son kitabı olan bu eserin devamında, şimdi bir delikanlı olarak buluyoruz.

Sık sık çocukluk zamanlarına atıfta bulunarak geçmiş günlere duyduğu özlemi ifade ediyor, bu yüzden Zeze alışılageldik uçarılığıyla çocuk ruhunu ileriki yaşlarında da sürdürmeye devam ediyor. Uygun meslek arayışıyla, para kazanma derdiyle ve hayallerine olan tutkusuyla büyümek için fazlasıyla kafası karışık biri. Sorumluluk almak sıkıcı geldiği için tıp okumayı bırakıp, hayal dünyasında gününü gün ederken yaşı ilerliyor. Herkes onun avare olduğundan yakınırken, o kendi tutkusunu bulmayı amaçlıyor. Hala içinde aynı sevgi açlığı, ilgi beklentisi ile ailesine ve arkadaşlarına tutunuyor. Bu sefer ise onun aşk maceraları ile serseriliklerine tanık olacağınız, bir çırpıda okuyup keşke devamı olsa diyeceğiniz türde sürükleyici bir eser.
05.02.2024

Düşünce yapısını anlayabildiğinizde gayet açık bir eser fakat bence açıklamalarda tekrara düşülmüş
Şeker Portakalı’nın içimizi şefkatle dolduran kendi küçük kalbi büyük kahramanı Zeze, ikinci kitap olan Güneşi Uyandıralım’da bu kez yüreğine aldığı bir cururu kurbağası olan en yakın arkadaşı Adam ile maceralarına devam ediyor. Zengin bir aile tarafından evlat edinilmiş olan Zeze, yeni yaşantısında da hayatı sürekli sorgulayan meraklı bir minik olarak yaramazlıklarını yaparken vicdanının sesini dinlemeyi de unutmuyor.

Kendini her daim yalnız ve ağlamaklı hisseden bu yumurcak, kurbağasının ve diğer arkadaşlarının sayesinde yaşama daha sıkı tutunuyor. Arkadaşları ise ayakları tutmayan, kaza geçirmiş zavallı bir köpek olan Tulu; Zeze’nin hayal kurarken yanından ayırmadığı, uzaklara dalıp beraber manzarayı izlediği oyun arkadaşı ve Paul Louis Fayolle; herkes onu Peder Feliciano olarak bilirken, aralarındaki bağ Zeze’ye ona gerçek adı ile hitap edebilme lüksü tanıyor. Aynı şekilde o da samimiyetinin göstergesi olarak Zeze’ye Şüş ismini takmış. Ve kitaptaki en can alıcı karakter Maurice Chevalier çünkü kendisi aslında bir oyuncu ve Zeze’nin bir sinema günü, ailesi tarafından kesinlikle yasaklanan bir filme gizlice girip gördüğü ve o günden sonra onu içinde bir baba figürü olarak yaşattığı kişi. Hayatında gerçek bir babanın eksikliği ve tek baba gibi gördüğü Portekizli’nin artık hayatında olmayışı ile acısı sürekli kalbinde hüzün yaratırken karşısına çıkan bu adam onun hayata tutunmasına olanak sağlayan bir güç veriyor. Ek olarak Cehavalier’in de Zeze’ye Peder’in taktığı isimle hitap etmesi bana göre Peder’i de bir nebze baba olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Hayatındaki akraba eksikliğini izlediği filmlerden seçtiği karakterlerle dolduruyor. Küçücük yüreğine bir sürü kişiyi sığdırıp sevgiyle kucaklıyor çünkü aslında istediği tek şey birilerinin de onu sımsıkı kucaklaması.

Üvey ailesi ona gerçek çocukları olmadığını hep hissettirecek kadar gaddar davranmış, onu bir proje gibi görüp kusursuz yetiştirmeye çabalamışlardır. Herhangi bir yaramazlığa, derslere ve piyanoya karşı ilgisizliğe, kısacası bir çocuğun yapacağı şeyleri yapmasına tahammülleri yoktur. Onu iyi hissettiren ve kendisi gibi olmasına olanak sağlayan, onu olduğu gibi seven arkadaşları olduğu için yaşama tutunuyor ve umutlarını yitirmiyor Zeze. Her zorluktan sonra daha kararlı bir şekilde ayağa kalkmasını başarıyor. Bu kitaptan edineceğimiz müthiş ders şudur ki; kaç yaşında olursak olalım, kendimizde Zeze’den bir parça mutlaka buluruz bu yüzden içimize bakalım ve yüreğimizdeki güneşi uyandırmayı unutmayalım. “Mutluluk olduğu yerdedir, olmasını istediğimiz yerde değil.”
Vejetaryenlik herkesin sık sık duyduğu ama üzerine düşmediği bir kavram. Alışkanlıklar ve öğretiler bir araya geldiğinde, kültürümüzün bir parçası halini almış hayvan yemek nasıl bu anlatılanlar kadar korkunç olabilir ki diyerek gerçekleri göz ardı ederiz. Bu beynimizin konfor alanından çıkmamak için verdiği otomatik bir tepkidir aslında. İki saniye kulağımıza çalınan bilgiyi irdeleyip ardındaki gerçekleri görmeyi reddederiz. Ama bir kez kurcalamaya başladığımızda ise bir daha görmemezlik edemeyiz. Gerçekler o kadar çarpıcıdır ki bildiğimizi sandığımız çoğu şeyin aslında gözümüze indirilen kapitalist perdeler olduğunu fark ederiz. Her koşulda ve türde eşitliğe inanıyorsanız, bu kavramın gerçek olabilmesi için atabileceğiniz en sağlam adım vejetaryenlikten başlar.

Bu kitap, vejetaryenliğin en temelinden ne olduğunu, nasıl geliştiğini ve bize neler kattığını anlamamız için sunulan, güzel bir başlangıç. Yazarın konuyu ele alış biçimi yeni vejetaryenler veya bu konuda araştırma yapıp bilgi kazanmak isteyenler için öğretici bir ders niteliği taşıyor. Türcülüğün yarattığı dehşet ve etik açıdan oluşan yıkımın yanı sıra hayvancılığın çevreye verdiği çarpıcı zararın etkisini de göz önünde bulundurmanızı sağlıyor. Ve üstelik et yememenin dışında, yapılan deneylerle verilen acıların da bahsedildiği çok yönlü bir eser. Naveganlardan sıklıkla duyabileceğiniz bir cümle olan (aksi kanıtlar birçok makalede ve araştırmada yer alsa da) “Et yemezseniz protein alamazsınız” tezini de ayrıntılı bir şekilde tüm beslenme biçimlerini açıklarken rahatlıkla çürütüyor.

Çevrenizde konuyla ilgili soru işaretleri olan tanıdıklarınıza geniş bir açıdan bakabilmeleri adına önerebileceğiniz bir ilk adım rehberi denilebilir. Yine de bence bu kadar derin ve sancılı bir konuyla ilgili başka kaynaklardan da mutlaka yararlanılmalı.
12.12.2023

Erkek egemenliğine kafa tutan, kendi yaratıcısına ne pahasına olursa olsun boyun eğmeyen bir kadının öyküsü. Bir solukta okunabilir, oldukça kısa.