Toplam yorum: 3.080.622
Bu ayki yorum: 300

E-Dergi

dumlupınar Tarafından Yapılan Yorumlar

28.08.2006

Soner Yalçın kitaplarına bu kadar çok yorum yazılırken, bu kitaba hiç yorum yapılmamaması çok ilginç. Çünkü kitabı okuduğum zaman, Soner Yalçın'ın özellikle Efendi kitaplarında Tekelistanda söylenenlerin özetini çıkarıp biraz boyayıp tekrar piyasaya süğrdüğünü gördüm. İki yazarda bilimsel yazılar yazdıklarına inandırmaya çalışmışlar okuyucuyu. Yalçın Küçük kitapta en çok ilgiyi ad bilim üzerine yazdığı bölümler olduğunu söylemiş. Bence en değersiz bölümleri ad bilim üzerine olan bölümler. Malesef üniversitelerimizin pek çok alanı boş bırakması, bilgi üretemeyişi Yalçın küçük gibi yazarlara meydan veriyor. Zaten bunu kendisi de söylüyor. Aslında bilimsel yöntemleri kullanmak için çabalamış Fakat Yalçın Küçük sağ yumruğu olmayan bir boksor gibi hep sol direklerle hucum etmiş. Bir deneyde güvercinin beyninde bir noktaya elektrik akımı vermişler. bundan sonra güvercin hep sola doğru daireler çizerek uçmaya başlamış. Yalçın Küçük te hep sola doğru daireler çiziyor.
Kendi mantığıyla düşünürsek; bundan hep kaçındığını söylese de tek olaylardan sıkça genellemelere gitmiş ve bir olayın birden fazla sebebi olabileceğini hep gözardı etmiş, Rüştü ile ilgili yorumundan futboldan hiç anlamadığı anlaşılıyor, bütün meselelerde böyle karar veriyorsa kitapta yazılan hiç bir şeye güvenmemek gerek. Söylediklerim doğru olmayabilir derken bile bunu daha da inandırıcı olmak için söylüyor.
Türkiye'nin aydınlara ihtiyacı çok fazla. Fakat beyninin iki tarafını da kullanan aydınlara ihtiyacımız var. Sağ yumruğunu da sol yumruğunu da kullanabilen boksorlerle başarılı olabiliriz. Kemalizme çok bağlı gibi görünen Yalçın küçük Atatürk'ün milli mücadele sırasında etrafındaki insanların kimler olduklarını bildiğini sanırım. Atatürk'ü sadece sol görüşe maletmekten artık vazgeçilmeli Çünkü Atatürk gerektiğinde sol yunruğunu gerektiğinde sağ yumruğunu kullanan biriydi, Üniversiteler varolan bilgilerin bekçiliğini yapıyor üretmiyorlar Yalçın Küçük bunda haklı ama kendisi de Marks'ın ideolojisinin bekçiliğinden vazgeçmeli. IŞIĞINI GÖKYÜZÜNE TUTAN AYDINA İHTİYACIMIZ YOK.
30.07.2006

hani aklından bir sayı tut 2 ile çarp 10 ekle sonra ikiye böl gibi bazı işlemler yaptırırlar sonunda tuttuğun sayıyı sonuçtan çıkar derler sonra da 5 kaldı değilmi? diye bi şey vardı ilk bakışta insan nasıl biliyor diye şaşırır. tuttuğumuz sayıyı bilmek marifet bütün işlemleri eklediği sayı üzerinde yaptırıp kalan sayıyı bilmek bilgi değil zeka kıvraklığı olur ancak. Soner yalçın varolan, köy kahvelerinde anlatılan şeyler üzerinde zeka kıvraklığıyla makyaj yapıyor. Biz de buadam bunları nerden biliyor diye bakıyoruz. anlattğı şeylerin belki en az yarısı doğrudur ama hangileri doğru hangileri arada kaynayıp gidiyor bilmek imkansız. Bundan dolayı gerçekten Sebataycı olanlara acaba öyle değil mi; olmayanlara da acaba öyle mi diye bakılıyor. Anlatılanlara bilgi olarak bakılmammalı. bilgiye ulaşmanın çok daha ciddi ve sancılı yöntemleri var.
17.07.2006

Bu kitabı okuduktan sonra, aklıma şu soru geldi. neden bizim de böyle, tüm toplumumuzu etkileyecek, devlet politikası haline gelecek, hepimizi bir hedefe yönlendirecek kitaplarımız yok? Ya da böyle kitaplarımız varsa neden hepimiz bu kitapların içindeki düşünceleri ortak hedef haline getiremiyoruz? Bu soruma cevap verebilecek bir kitap varsa okuyuculardan rica ediyorum bana tavsiye etsinler ben de okuyayım
Ayrıca bu kitapta dikkatimi çeken bir şey de şu: Yazarın anlattığı kitaplar dan hiçbirinde kazara olsun Türk adından ya da Türk madeniyetinden bahsedilmiyor. Mesela en azından şu mihver bölge dedikleri yerleri anlatırken küçük asya, avrasya gibi coğrafi tabirler kullanılıyor. burada yaşayan Türk halkından bahsedilmiyor. Sadece bu kitapta da değil okuduğum bütün kitaplarda batılılar bizi görmezden geliyorlar. Türkiye'yi çok iyi biliyorlar. altımızda ne olduğunu hangi bölgemizde ne yetiştiğini bizden iyi biliyorlar fakat heryerde bizi tanımazdan geliyorlar. biz hala tanınmıyoruz diye paralarımızı tanıtım masallarına döküyoruz, İngilizce şarkı ile birinci gelen şarkıcıyı Türkiye'yi batıya tanıttı diye öve öve bitiremiyoruz. Biz onların istedikleri gibi olana dek bizi tanımayacaklar. Neden batılı birisi söylemişse itibarı oluyor da bizden birisi söyleyince doğru da olsa itibar edilmiyor. Neden Toynbi'nin görüşlerini dayanak noktası olarak alıyoruz da, mesela İbni Haldun ya da İbni Rüşt'ü sadece nostaljik görüyoruz.
17.07.2006

Aşk anlayışımızın toplum olarak yıpratıldığı bir dönemdeyiz. Aşk deyince çok kişinin aklına artık magazin programlarında seyredilen şeyler geliyor. Belki onlara da aşk denilebilir fakat aşk Mevlana'nın deyimiyle aynı zamanda onların dışında herşeydir. İskender Pala Leyla'yı Leyla, Mecnun'u Mecnun, Fuzuli'yi fuzuli, yapanın AŞK olduğunu anlatmış. Aslında aşkı bilen için yedi sır vardır. Diyor kitabın başında ama ben kitabı okuduktan sonra aşkı bilen için başka sır yoktur diye düşünüyorum.
İskender Pala sadece divan edebiyatını sevdiriyor demek bence eksik olur. Aynı zamanda sevebilmeyi de öğretiyor. Divan edebiyatı bir aşk atelyesiydi ustadan çırağa aşk öğretilirdi. İskender PALA'YI bugünkü aşk ustamız olarak görüyorum. Yaptığı işi aynı zamanda vatan savunması olarak görüyorum. Aşık olmayanın vatanını sevebileceğine inanmıyorum.
25.06.2006

Soner Yalçın kitaplarını okumak keyifli, dili hoş İnsanlarımızın psikolojik durumuna uygun bir tarzı var. Fakat besiciler samanı yedirmek için arasına arpa dökerler. Soner yalçın da doğruların arasına, kendi inandığı şeyleri, kesin doğrrularmış gibi yerleştiriyor. Bazı mantık oyunlarıyla karışımı doğal hale getiriyor. Soner Yalçın kitaplarına tarih kitaplarıymış gibi bakılmamalı. İnsanlarımız böyle şeylere inanmaya çok meyilli, televizyon dizilerinde anlatılanlar bile gerçek tarih olarak algılanılıyor. Mantık kesin doğruya ulaştıran bir araç değildir, kimin eline geçerse ona uşaklık eder.