Toplam yorum: 3.080.923
Bu ayki yorum: 601

E-Dergi

Belgin Aydıntürk Tarafından Yapılan Yorumlar

05.11.2001

'Aç Gözünü-Yum Gözünü-Sobe've işte 'Ben O'nun sözlüğünün bir harfiydim sadece...Bu iki cümle bile tüm romanın ne kadar vurucu olduğunu anlatmak için yeterli.Sıradan bir insanın abartılı takıntılarının, alelade günlerinin uzun tasvirlerinin arasında bazı satırlarda rastlayabileceğiniz cümleler okuyucuları şaşırtmak için üstelik rastgele yerleşmiş olarak çıkıyor karşınıza. Romanda olay örgüsünden çok,karakterlerden önce,zaman-mekan sınırlamasına girmeden üzerine intikam yemimini edilmiş kötü hatıralar evrenine takılıp kalıyorsunuz. Bu dünyadan altında asla sevişmemeniz gereken ceviz ağaçlarını,alfabenin hatırla(ma)mak istediğiniz harflerini alıp yolda 'ay' için bir hikayecik molası vereceksiniz. Orada vefaya, çoşkuya yer olmayacak, intikam evreni her kelimede biraz daha kızışan bir cadı kazanı gibi siz söyledikçe ve asla anlaşılamayacağınızı bildiğinizden olacak hep yanacak.İstediğiniz kadar başka başka insanların yerinde olmaya çalışın, bir minibüsün koltuğunda uyuya kalan karakter misali rüyanızda karabasan olarak çıkacak karşınıza o aldanışınız. Kimsenin görülmesini istemediği ancak acısıyla,anlatamamanın verdiği saçma sıkıntısıyla ve beyninize yapışan arsız birkaç kelimeyle mahrem yaralardan bir parça kan tortusu kalıyor ellerinizde.Kafanızı gömmek isteyeceğiniz şarap şişeleri,darmağınıklıktan kurtulmak için içebileceğiniz güzel bir mekan ,ayıldığınızda kafanızı nereye çarptığınızı anlatacak arkadaşlara ihtiyacınız olacak bu kitaptan sonra.Bir daha ne zaman Elif Şafak okumak isteyeceğinizi bilemeyeceksiniz.
03.11.2001

Konuşmanın çaresiz kaldığı durumlarda ağlamak, haykırmak kadar zevkli bir okuyuş buluyorsunuz bu kitapta.Bu destanın geçtiği her mekanın, içerinde yer alan her varlığın dile geldiği, aşk hikeysi demeye bir türlü dilimin varmadığı bir anlatı.Yazar'ın bile elinde olmada teslim olduğu bir savaşta, böyle bir çabalmada,Yusuf'un sabrı gibi uzun ve kararlı böylesi bir uğraşta ortalıkta önemsiz bir çakıltaşı ya da ot olmak istiyorsunuz.Ne olduğun öneml,i olmadan bu hikayenin bir parçası yakın bir tanığı olmakm geliyor insanın ta derinlerinden.Kör lanet edilen bir kuyu ya da yazgısı Yusuf'un katili olam damgasını yemek olan bir yaban kurt...işte yine konuşamasak da gözyaşlarına sığınmak gelecek belki sadece içimizden.
Tanrı aşkıyla beslenen,çıkışından kavuşmasına kadar Tanrı'nın varlığıyla yenilenen, sonunda da yine teslimiyetle Tanrı huzurunda birleşen kendi içinde iki ayrı yangın hikesi bu.Leyla ile Mecun'un hayattan dersini almış,yolunu şaşırmadan gelişen ilişkisi gibi bu sevdalılar.
Meselemiz ne Yusuf kadar mükemmel bir güzelliğe sahip olmak ne Züleyha kadar yanmak.Mesele kavuşmak ,duaların kabul edildiği saattlere en iyi dilekleri yollamak.Sonsuz mutluluğu unutmadan yüreğimizin eşleriyle karşılaşmak için o dualardan ayrılmamak.
Güzel rüyalardan sonra Züleyha kadar yanılmadan, Züleyha kadar kavrulmadan ve onun gibi iki paralık güzelliğimizden olmadan uyanmak.Ağlamamak rüyadaki kayıplarımıza Yakup kadar.Hasret çekmek olmasın Allah'ım kaderimiz Yusuf misali anaya, babaya, kardeşe ve yarene.
03.11.2001

SANA GüNAYDIN DEMEK İSTİYORUM!
Körlüğün yeniden tanımlandığı bu kitapta etrafımızdakiler tarafından görülmemek,Tanrı tarafından farkedilmemek insanları beyaz bir karanlığa mahkum ediyor.İnsanlar bu beyaz boşlukta rezilliğe ve sefilliğe doğru bir kaybolşa sürükleniyor.Yazarın çizdiği insanlığın bu topyekün karmaşasında bir kadın_tek bir kadın_açlığın, kokuşmuşluğun ve zamanın tükenmişliğinin gören gözleri oluyor.Ve ne yazık ki yine o kadın yaşayan tek kör oluyor.
Nasıl bir savaşın hazırlıkları daha heyecan verici geliyorsa insana ya da bir tatil günü gideceğiniz bir piknik gezisine hazırlanan yemeklerin kokusu iştahınızı kabartıyorsa;insanlığa abanan körlük mikrobunu taşıyan bulutun gökyzünü kaplaması kitabın en sürükleyici bölümleri.Ama gökyüzün
ü tamamen kaplayan bulutun hızla dağılmasını istemeniz çok vakit almıyor.Belki yarın belki öğleden sonra derken hiç güneş doğmayacakmış, insanlar gözlerini açamayacamış kimse sizi göremeyecekmiş gibi günlerle, sayfalarla uzayıp giden beyazlık fırtınası oldukça yıpratıcı kısmı bu kitabın.Çözüm de hastalığın başlaması gibi bir günde anlayamadığınız bir yerden ve kimsenin sorgulamadığı bir şekilde gelişiyor.Ama siz midenizin bulantısını kolay kolay atlatamıyorsunuz.Gözleriniz güneşe alışamayacakmış gibi hissediyorsunuz.Sahi siz nerede,hangi sayfadan itibaren kör olmaya başladınız bunun farkında bile olmuyorsunuz.Ne zamandan beri görülmemektesiniz?Bu soruları kitabı okuduktan sonra bir daha gözden geçirirseniz hayatla bütün sorununuzun görmek ve görülmek arasında olduğunu anlayacaksınız.
Karakter ilişkilerinde insanoğlunun ilkesiz,rahat yaşamaya yatkın yapısına karşın sosyal yaşantısını nasıl keskin ve kalıpçı kurallara dayandırmak zorunda kaldığını basit kurgularla yansıtıyor yazar.
Etkisinden uzun süre çıkamayacağınız bir kitap.Okuması kolay olduğu kadar sorunsallarını tekrar tekrar düşünmekten uzun süre kurtulamyacağınız doyumsuz bir eser.
Bölgesel ve ulusal kriterlere dayanmadan tüm dünyanın_bilinen ve görülebilen_ ortaklaşa paylaştığı bir felaketin konu alındığı romanda kendinizi küçük bir alana sıkıştırlmış hissetmeden dünyanın herhangi bir yerinden tüm evrende geziniyormuş gibi hissetmeniz mümkün.