E-Dergi

Yazık ki Nazım Türk kadının etinin renginden ötesini görememiş.Zamanın şartlarını bahane etmek boşuna Nazım gibi bir ustanın hatırasında küçük ve bencilce hırsları olan,kıskançlığı ve aldatmayı yaşayabilen varlıklar olarak yer etmiş bu memleketin kadınları.Bir parça kişiliği olsa bile örtüsünün altından dökülen birkaç tutam saçta,yanaklarının hızla değişen beyaz,pembe renklerinde kısıtlı kalmış Bir genç kızı anlatırken _Rusya'da, asılma pahasına örgütünü ele vermeyen bir kahraman_ emeğine,gözlerindeki bitmez dava ateşine hayranlığı marifet mi saysak bilmem.
15:45 Kadıköy'de Haydarpaşa tren garından alacak sizi.Farketmediyseniz yolda mutlaka kulağınıza çalınacak Kadıköy'ün kızlarının güzelliği.Her birinin belleğinde henüz sıcacık olan Milli Mücadele dönemini usanmış, açlık ve kandan sonra yenileşen karakterlerin beyinlerinde kısa metrajlı olarak izleyeceksiniz.Savaşı bitirir bitirmez birbirine düşmanlık beslemeyi öğrenen bir toplumun bir kuşak öncesi baba mesleklerini,hayallerden, yolun tasvirinden ve tüm konuşmalardan önce öğreneceğiz ki siyasi yaklaşımı hep oralardan gelme.Nazım'ı her tatilde, yeri Türkiye'nin neresi olursa olsun gitmek istediğiniz memleketinize yol almak kadar kolay ve zevkli okuyacaksınız.

Bilmek ve anlamak,anlamak ve inanmak,inanmak ve güvenmek arasında tercihler yapmak zorunda kalacağınız bir eser.Hükmetmenin verdiği gücün aslında hükmetmenizi sağlayan güçten farklı olduğunu anlamak en kısa hisseniz olacak bu eserden.Kendisine olan güveni bile yok etmek pahasına kendi kendinin kurdu haline gelen Machiavelli için bu zamanlarda yaşamamış olmasına şükür etmeliyiz.Yoksa insanın kendi varlığını aşağılamak olan aczini iyice sindirirdik o zaman.

Kadın olmak,sürgünde olmak ya da kilitli bahçe kapısının arkasında saatlerce sürgünde kadın olmayı düşünmek.Özlem diyemeyeceğimiz duyguların hesabını Kanada'ya taşınan Ortadoğulu ve Türkiyeli karakterlerin hesabında karşımıza çıkarıyor yazar.Kimi nasıl sevebildiklerini bilemeyeceğimiz bu kişilerin memleketten peşlerine takılan bulutlarda aradıkları anlamları paylaşabileceğiz.Bazen yağmurlu havanın omuzlarımıza püskürttüğü damlalarda bazen de bir içki muhabbetinde tekrar buharlaşıp hayallere dönüşen bulutun bir parçası oluyorsunuz.Müge Hanım'ın suskun vurgularında ilk cümlenin sadeliğine bir daha dönme ihtiyacını sıkça hissedeceğiniz bir hikaye kitabı.

Her bir hikayede sokağa çıkmasına yeni izin verilmiş kahramanlar tanıyorsunuz bu kitapta.Siz onlarla onlar tam eşikten dışarıya adım atarlarken karşılaşıyorsunuz.Nereye gideceklerini,neler yapacaklarını merak edeceksiniz yazar başka bir hikayeye başlarken.Kısa süreli bu tanışmadan sonra dost bileceksiniz bu insanları.Yıllar sonra nerde karşılaşırsanız karşılaşın tekrar tekrar aynı sahnelerini sıkılmadan izleyeceksiniz.Müge Hoca'mın cümlelerini on kez okumanız gerekse de on bin kez okunabilecek bir eser.Mutlulukları yazarın kahramanları siz yazıları okumadan önce yaşadıkları için hep kaçıracaksınız,yalnız perende atmaya beceremeyen birinin arsız iç konuşmalarında zarifçe alay edeceksiniz müdür beylerle.

Veli toplantısında kendileri hakkında alınan karalardan sıkılmış çocuklar gibi hep isyanlarda yazar;siz bize öyle öğrettiğiniz için kavga ettik arkadaşımızla dermişçesine savaşın,karmaşanın zararlarına lanet ediyor.Acıtamadığım insanlar kadar yanıyor canım deyip başlıyor iç denizlere dönüş yolculuğunuz.Orada gözyaşına ve sınırları söylemle,siyasi kimlikle,inan(may)ışla çizili gönül karelerine rastlıyorsunuz.Bakıyorsunuz kalbinizi,sevdalarınızı bölenler,yaşamın her alanını;okulunuzu,mahallenizi,bilginizi,sokak duvarlarını çoktan paylaşmışlar aralarında.Düşleriniz de düşünceleriniz gibi yasalarla yasaklanmış ve hatta örtülmüş.Sorunlu olarak üniversiteye gelmenizi sağlayan sebepler isyan edeceğiniz günleri çoktan doğurmuşlardır siz ilk sevda koşuşturmasını defterinize düşerken.Kesinlikle acı dolu hatıraların en yalın ve sürükleyici hikayelenmesi bu roman.Duruluğundan dolayı yazarı kutluyorum.